Fişek düştüğü yeri yakar

A -
A +

Kır düğünlerinde yanan ormanlar, çatılara düşen alevler, boyaları zedelenen arabalar... Kuşlar felaketten korkar, panikle havalanır ve kıvılcımlara hedef olurlar.

Hayır efendim havai fişek ile Hawaii arasında bir alaka yok. Bunu Çinliler sardı başımıza.
Rivayet olunur ki, aşçının biri harlı ateşi zayıflatmak için toprak serper kazanın altına. Meğer zemin güherçileden zenginmiymiş neymiş, bir çatırtı patırtı, ortalık toz duman.
Bir daha atar. Yine aynısı olunca hımm der bunda bir iş var.
Arkadaşlarına “Ben toprağı bile yakarım” der, “var mısın iddiasına!”
Sırrını paraya tebdil edebilir mi bilmiyoruz ancak rahipler kan alacak damarı bulur. Güya kötü ruhları kovar, “Şöyle buyurun” derler, “ücret kasaya!”
Bilhassa Hunan eyaleti mevzuya kafa yorar ve oturup kestane fişeğini imal ederler sonunda. Düğünlerde, doğumlarda... Yeter ki bahane olsun, baş ağrısına mide bulantısına!
İyi de ne zaman?
Çook evvel, belki de iki bin seneden fazla…

Fişek düştüğü yeri yakar

KARA BARUT
Teknoloji yerinde durmaz tabii, çekik gözlüler karışımı kükürt ve odun kömürü ile zenginleştirip kara barut yapar. Peki, bunu savaşta kullanabilirler mi?
Mesela oka bağlasalar da maytapla ahşap tutuştursalar.
O tarafını bilmiyoruz, daha ziyade barutu bambu filizlerine sıkıştırıp fıydırma üzerine çalıştırlar.
Zaten alevli fenerlere, canavarlı uçurtmalara meraklıdırlar, fişeklerle renk katarlar şamataya.
Song Hanedanlığının (960-1279) hüküm sürdüğü yıllarda bambu filizleri yerini kâğıt tüplere bırakır, bunlara fitil ve fünye de takarlar.
Fişeklerin havaya yükselmesi keyiflidir ama düşman üzerinde bir tesiri olacak mıdır acaba?
Bunu onlar da merak eder ve Moğollar üzerinde denerler ilk defa.
Gelgelelim bu yırtıcı yağmacı kavim renkli fişeklerden tırsmaz, aksi gibi ellerinden alır, envanterine katar.

DOĞU’DAN BATI’YA
Ve ne yaparlar biliyor musunuz? Taşırlar.
Önce Türklere sonra Araplara... Müslümanlar bu itme gücünü değerlendirir, bilye, gülle koyarlar namluya.
Haçlı seferleri ile Orta Doğu’ya koşuşan hayalperestler ateşli silahlarla karşılaşınca çok şaşar, işlerinin kolay olmadığını anlarlar.
Bir rivayete göre Avrupa barutla Fransisken misyonerler aracılığıyla tanışır. Marko Polo getirdi diyenler de az değildir, artık hangisi doğruysa…
Tamam mertlik bozulabilir artık, gerisi top, tüfek, tabanca…
Tetiğe basan aciz, cılız, korkak da olsa benim diyen namlı muharibi avlayabilir kolayca.
Ateşli silahların keşfi mimariye de tesir eder, bundan böyle kale içinde saklanmanın manası kalmaz, toplar gedik açar surlarda.

NAMIM YÜRÜSÜN
Dönelim havai fişek meselesine: Avrupa’da bu işi İtalyanlar pazarlar. Bilhassa Grucci, Rozzi ve Zambelli aileleri servet sahibi olurlar.
İngiltere’de Kral II. James taht giyme merasiminde ortalığı renklere boyayan “ateş ustasına” hayran olur, şövalyelik bağışlar hatta.
Rus Çarı I. Peter altta mı kalsın? Oğlunun doğumu için düzenlediği şenlikte beş saat boyunca göğü yakar.
Amerika’daki ilk havai fişek gösterisi Kaptan John Smith tarafından düzenlenir. Yıl 1608, yer Virginia!
4 Temmuz 1777 Bağımsızlık Günü’nde de büyük bir şölen hazırlanır. Ve her sene tekrarlanır bundan sonra.
Kaliforniyalı teknisyen Mike Tockstein gösterilerde 10 bin kilo malzeme kullandığını açıklar. Amerikalılar dünyanın en ağır havai fişeğini (tam 460 kilo) atarak çevreye saygılarını (!) ispatlarlar.

