Kilisenin büyük düşmanları: Kediler ve cadılar

A -
A +

İnsanoğluna yaranamayan hayvanlardan biri de kedilerdir. Orta Çağ Avrupası’nda kedi, şeytanın kuryesi sayılır ve resmen katliama uğrar. Artan fareler vebayı yayar, salgın 150 milyon insana patlar

Kilisenin büyük düşmanları: Kediler ve cadılar

ABD’de yaşayan bir dostum anlatmıştı: O gün anons üstüne anons, kapılara bırakılan ilanlar…
“Dikkat başıboş bir kedi dolanıyor. Görenlerin acilen şu numaraya...”
Polis, itfaiye teyakkuzda!
Hâlbuki o kasabaya dağ aslanları, ayılar, kokarcalar, sansarlar, kunduzlar, rakunlar iner. Tilki, kirpi, çakal sıradan vaka.
Sanki Miami'deyiz, timsahlar girmiş yüzdüğümüz havuza.
*
Pagan dönemi Avrupa’sında kedilere karşı bir husumet beslenir. Orta Çağ karanlığında cehalet nükseder, putperest gelenek kiliseyi zorlamaya başlar.
Papa IX. Gregorius (1227-1241) yayınladığı "Vox in Rama" adındaki belge ile siyah kedileri satanik (şeytani) simge sayar ve katliam başlar.
İlerleyen yıllarda çember daralır. Sadece kediler değil, besleyenler de hedef olurlar.
Bunlar genelde yaşlı ve yalnız kadınlardır. Cadılık ve büyücülükle suçlanırlar.
İtham büyük, engizisyon karşısında kendilerini savunamaz, şehir meydanlarında yakılırlar. Rahipler sopalarla vura vura şeytan çıkarır akılları sıra.
Şeytan oralarda bir yerlerde el ovuşturmaktadır ihtimal, yani insanları yoldan çıkarabilmek için arasa böyle bahane bulamaz.

KEDİSİ OLAN BİLİR
Bir Batılının önünden kara kedi geçmesin, kara kara dertlere karar. Hâlbuki sıradan bir hayvancıktır, ne şans getirir, ne dert açar. Garibim kendi dünyasındadır, yem, su peşinde koşar.
Kedinin karasını ayırmak ayrıca ırkçılık. Bunlar siyahi kardeşlerimizi de otobüslere bindirmeyecek, lokantalara sokmayacaktır ilerleyen yıllarda.
Tekir, sarman, pamuk, benekli, beyaz, bembeyaz ya da simsiyah. Hepsi birbirinden tatlı, aşırı temiz, sevimli, sokulgan hayvanlar. Stres topu gibi bir şey, evinize neşe katar.
Neymiş efendim, nankörmüş.
Yani ne umuyordun da bulamadın? Prenses ayarlasın diye çizmeli kedi mi bekliyordun yoksa?
Bi de hainmiş ki...
Hayvan ihanet nedir bilmez ki. Yani borç verdin de üstüne mi yattı?
Ağzı var dili yok, yalan söylemez, gıybet etmez. Mırıl mırıl sokuluyorsa sadece dostluğundan.
Köpeklerin bekçiliğinden şüphemiz yok ama evin içi kedilerden sorulur, sıkı mı bir haşerat dolansın, hamam böceğine bile fırsat tanımaz.

YAKILACAK... YAK!
Devrin Katolikleri dindaşları Bogomil ve Ortodoksları bile insandan saymaz. Açın bir okuyun Giordano Bruno’nun neler gelmiş başına. Bilgine acımayan, kediye mi acıyacak?
Haçlı seferlerinin fikir babası Papa VII Innocent (1336-1415) insafsız bir kedi düşmanıdır.
VIII. Innocentius ise Alman Engizisyon Başkanı Heinrich Kramer'in isteğine uyarak "Summis desideantes" adlı bir Papalık Kanunu yayınlar (14 Aralık 1484). İşte bu yasa "büyücüler" ve "cadılar" hakkında "şeytan çıkarma" zulmüne imkân sağlar. Kediler mi? Onlar zaten namlunun ucunda.
Bu da farelerin işine yarar, kedisiz köy bulur, değneksiz dolanırlar. O evden bu eve. Çatılardan, lağımlardan akar, fink atarlar ortalıkta. Taşıdıkları bitler veba fıçısı gibidir, âdeta saatli bomba.
Ve felaket gelir bağıra çağıra.
Rakamlar net değil ama 1347 -1352 arası Avrupa nüfusunun yarısının salgınla yok olduğu söyleniyor. 100-150 milyon ceset, çöken müesseseler, kurumuş bahçeler bağlar, paslı kepenkler, metruk çarşılar, mezarlığa dönen kasabalar…

KADROLU GEMİCİ
Tatsız ülkelerden biri de İngiltere’dir. Londra lortları kedi katliamına bizzat ön ayak olurlar.
York Dükü Edward “Şeytan tarafından ruhu ele geçirilmiş bir mahluk varsa kesinlikle kedidir” der, köpüklü nutuklar atar.
Veba dizginlenemez bir şekilde yayılınca oturup düşünürler. Bunu taşıyan bir hayvan mı var acaba?
Şu mu? Bu mu? O kadar iç içelerdir ki, fare akıllarına bile gelmez o anda.
Biz en çok gezen hayvanların göçmen kuşlar olduğunu sanırız di mi? Hayır değil, fareler.
Çünkü limanlar onların elindedir, çuvallara girer, halatlardan tırmanırlar. Bir geminin ambarında ekvatora iner, diğeriyle kutuplara çıkarlar.  
Bir fare yılda 7 kere doğurur her seferinde 5 ila 13 yavrusu olur. Bunların da çabucak erişkin olup doğuracaklarını düşünürseniz geometrik dizi şeklinde çoğalırlar.
Yani gemiye birer birer çıkar, biner biner inerler, uzak limanları meçhul hastalıklarla tanıştırırlar.
Nitekim Kara Veba da uzaklardan gelir Avrupa’ya.

