DEMİR ATLI SÜVARİ... Derrace-i Süveran

A -
A +

Trafik çilesinden kurtulmanın iki yolu var. Ya evin işine yakın olacak, ya da iki tekere geçecek basacaksın pedala.

Tekerlek bulundu bulunalı insanların kafasında aynı soru: Buna nasıl binebiliriz acaba?
12. yüzyılda Çinliler iki tekerlekli bir -binecek diyelim artık- yaparlar. Rivayet tabii, şekli şemali yok kayıtlarda.
Bir de çizimleri görünüp kendisi olmayan bisiklet var ki Leanardo da Vinci karalamış güya. Bir vitesi eksik.
Amaaan, duy da inanma.
1791’de Kont Mede de Sivrac, Celerifere (kereviz) adlı bir alet yapar. Bunu yürütmek için ayaklarınızı yere vurmanız gerekir. Her itişte üç beş metre kayar, koşmaktan iyidir ne de olsa.
Karl von Drais ise bir barondur, emrinde demirciler, marangozlar... Yaptığı iki tekerlinin patentini de alır (Haziran 1819), adını (Draisienne) koyar.
Sonra doooğru Paris Endüstri Fuarı’na (Exposition des Produits de l’industrie). Tebrik, alkış, şaşaa! Demek ki n’apçaksın? İşi kuralına!
Hâlbuki drezindeki tek yenilik direksiyondur ve sadece adımlarını büyük attırır sana. Zaten baron da “laufmaschine” (koşu makinesi) der buluşuna.
Takriben 20 okka civarında, yokuş aşağı akar da, dönüşte canınızı burnunuza...

DEMİR ATLI SÜVARİ... Derrace-i Süveran

ZÜPPE ATI
Neyse… Denis Johnson adlı bir İngiliz bunlardan bir tane alıp götürür ve şekle sokar. Yaya arabalarını “Hobi Horse” adıyla vitrine koyar.
Satılır mı? Satılır. Her ne kadar karikatüristler “züppe atı” diye alaya alsalar da.
Lakin dengesizdir, nerede patlayacağı belli olmaz. Bu yüzden üç ve dört tekerleklisine kafa yorar.
Devrin malzemeleri demir ve ahşaptır, bu sefer yerinden kalkmaz.
İskoç MacMillan bisikletin ön göbeğine pedal takınca (1839) işin rengi değişir. Ayakları yerden kesilenler heyecana kapılırlar, işte şimdi “vasıta” denilebilir buna.
Fransa’da Mösyö Michaux ve mahdumları talebi hisseder, üretime başlar (1864). Yılda 200 işçi ile 400 “Velo” yaparlar.
İngiltere’de ise Coventry Dikiş Makineleri imalata soyunur, eh ikisi de pedallı değil mi sonunda? Ancak tahta tekerlekleri yüzünden adı “sarsak”a çıkar.
Traffault adlı bir Frenk demir tekerleklere kauçuk taban geçirse de çukur, tümsek geldi mi Allah muhafaza.

HIZLI DEĞİŞİM
O yıllarda pedal sadece ön göbeğe takılır. Hızlı gidebilmek için tek çareniz vardır “tekerin çapını artırmak!” Az daha, biraz daha derken boylarını aşar (1875).
Sağa dönerken sol pedala basmak kabil değildir, yavaşlarsanız düşersiniz. Akrobatlık ister âdeta.
H.J. Lawson sıkıntıyı kadroya oturtulan ayna (büyük dişli) ve arka göbeğe takılan ruble (küçük dişli) ile halleder.
İyi de pedallar arka tekerlekten azade değildir, yokuş inerken zincire bağlı olarak döner ayaklarınıza çarpar. Göbeği yarı müstakil hâle getirir, pedalı biteviye dönmekten kurtarırlar.
Bilya ve kauçuk kullanımı birçok maruzatı kaldırsa da sert ve sarsıntılıdır hâlâ, taa ki J.B.Dunlop içine hava basılan lastiği bulana kadar.
Bisiklet deyip geçmeyin, tayyare yapma fikri de ondan çıkar. Wright kardeşler, Soichiro Honda ve Louis Chevrolet... Hepsi iki teker mekaniğinden çıkar yola.
İngilizlerin bicyclette, İtalyanların bicicletta (iki dairecikli) Fransızların vélocipède (hızlı ayak) dedikleri vasıta “derrâce” diye geçer Arapçaya.