FENER ALAYI
Maytap muhabbeti hayatımıza 27 Mayıs ile girer. Silahlı Kuvvetler, Anayasa ve Hürriyet Bayramlarında fener alayları düzenler, REO'lar sokak sokak dolaşırlar.
Sonra havai fişekleri yılbaşı resimlerinde görmeye başlarız, 1 Ocak gazetelerinde ışıltılı Sydney resimleri yayımlanır mutlaka.
Millî günler, geceler, derken spor kulüpleri galibiyetlerini fişekle kutlamaya başlar.
Ve iş ayağa düşer, mezuniyet törenleri, asker uğurlamaları, en mutlu günler, bir yaş büyüyenler...
Adabımuaşeret fukaraları çalar oynar, geceyi aleve boyarlar. Yaşasın şampiyon olduk, ölsün kuşlar!
Arkansas eyaletinde havai fişekler her sene beş bin kuşun telefine sebep olur. Kentucky’de bir gösteri esnasında yüzlerce ölü kuş düşer meydana.
Sektörün patronu Kızıl Çin’dir. Önce Hongkong marifetiyle satar, sonra açıktan ihraç eder dünyaya.
Talep üretimi körükler. Mal yetiştirme telaşı hataları davet eder. Hindistan, Nepal ve Myammar’da kazalar yaşanır ardı ardına.

KIVILCIM YAĞMURU
Dikkat ederseniz gösterilerde bir mantık ve insicam var. Hangi renk önce girsin, hangi şekil daha sonra?
Bunu hazırlayanlar boş değildir, gider “piroteknik” eğitimi alırlar aylarca. İnce ince hesaplar, kablo döşerler kovanlara.
Fitil ateşlendi diyelim, kapsül içindeki gazlar sıkışır ve fişek hızla yükselir, işte duyduğunuz “ciuuuvv” sesi odur aslında.
Belli bir yüksekliğe gelince gümbürtü kopar, çünkü ateş henüz yeni ulaşmıştır baruta.
Küçük maytaplar nispeten zor yanan mukavvalara sarılır ki, sıra en son gelsin onlara. Tam bitti derken kıvılcım yağmuru şeklinde dağılır, pıtır pıtır salkımlar dökülür aşağıya.

KİMYEVİ MADDE
Gelelim renklere. Yeşil için baryum tuzları, sarı için sodyum ve kalsiyum klorür, kırmızı için lityum ya da stransiyum bileşikleri, mavi için klorlu bakır kullanırlar.
Sezyum nitratla çivit, potasyum rubidyumla menekşe mavisi, çinko ile mavimsi beyaz sağlarlar. En alengirlisi de beyazdır, içine titanyum, alüminyum, berilyum ve magnezyum tozu katarlar.
Oksitlensin diye potasyum, yakıt olarak fosfor, itici olarak kükürt, pırıltı efekti için antimon... Bazıları cilt hassasiyeti yapar, bazısı solunum yollarında tahrişe sebep olurlar.
Kır düğünlerinde yanan ormanlar, çatılara düşen alevler, boyaları zedelenen arabalar...
Kuşlar felaket korkar, panikle havalanır ve kıvılcımlara hedef olurlar.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün yayımladığı 5.431 sayılı  Talimat: Türk hava sahasında faaliyet gösteren işletmeleri havai fişek gösterisi yapma hususunda…
Demek ki bir risk var.

YAKARIM ROMA’YI DA...
Hatırlar mısınız, bilmem. Pepsi Cola için çekilen bir reklam filminde havai fişekler Michael Jackson’ın saçlarını tutuşturmuş, cildinde yaralar açmıştı. Elbette tazminat davası açar ve kazanır.
Bir de gürültü kirliliği var ki, yaşlıların yürekleri ağzına gelir âdeta. Genellikle patırtı, gece yarısı düğün bitince başlar, milleti yataklarından fırlatırlar.
Yaa belki adam hasta, belki yeni daldı uykuya, çocuktur korkar, yarın imtihana girecek talebeler var.
Federal Alman Çevre Bakanlığının verilerine göre sadece 2016 yılbaşı gecesi atmosfere yayılan partikül miktarı beş bin tondan fazla. Bu rakam, bilumum motorlu taşıtların sene boyu saldığı zararlı gazların yüzde 17'sine tekabül eder ki, hafife alınamaz.
Nakil araçlarında egzozlara takılan katalitik konvertörler, zehirli gazları su, azot ve karbondioksit gibi makul maddelere çevirir ama fişeği filtre edemezsiniz asla.
Etrafa yayılan yanık plastiklere, kılıflara ve kartonlara girmiyoruz daha...

KISKANANLAR ÇATLASIN!
Teknisyenler gösteriyi gök bombaları ve seri atım yapabilen bataryaları harmanlayarak planlar. Oturup konuşursunuz, 40, 70, 80, 100, 150 ve 200 metre yüksekliklerde patlayan değişik ürünler sunarlar. Zikrolunan irtifa, cüzdanınızın kalınlığını gösterecektir dosta düşmana.
Sınır yok tabii, eğer ev araba parası harcayıp göğü yakmakta kararlıysanız.
N'apsın, almasın mı adam?
Dalda kuş görse “Canım benim yaa, kıyamam” deyip serenat atan ablalar yok mu!
Gösterin samimiyetinizi, alet olmayın katliamlara.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.