Satıyorum satıyorum saaattım Asıyorum asıyorum aaastım

A -
A +

Fotoğrafları pazarlayan yarbay, aczi hissedilen bir Menderes resmine istediği fiyatı açıklıyor “100 bin lira!” Hürriyet gazetesi parayı ödeyip alıyor. Meslektaşları çok bozuluyor, onları piyasayı yükseltmekle suçluyor.   

Geçen değerli büyüğümüz Kemal Demircioğlu 1960’lardan kalma bir kucak gazete ve dergi verdi. "Bak bunlardan iyi malzeme çıkar sana!"

Sararmış kâğıt kokusunu sevenler için büyük ikram. Karıştırırken içlerinden "Sır" adlı siyasi mecmua dikkatimi çekti. 15 Ekim 1960 tarihli. 

Yazı kurulunda Cihad Baban, Sadık Aldoğan, Vecdi Bürün gibi aşina isimler var. Bülent Şeren karikatür çiziyor ayrıca.

Ben o günlerde medyanın daha tarafsız olduğunu sanıyordum, demokratlara bir yağdırıyor, bir saydırıyorlar sorma. Darbecilere alkış tutuyorlar. 

İmtiyaz sahibi İlhan Engin “halkı on yıldır inim inim inletip, memleketi kopkoyu karanlıklara ve korkunç uçurumlara sürükleyen sabık politikacıların akıbetini görmenin keyfiyle” verip veriştiriyor. 

Ağzı sigaralı bir resim bastırmış, daktilo başında güya. 

Satıyorum satıyorum saaattım Asıyorum asıyorum aaastım

BASIN GEZİSİ

Muhakemeden 2 gün önce basını alıp Yassıada’yı gezdiriyorlar. İlhan Engin bizzat katılıyor. Kim nereye oturacak, nasıl girilecek, çıkılacak, her adım talimat! 

Yazarımız hiç çekinmeden niyet okuyor, Menderes güya Kemal Paşa’nın bronz renkli tablosuna bakacakmış da “sen benim yanımda kim oluyorsun” diye soracakmış hınçla. Üfürüyor işte, duruşmaya 43 saat var daha.

Demokratları “yalancı aslanlar” diye aşağılıyor, bir an önce görmek istiyor, yüzleri değişti mi acaba? 

Akredite kartlarının dağıtımı ağır aksak işliyor, bazıları kayboluyor. Deniz Müzesi içinde kargaşa var. Üst aramalar tatsız olmalı ama beylerimiz katlanıyor. 

Gazeteciler sıkıntıya gelmez oysa. Demek aynı kafada olunca... 

Sır yazarı bu arada 27 Mayıs’ı hatırlayıp sevinçten ürperiyor. Ordusu ve 

gençliği ile yapılan inkılap göğsünü kabartıyor. 

Derken Mustafa Ok adlı kurmay binbaşı çıkıyor, basın mensuplarının riayete mecbur oldukları hususları sıralıyor. 

Buna göre içeri daktilo, teyp ve fotoğraf makinesi sokulmayacak. Ama resim yapabilirsiniz icabında. 

Haydaaa, bu olmadı ama. 

Satıyorum satıyorum saaattım Asıyorum asıyorum aaastım

DOLMABAHÇE YASSIADA

Ve duruşma günü gelip çatıyor. Sabah 06.00'dan itibaren Dolmabahçe önünde otomobiller duruyor, sanık avukatları, yakınları ve gazeteciler gişeden bilet almak için diziliyor kuyruğa. Takriben 200 metre uzunluğunda ve çok ağır yürüyor.  

Sırada Fahreddin Ulaş’ın karısı Gülizar, Tevfik İleri’nin kızı Cahide, Celal Yardımcı’nın eşi Harika, Ekrem Cenani’nin hanımı Fahire, Samet Ağaoğlu’nun kız kardeşi Süreyya Bey’imizin ilgi alanında. 

Yine aramalar taramalar, ayrı ayrı turnikeler, kapılar... Vapur tam 08.30’da Dolmabahçe’den kalkıyor. Hücum botu refakatinde açılıyor Marmara’ya. 

Yassıada beklediklerinden sakin, tunç çehreli erler şimşek gibi bakıyor. 

Gemiden inen doğru PTT binasına koşuyor, telefondan sıra kapıyor. 