PEDALA KUVVET
II. Abdülhamid Han her yenilik gibi iki tekerleri de takip eder, müşavirine sorar “Bir araştırın bakayım, bize yarar mı acaba?”
Cevap müspet gelir ki alırlar. Posta teşkilatındaki kırmızı bisikletler “Birmingham Union” mamulüdür, direkt fabrikaya ısmarlanır, beheri 1.200 kuruştan.
Hâlbuki Şehzadebaşı esnafı Mehmed Salim 660 kuruşa temin eder. Yanında yedek göbek, akort ayarı, İngiliz anahtarı, tornavida, yağdanlık, korna ve pompa gibi levazımat da vardır ayrıca.
Osmanlıda ilk bisiklet yarışları İzmir Bornova ve İstanbul Tarabya’da (1895) yapılır, onları Selanik takip eder daha sonra.
1896’da Şakir Bey ve arkadaşları İstanbul’dan Bursa’ya velespit ile gider, oradan Bandırma’ya...
İttihat Terakki ile bürokrasi hortlar. Bisiklet alanlar bir de ruhsatiye varakası çıkarmak zorunda kalırlar. Sahibi ve biniciŞehremaneti ve Zaptiye Nezaretinde kayda alınır ayrıca. Ve yarım lira rüsum, buyurun kasaya! O gün için büyük para.

VELOSİPED İLE CEVELAN
Bir şey edebiyata girdi mi, hayata girdi demektir. İşte Ahmet Tevfik’in “Velosiped ile Bir Cevelan” tefrikası bu vazifeyi yapar.
Ardından kırık dökük havadisler görünür ceride sayfalarında.
“Amerikalı İstefanis velospid ile Dersâa’det’e vasıl olmuşlardır. Mûmâ-ileyh İzmit’te Vali Paşa hazretleri, memûrin-i vilâyet ve binlerce ahali temaşa etmişlerdir. Merkûm rica üzerine şose üzerinde 1.200 yarda mesafeyi 2 dakika 14 saniyede katetmiştir. Bilahare veda idüp Yozgat’a mütevecciye-i azimet olmuş andan dahi Sivas’a varmıştır” Tarik gazetesi -1885
“Bilmem hatırlarda mı? Geçen yazıda velospidden bahsederken belki pek yakında Kuşdili Çayırında bir yarış görürüz demiştik. Zannımız hakikat oldu ama Kuşdili yerine Tepebaşı’nda...
Müsabakayı tertipleyen Mösyö Ortek, iki tekerlekli arabasına süvar olarak etrafı çitle çevrili bahçe etrafında104 tur attı. Fernand adlı bir ehl-i zevk (amatör) ise 120 defa dönerek galebe çaldı.” 1893 Servet-i Fünun Ahmet İhsan.
Beyoğlu’ndaki bisiklet acentesi Leon ile Ragıp Paşa Hanı tacirlerinden Papazyan, Tepebaşı’nda bir bisiklet pisti kurar. Takriben 5 metre genişliğindedir, 250 metre uzunluğunda. Önceleri amatörce yarışırlarsa da, iş bahse dökülür, cılkı çıkar zamanla.
Bisiklet yarışları II. Meşrutiyetten sonra hız kazanır. 1912 şampiyonasında madalyaları Fenerbahçeliler (Vecdi, Şinasi ve Alber) toplar.

