Şehitler ve veliler yurdu Darende

A -
A +

7 bin yıllık bir belde her adımınıza bir cami, türbe, çeşme, hazire...

Horasan erenlerinden Seyyid Şemseddîn Mûsâ’nın oğlu Hamideddin hicri 750’de Kayseri Akçakaya’da doğar. Resûlullah Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) pak neslindendir, ehli beytin alametleri vardır simasında. Küçük yaşta yetim kalsa da ilim hevesi ile zorlu yolculuklara çıkar. Bilhassa Şam-ı şerîfteki “Hankâh-ı Bâyezîdiyye” çok şey katar ona.

Bayezid-i Bistâmi hazretlerine hususi bir muhabbeti vardır, ruhaniyetinden feyz almaya bakar. Bakın şu samimiyete ki Allahü teâlâ Hızır aleyhisselâmı çıkarır karşısına.
İşaretler üzerine “Hoy” kasabasına (Tebriz - Urumiyye civarında) gider ve Hâce Alâeddîn-i Erdebîlî hazretleri önünde diz kırar. Dolu dolu geçen yıllar… Hocası sadece icazet vermekle kalmaz, hedef gösterir ona: “Şimdi dooğru Anadolu’ya!”

Şehitler ve veliler yurdu Darende

BAYRAM OLA!
Hâmideddîn-i Veli, Kayseri’de hizmete başlar. Talebeleri arasında cevahirler vardır, ışıldarlar âdeta. 

Bir gün Şah Şücâ veliyi çağırır“hemen Ankara’ya gidiyorsun” buyurur, “Nu’mân adlı bir müderris var, al getir onu buraya!”

Şücâ-i Karamânî. Müderris Nu’mân’ı bulur, muhatabı şaşkındır “Sübhanallah” der, “bir bildikleri vardır mutlaka!”

Kayseri’ye vardıklarında Kurban Bayramı’nın birinci günüdür. Hamideddin-i Veli “Hoş geldin Bayram” der, bu lakap ona çok yakışacak, Hacı Bayram diye anılacaktır bundan sonra...

Müderris Numan zahirî ilimlerde deryadır zaten ve hayli meyli vardır tasavvufa. Eh alan uygun, veren olgun olunca…

O dahi Akşemseddin’i yetiştirecektir ki İstanbul’un fethindeki payı ortada.

Şehitler ve veliler yurdu Darende

MÜMİNLER, SOMUN!
Hamideddîn-i Veli hazretleri bilahare Bursa’ya yerleşir, ancak bu defa kendini setreder, saklar. Dışarıdan bakan onu sıradan ekmekçi sanır. Odun toplar, hamur tutar, fırın yakar…

Zamanla munis sedası yer eder kulaklarda. “Somuun, somun. Müminler, somun!”

Para verenden alır, vermeyenden sormaz. Dulun yetimin torbasını boş koymaz. Ulucami inşaatında çalışan ameleyi gözetir ayrıca.

Ekmekleri elbette farklıdır, zikirle yoğrulmuş, sabırla yatmıştır mayaya.

Adamın biri çıtır çıtır bir somun seçer, sorar: Bu kaç para baba?

-Bir akçe.

Kenarda kalmış bir bayatı gösterir “peki bunu alsam?”

-İki akçe!

-Bayat tazeden kıymetli olur mu baba?

-Ama o daha yakın Resûlullaha!

ZAMANIN KUTBU
Bursalılar ekmekçi kocayı sever sayar da makamından bihaberdirler daha. Gelgelelim Emîr Sultan hazretlerinin gözünden kaçmaz. Bizzat ziyaretine gelir ve umduğunu bulur fazlasıyla. İlmine, ihlasına, ferasetine vurulur, benzeri az bulunan bir alim vardır karşısında.

Ve Ulucami inşaatı tamamlanır, halılar yayılır, kandiller asılır. O cuma açılış merasimi vardır, Bursalılar erkenlerden koşarlar.

Yıldırım Bayezid, damadı Seyyid Emîr Sultan’dan ilk namazı kıldırmasını isteyince geri çekilir, “Efendim” der, “zamanın kutbu aramızda!”

-Kim o?

Somuncu Baba’yı işaret eder kibarca. “Peki o kıldırsın!”

Padişah emri ikiletilir mi? Mübarek mecburen kürsüye çıkar. Vaaz ü nasihatte bulunur cemaate.

Şehitler ve veliler yurdu DarendeŞehitler ve veliler yurdu Darende

NE İLİM AMA
Hamideddin-i Veli hazretleri o gün Fâtiha-i şerîfin yedi ayrı tefsirini yapar.

Birinciyi herkes anlar, ikinciyi mollalar, üçüncüyü hocalar, dördüncüyü müftüler müderrisler. Altıncı ve yedincinin muhatabı ulemadır. Molla Fenari hazretleri müşküllerini çözüp bir kitap çıkaracaktır ondan: “Aynü’l-Âyân!”

Hutbe ve namazı müteakip cemaat elini öpmek için sıralanır dışarıda, bakın Allahü teâlânın lütfuna ki üç kapıda bekleyenler de o şerefe nail olurlar.