Sır dergisi iki numarayı alıyor (büyük başarı) o kargaşada. Yabancı basın ve ajanslar için bir ofis hazırlanmış ayrıca. 

Yüksek Adalet Divanı üyeleri helikopterle geliyor, alet orta şiddet lodosta ufak ufak sallanarak iniyor. Hazirun 9.10’da içeri alınıyor, 9.30’da herkes hazır kıta. 

PERDE AÇILIYOR

Yargılamayı takip edecekler derin bir sessizlik içinde otururken dışarıdan hafiften patırtı kopuyor, yeknesak bir ahenkle ve muntazaman gelen ayak sesleri askerlere ait olmalı. 

Sanıklar içeri giriyor, beyaz tozluk ve kayış takan muhafızlar, tertibat alıyor. 

Dinleyici sıralarında MBK üyeleri, üniversite hocaları ve 27 Mayıs Gazileri (?) görünüyor. Düşük Reisicumhur, düşük Başvekil ve düşük Kabine üyeleri 9.31 itibarıyla içeri alınıyor. Kıyafetlerin renkleri değişik olsa da hepsinin yüzü beyaz.

Bir zamanlar vücuduna korse gibi cuk oturan kıyafetler giyen Menderes’in üzerindeki kahverengi takım bulunuyor ve bir suç yığınına kılıf olmaktan kurtulmak istercesine bollaşıyor (ne laflar). 

Fatin Rüştü muhakkak ki aldığı yüksek meblağlı komisyonlarla Londra’da Pool ya da Zibermayer’e diktirdiği gri füme kostümü ile şık görünüyor.  

Aralarındaki tek şapkalı Bayar. Dikkat çekecek kadar telaşsız, sanki birazdan çıkıp gidecek gibi davranıyor.  

Ardından tahkikat komisyonu üyeleri alınıyor. Şem’i Ergin alabildiğine durgun, Agâh Erozan terini siliyor, Sıtkı Yırcalı düşünceli, Bahadır Dülger ağlıyor.

Aldırmayanlar da var, Tevfik İleri neşeli görünüyor, kızına el sallıyor. 

SİLAHSIZ MI?

 Kordiplomatiğe ayrılan alanda İran, Pakistan, Polonya Başkonsolosları ile ABD konsolosu seçiliyor. Ateşeler, ataşemiliterler, konsolos muavinleri yerlerine oturuyor. Times muhabiri MBK üyesi Ahmet Yıldız’a “Daktilo makinelerini niçin içeri almıyorsunuz” diye soruyor “onlar bizim silahımızdır ama.”

-Biz bu ihtilali silahsız yaptık. 

Sır ekibi bu cevaba bayılıyor, aman ne büyük vecize, allanıyor pullanıyor . 

Haşmetlileri az evvel hücum botlarıyla helikopterlerle gelmişlerdir oysa. Ki kişi başına birkaç tomsonlu düşüyor civarda. 

Satıyorum satıyorum saaattım Asıyorum asıyorum aaastım

 ATIŞ SERBEST

Saat tam 10.00’da Hâkimler Salim Başol, Ferruh Adalı, Selman Yörük ve diğerleri yerlerini alıyor. Müdeiumumi Altay Ömer Egesel ve adamları yerlerine oturuyor. Bilahare yoklama yapılıyor, Bayar dahil alayı ayağa kalkıyor kendilerini tanıtıyor. Bu esnada düşük Reisicumhur tempo tutar gibi ayaklarını sallıyor, fötrünün siperi ile oynuyor. Menderes parmaklarını sıkıyor. Sır muhabirine göre sanki günahları diğerine sıçrayacakmış gibi çekinceli duruyorlar. Başlarda rahat görünen sanıklar celse ilerledikçe endişeye kapılıyor. Tekirdağ  mebusu Zeki Erataman sapsarı rengiyle melanetlerini unutmuş gibi (!) davranıyor. Enver Kay ve Rauf Onursal eski edepsizliklerinden bir anda sıyrılıyor. Hikmet Ölçmen bıyık bırakmış, hapishane kuşlarına benziyor. 

AYAĞA KALK

Adı okunduğunda ayağa kalkan Menderes kibar ve hürmetkâr görünüyor ama muhabire göre kesin rol yapıyor, eline fırsat geçse buradakileri ipe yollayacağından şüphe duymuyor. Zaten onun riyakârlık numunesi olduğunu bir bakışta anlamış da filan. 