YAZ ORTASI KATLİAMI
Avrupa’da St. John doğum gününde (23-24 Haziran) Midsummer (Yaz ortası) festivalleri düzenlenir. Bakın şu işe ki cadılar da o gün toplanırlar(!) Hesabını soracaklar ama yanlarına bırakmayacaktırlar. Akşamdan sofralar hazırlanır, fıçılar açılır. Sabah büyük bir odun yığını hazırlanır, içine dumanı acı (cadı savar) otlar atılır. Dominiken ve Fransisken rahipleri tarafından kalemi kırılan kadınlar sürüklenerek getirilir, bağlanırlar. Alevler yükselince bir neşe bir neşe, alkış şamata kopar. (Bilhassa Hırvatistan ve Danimarka’da)
Fransa ve Belçika’da ise halk erkenden yollara düşer sağda solda kedi arar. Yakaladıklarını çuval ve sepetlerle getirip ateşe atarlar. Feryatlar çığlıklar yükselince aşka gelir dansa başlarlar.
Metz şehri yaptığı şatafatlı törenlerle tanınır. 1765 şöleni çok ses getirir mesela. Onlar diğerleri gibi çuval ve sepet değil ağ kullanırlar, kedileri alevlere yaklaştırıp yaklaştırıp kaldırır, panikleyen hayvancıkları keyifle seyreder, tempo tutarlar.
Bu arada müzisyenler yerlerini almış, şeytani besteleri terennüme başlamıştırlar. Ateşin üzerinden atlayanlar, korlara basıp oynayanlar… Batasıca batıldan servet, şöhret, maişet umarlar.
Gap ve Hautes-Alpes gibi taşra vilayetleri eğlenceyi abartır. Saint Chamond halkı tutuşmuş bir kediyi kovalamanın daha eğlenceli olacağı kanaatindedir. "Cour a miaud" (kedi avcıları) ellerinde sopalarla vaziyet alırlar.
Burgundy ve Lorraine ahalisi ise kedileri kuyruklarından bir sırığa bağlar, sokak sokak dolaştırırlar. Parisliler klasik kalır “ateş yak kedi at” alışkanlığının ötesine geçemez, inovasyon katamazlar (!) olaya.
Tatbikat değişse de, malzeme aynıdır: Bir "feu de joie" (şenlik ateşi), fonda cadı avı havası ve yanık kedi kokusu…
Orta Çağ Avrupası'nda kedi, şeytanın ajanıdır güya. İngilizler Katolik oldukları devirlerde (Mary I dönemi) Luteryenleri ateşe atar, yanına kedileri de katarlar. Sonra Protestan olurlar (Elizabeth I) bu defa Katoliklerle birlikte kedi yakar. Sanki katalizör, katılmasa reaksiyon tamamlanmayacak.

GÖRENLER ANLATIYOR
Tarihçi Norman Davies "Kahkahalar, çığlıklara karışıyordu" diye anlatır "Sokaklarda kesif ve acı bir duman vardı..."
Antropolojist ve Folklörcü James Frazier işe gelenek tarafından bakar. “1648 yılında XIV Louis elinde gül çelengi ile geldi, belediye binasında ziyafet verdi, ateşi tutuşturduktan sonra halkla dans etti.”
Lui’yi suçlayamayız, henüz 10 yaşında bir çocuktur daha. Ancak değişik başkentlerde ateşi bizzat krallar yakar, halk közleri kapışır, kedi külünden medet umar.
Peki ya “yeter ve gerek sayıda” kedi bulunamazsa?
Ateş çığlıksız kalamaz, tilki de olur icabında.
İçinizde "Yok canım daha neler" diyenler çıkabilir. Hâlbuki hayli yayın var bu mevzuda.
Robert Darnton “The Great Cat Massacre”
Benedictine Dom Jean François, Dissertation sur l'ancien usage des feux de la Saint-Jean, et d'y brûler les chats à Metz.

KATTENSTOET FESTİVALİ
Belçika’nın Ypres'te ise toplanan kediler, kentin soytarısına teslim edilir, o da onları tek tek Cloth Tower çan kulesinden aşağı atar. Kedi dört ayak üstüne düşecek kadar dengelidir ama 240  basamaklı kule yüksektir bayağı. Ölen ölür ölmeyen kurtulur, tabii öfkeli kalabalığı atlatmayı başarırsa.
1817’ye kadar kanlı süren festival, günümüzde müzik eğlence ağırlıklı devam ediyor, çan kulesinden oyuncak kediler atılıyor, cadıların ise maketleri yakılıyor. Bir utanç da duymuyorlar.
Batılıların köpeklere ılımlı yaklaştığını sanırız, şu anda Avrupa’da sokak köpeğini anında öldürmeyen 3 ülke var (Almanya, Yunanistan ve İtalya), muvakkaten barınaklara alır ve belli bir süre içinde (3 ila 60 gün) sahiplendirmeye çalışırlar. Olmazsa dooğru gaz odasına. İtin lafı mı olur? İtlaf!
Kibarlıklarını sevsinler, “uyutma” diyorlar buna.

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.