Evet, tayy-i mekân deniyor buna.

İyi de sırrı açığa çıkmıştır, insanların aşırı hürmetinden sıkılır, artık durur mu Bursa’da?

Bir sabah erkenden, yola çıkar. Molla Fenârî hazretleri nasılsa haberini alır, Veda Çınarı yanında yetişir soluk soluğa. Kalmaları için dil döküp yalvarsa da Somuncu Baba’yı durduramaz.

Mübarek, ayrılırken şehre döner, Bursa’ya ve Bursalılara dua buyururlar.

TAVŞANLI AKSARAY
Sonra Tavşanlı Bey köyüne yerleşir, çobanlığa başlar.  Zor iş değildir, hayvanları yayar, tespihi ile kalır baş başa. Akşam köye getirir salar, mallar evlerini bulurlar.

Ancak o gün sığırın biri gelmemiştir, sahibi Somuncu Baba’ya sorar. Birlikte araziye çıkar, onu bir kuytuda titrerken bulurlar. Yavrulamıştır, buzağısı yatmaktadır yanı başında.

Somuncu Baba “Neredesin a mübarek” der, “bak insanlar huzursuz oldu, yakışıyor mu sana?”

Hayvancağız fasih bir lisanla “Ama sahibim bana eziyet ediyor” der, “ya aynı şeyleri yavruma da yaparsa?”

Adam şaşkın. İnkâr etse ne fayda?

Somuncu Baba, Hacı Bayram-ı Veli hazretlerini Ankara’ya yollar. Oğullarından Yusuf Hakîki’yi Aksaray’da bırakır. Kendisi diyar diyar dolaşır, her geçtiği beldeye ehil bir mürşid kazandırır. Bursa’da Hızır Dede, Akbıyık Sultan ve Üftade hazretleri. Darende’de de Halil Taybi ve İnce Bedreddin. Göynük’te Ömer Dede, Akşemseddin; Gelibolu’da Ahmed ve Muhammed Bican, Karesi’de Şeyh Lutfullah, Germiyan ilinde Şeyhî, İskilip’de Muslihiddin Halife, Bolu’da Uzun Salâhaddin gibi (rahmetullahi aleyhim ecmain)...  
İstanbulu da siz bilin hadi?

Evet doğru tahmin ettiniz, Aziz Mahmud Hüdayi hazretleri!

SATIRA DEĞİL SADRA

Somuncu Baba vaktini daha ziyade talebelerine harcar, Şerh-i Hadis-i Erba’în (Kırk Hadis), Zikir Risalesi ve Silâhu’l-Mürîdîn’i yazar.

Malatyalılara göre Darende’de sırlanır, yürür Hakk’a.

Aksaraylılara sorarsanız “Tabii ki burada” derler, “Dârü’l-Ervah’ta!”

Bunu hoş karşılamak lazım, kim komşu olmak istemez ki ona?

Darende’deki Somuncu Baba Camii ve Türbesi, Yıldırım Bayezid devri eseridir. Minaresi Abidin Paşa tarafından yaptırılır ki (1685) o da kendi neslindendir.

Türbe üzeri yedigen piramit ile örtülüdür. Kubbe kasnağı yedi yüzlüdür. Türbe arkasındaki memba suyu, 7 ayrı lüleden süzülür.

Fatiha suresi de 7 ayettir, yer ve gök yedi kattır, mimaride de bu yedili hikmetlere işaret edilir.

Minberdeki Lihye-i Saâdet, Mehmet İzzet Paşa’nın hatırasıdır, Çihâr-i Yâr-i Güzîn levhaları, Padişah fermanları, Hattat Hasan Çelebi’nin yazdığı yekpare mihrabiye ayeti, ceviz minber, kandiller, avizeler...

Yeni Cami’nin tavanı Afrika’dan getirilen Sapella ağacı ile kapatılmış olup 8 köşelidir (cennetin sekiz kapısı) ve 5 katlıdır (İslamın şartları). Malum Efendimize vazifesi 40 yaşında bildirilir, 40 köşe mânidardır.

BUYURDULAR Kİ:
Yolumuzdan gidenler gafil olmasınlar. Gizli ve aşikâr her yerde Allah’tan korksunlar.

Az yesin, az konuşsun, az uyusunlar. Halk arasına az karışsınlar.

Mâsiyet (isyan) ve fenalıklardan uzak dursun, şehvetlerden kaçınsınlar.

İnsanların elindekinden ümitlerini kessinler. Aç kalsalar bile şüpheli yemesinler.

Zemmedilmiş işleri terk etsinler. Övülen vasıflarla süslensinler.

Şiir ve şarkıdan kaçınsın, cemaatten ayrı kalmasınlar.

Şeyh Hamid-i Veli hazretlerinin Yusuf Hakiki, Halil Taybî ve Muhammed Said Taybî adında üç oğlu, Mahmude adlı bir kızı vardır.

Mübarek iki oğlu vasıtasıyla hem Darende’de hem de Aksaray’da hizmeti yürütür. Torunlarından rahmetli es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi de ömrünü vakfeder dergâha.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.