Bekir Berk de kara yüzle oturup kalıyor, şaşkın Koraltan çaresizlikle kıvranıyor. Heyeti hâkimeyi hürmetle selamlayanlar, küçümsedikleri Türk ordusunun eline düşüyor. 

Yazara göre Demokratlar hiç bu kadar durgun görünmemiştir, "Bunlar mıdır, insan haklarını çiğneyen, anayasayı tarumar eden, halka tavuk kadar kıymet vermeyen gaddarlar!"  Sabık hanım milletvekilleri de içinde bulundukları duruma müdrik değildirler, zaman zaman sırıtıyorlar etrafa. 

Ve kararname okunmaya başlıyor, cinayetleri, ihanetleri, kirli emel ve ihtirasları ortaya çıktıkça yüzlerindeki ifade donuyor. Korkuyor ve küçülüyor, süt dökmüş kedilere dönüyorlar. 5 liralık tahta sandalyelerde oturan politika cambazları, iyi bilirler ki suçları cezasız kalmayacak. Memurları inletenleri, orduyu hakir görenleri acı bir akıbet bekliyor. 

Satıyorum satıyorum saaattım Asıyorum asıyorum aaastım

ÇÖKÜK, DÜŞÜK

 Bu arada DP yerine “çökük parti”, siyasiler için ısrarla düşük mebus, düşük bakan, düşük başvekil, düşük reisi cumhur ifadelerini kullanılıyor.  

Derken Celal yardımcı söz istiyor ve ağlamaklı bir eda ve mütebessim olmaya gayret eden bir çehre ile geveliyor (!)

Hanımı hıçkırıyor. 

Sır ekibi “Ama bu kadının kahkahalarla güldüğü vakitler vatan evlatlarının anaları ağlamaktaydı” şerhini düşüyor. 

Menderes bitkin, iki büklüm mikrofon başına geliyor. Aylardır kimse ile konuşmadığından mütevellit hitabet melekemi kaybettim deyince Salim Başol susturuyor, “usule tealluk eden husus hakkında konuşunuz!”

Muhabire göre sanıklar ihtilal değil inkılap mahkemesi karşısındadırlar ve her türlü imkanlarla mücehhez olmanın rahatlığını yaşamaktadırlar. Ama gene de insan olan hicap duyar, vicdanı olan titrer, ar damarı patlamamış olanlar utanırlar. 

Sır ekibi dışarıda Yassıada sanıklarının eşlerini ve kızlarını izliyor, kıyafetlerinden başlayıp vücut ölçülerinden çıkıyor. Sulu ifadelerle güzelliklerinden bahis açıyor, balık etlileri, uzun boyluları, esmerleri kumralları tasnif ediyor. 

Sorsan içleri kan ağlıyordur o esnada.

Satıyorum satıyorum saaattım Asıyorum asıyorum aaastım

PARAN KADAR!

Bu arada irtibat bürosu fotoğrafları açık artırmayla satıyor. Generaller bu ihaleden en az 1,5 milyon lira kaldırmayı hesaplıyor Deniz Yarbay Sertel’i müzayedenin başına koyuyorlar. 

Adamcağız bir projektörle perdeye aktardığı diaları pazarlamaya çalışıyor. Ancak Paris Match muhabiri ben başkasının çektiği resmî kullanmam deyip çıkıyor. AP İstanbul temsilcisi Madam Dona da tavır alıyor, artırmaya iştirak etmiyor. Yarbayımız aczi hissedilen bir Menderes resmine istediği fiyatı açıklıyor “100 bin lira!” 

Hürriyet gazetesi parayı nazlanmadan ödüyor. Meslektaşları çok kızıyor onları piyasayı yükseltmekle suçluyor. O gün 25 adet fotoğraf satılıyor ve Türk Silahlı Kuvvetleri 298 bin lira kazanıyor. 

Ertesi gün Yarbay Sertel daha iyi hazırlanıyor ve en seçme 5 resme 200 bin lira fiyat koyuyor. Alan olmayınca Sabah gazetesine (iyi münasebetlerden dolayı) 150 bine bırakıyor. Ama almıyorlar, biliyorlar ki yarın bedavaya dağıtacak, basın diye yalvaracaktırlar hatta. Büyük ciro beklenen gün sadece 30 bin lira ile kapanıyor. 

Ecnebi bir gazeteci soruyor: “Çaylar için de artırma yapılacak mı acaba?”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.