YASSAH HEMŞERİM
Yıl 1923. İdman Cemiyetleri İttifakı ile Bisiklet Heyet-i Müttehidesi (Federasyon) kurulur. Cambaz Fahri, Cavit Cav ve Raif Bey 924 Olimpiyatlarına sıkı hazırlanırlar.
Paris’e kadar gider, ancak bisikletleri olmadığı için (!) müsabakaya katılamazlar. Sen denizi geç, sonra ırmakta... Cumhuriyet idarecileri acemidir daha.
Bisikletteki ilk millî karşılaşmamız Bulgaristan’dan gelen Derrace-i Süveran takımı ile Taksim Kışlasında yapılır (1927). Burası İstanbul’un yegâne stadıdır. Şirin, sanatlı ve tarihî bir mekândır, neden ortadan kaldırıldı acaba?
Bizde resmi zevat şeytan arabasından hoşlanmaz. Ruhsatsız bisiklete binen bir ecnebi çocuğunu (Giovanni Boragine) tutuklar, karakol karakol dolaştırırlar. İtalyan sefiri çileden çıkar, teessüflerini bildirir pek de kibar olmayan bir üslupla (1925).
Millî bisikletçimiz Cavit Cav, bisiklet üretmek için çok çabalar. Teknik bilgisi kâfi ise de devletçi kafayı aşamaz.
Bebek arabası yapmaya kalkar, yine boğar, batırırlar.
Türkiye’de ilk yerli bisiklete “Bisan” imza atacaktır, uzuuun yıllar sonra.

ÇOCUKLUĞUMUZDA...
Eski bisikletler dinamoludur, elektriğini kendi üretir, lambaları yakar. Hem mekanik zil takılır, hem de pilli ve havalı korna. Ayaklığı, pompası ve arkada alet çantası olmalıdır mutlaka. İçine eski bir şambrel parçası, siliksiyon, zımpara koyarsınız, lastik patladı mı yapıştırıverirsiniz iki dakikada. Çizilmesin diye kadro plastik şeritlerle sarılır, arkalığa bir heybe asılır bağda, bostanda.
Derken bisikletlere vites gelir. Üç, beş derken, 33’ü bulur zamanla. Sistem basittir, telle gerilen bir raydan çıkarıcı zinciri alır büyük dişliye takar, ya da bir ufağına. Öndeki çark kaç dişli? / 3 / Peki arkadaki? / 6 / Senin bisikletin 18 vitesli o zaman.
Göbekten viteslilerde hadise kapalı silindirin içinde döner, artık nasıl oluyorsa.
Şimdi elektrikli motorlar takılıyor, ciddi ciddi takviye ediyor rampalarda. Aküleri kadro içine saklıyorlar, dikkat bile çekmiyor.
Vasat otomobiller bile kampana fren taşırken pahalı bisikletler disk frenli. Bazıları zincir yerine kayış ve karbon elyaf kullanıyor.

DEMİR ATLI SÜVARİ... Derrace-i Süveran

HER EVE LAZIM
Bisiklet hafiftir, çevrecidir, benzin mazot istemez, hem spor yaptırır insana. Kendinden 20 kat ağır yükleri taşır ki, karıncaya benzetilir bu vasfıyla.
Efendim işe gitsem gelsem yeter, eh işte ara sıra da bakkala, çakkala…
Bisiklet bunun ötesinde heyecanlara kapı aralar.
Fred A. Birchmorte tuzu kuru bir Amerikalıdır mesela. Bisikletiyle dünyayı dolaşmaya kalkar (1935). 40 bin millik rotanın ehemmiyetli bir kısmını tekne ile aşsa da erişir menzil-i maksuduna.
Artık bunlar, resim altı haber bile olmuyor. Niye?
Çünkü yapan yapana.

ATI ALAN ÜSKÜDAR’I...
Şu an dünyada 5 milyar bisikletli var (sadece Çin’de 800 milyon). Almanya 71 milyon bisikletle Avrupa’nın lideri, 16 milyonluk Hollanda’da 20 milyon bisiklet bulunuyor. Danimarka’da her 10 kişiden 9’u binici, çocukların yarısı mektep yolunda pedal basıyor. 2016’da Avrupa’da 21 milyon bisiklet satıldı, sektör 70 bin kişiye istihdam sağlıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.