Köklü tarih, dallardan taşan bereket, emsalsiz sofra… Giden yine geliyor, pişman olmuyor asla.
Abi ne Malatya imiş ya, 4 gün gezdik 8 sayfalık iş çıktı. Bir gün yemek kültürünü verdik, birer gün fotoğraf makineleri ve radyo müzelerini, bir gün Yeşilyurt, bir gün Battalgazi. Eh birer gün Darende ile Arapgir’i.
Öyle sündürme mevzular da değil, dolu dolu malzeme, bir kısmını kullanamıyorsunuz içinizde kalıyor hatta. Demek on gün kalsak bir ay yazacağız. Kim bilir bilmediğimiz görmediğimiz neler var daha?
Neyse bugün şöyle toparlama yapıp bitirelim, Genel Yayın Müdürüne yağ çekiyor diyecekler yoksa. (İsmail Kapan Ağabey’imiz has Malatyalıdır bu arada)
Malatya deyince ilk akla gelen şey kayısı. Gittiğimiz mevsim müsaitti katıldık hasada. Dallar iri iri meyvelerle donanmış, ağırlıktan eğilmiş kırılacaklar. Gözün alabildiğine bahçe, belli bir süre içinde toplanması gerek, dökülür berelenir yoksa. İyi de bunca ağaca nasıl yetişilir acaba?
Burada Güneydoğulu ve Suriyeli kardeşlerimiz devreye giriyor, yardımcı oluyorlar.
Ücretler makul. Ne az, ne fazla. Bir evden üç beş kişi yevmiye alınca yekûn tutuyor, zahmete değiyor.
Malatya kayısısı hoş kokulu ve kütür kütür oluyor ilk toplandığında. Kurusu ayrı bir lezzet, ezmesi, reçeli ne yapsan yakışıyor. Fırına attıkları tereyağlı tatlılar on numara. Hatta döner gibi çevirip ince ince kesiyorlar satırla.
Ben bilmezdim ete de yakışıyormuş, bilhassa kavurmaya.
Çekirdekleri çerez olarak da yiyor, kavurup kurabiyelere de katıyorlar.
NAN GİBİ AKLIMDASIN
Darende yolu üzerinde Kozluca’da ufak bir mola veriyoruz. Nasıl ekmek kokusu dışarılara taşıyor. Gayri ihtiyari giriyoruz fırına. Erol ve Orhan kardeşler “Abi oturun bir nefeslenin” diyor, önümüze birer lahmacun koyuyorlar, kırılmasınlar diye yiyip gideceğiz güya. Kameraman Taha kardeşimiz ciddi bir gurmedir “bugüne kadar yediğim en iyi lahmacun” diyor, “7-8 tane götürebilirim rahatlıkla.”
Harcında soğan yok, hafif bir sarımsak kokusu geliyor o kadar, hamuru çok özel ve çıtırlığı kıvamında. Fırında meşe közleri görünüyor, eh odun bile seçme olunca...
Aslında burası ekmek fırınıymış, o gün kendileri için beş on lahmacun yapmışlar, gelen giden olmuş, yemiş, beğenmiş ve ısrarla istemişler o günden sonra.
Bizim ekmeklerimiz bayatlamaz diyorlar: Çünkü kendi mayamızı kullanıyor, hamuru bekletiyoruz. Yavaş pişiriyor, yakmıyor, kurutmuyoruz. Bize büyüklerimiz onu öğretti, acele yok, fırıncı sabırlı olacak.
Sakin çalışacaksın bir, severek yapacaksın iki. Kalite ortada.
NE KANYONMUŞ
Akçadağ Levent Vadisi dünyanın en büyük kanyonlarından biri. Mütehassıslar ona 65 milyon yıl ömür biçiyor, mağaraları ve kabaran kayaları heyecanla inceliyorlar. Gelen misafirler seyir terasında kartallarla aynı hizada, nasıl av aradıklarını izliyorlar merakla.
Zemin şeffaf cam, kırılmayacağını biliyorsunuz ama yine de basmak yürek istiyor. Eh yamaç salıncağı, trambolin ve zipline deli-kanlı işi, bizi aşar. Cam köprü de kesin iç ürpertici olacak.
RENK SES KOKU
Malatya çarşılarında kesif bir duman var, kalaycılarla, kebapçılarınki birbirine karışıyor. Kelle tütsüleyenler, kızgın yağa halka tatlısı atanlar, kuru yemiş kavuranlar, baharatçılar… Koku kısmı tamam. Renkleri de mor reyhan ve kayısıya havale etmişler. Allı morlu günkuruları ve limon renkli sarartmalar. Sesi ise bakırcıların ritmik darbeleri tamamlıyor, çınçın da çın çın, onlarca sanatkâr kazan dövüyor. Sanki muhabbet ediyorlar şifreli vuruşlarla.
İSPENDERE KAPLICALARI
Dağ sevene dağ, su sevene su. Battalgazi hudutlarındaki İspendere Kaplıcaları muhteşem bir tesis. Burada hem hamam keyfi yapacak, hem de maden suyu içebileceksiniz doya doya. Ekipten taş sancısı çeken bir arkadaşımız vardı, aldı rahatladı. O kadarını beklemiyordum, yalanı yok ya. İçmecelerin böbrek şikâyetlerine iyi geldiği asırlardır biliniyor, ancak Battalgazi Bld. Bşk. Osman Güder bir rapor hazırlatmış. Hıfzıssıha Kurulunun Sağlık Bakanlığı nezdinde yaptığı araştırmalara göre; sadece böbrek üzerinde değil, (taşıdığı bikarbonat ile) sindirim sistemi üzerinde de faydalı olduğu çıkmış ortaya. Safra kesesi taşına, cilt hastalıklarına, solunum yollarına… Hiçbir sıkıntısı olmayanlar da gelebilir, banyolar, hamamlar, havuzlar keyifli, yeşil, sakin tam kafa dinlenecek mekân. Aklınızda olsun yazın bir kenara.
AŞİNA ÇEHRELER
Malatya müze zengini bir ilimiz, her mevzuya el atmış ve zenginleştirmişler zamanla. Şehir müzesinde ünlü simalar ile karşılaşıyorsunuz. Kemal Sunal ve Rahmetli Turgut Özal gibi mesela.
USTALIK İMAMEDE...
Malatya hanlarında birçok antika tesbihçi var, o sıra bir kehribar tıraşlayan Cebrail Usta ile konuşuyoruz. Bize bir tesbihin yapım safhalarını anlatıyor, beyzi, badem, armudi, arpa kesim ve küre tanelerden söz açıyor. Ona göre “işin başı sevmek ve sabretmek” imame üzerine aynı malzemeden halkalar bırakabilmek ince bir sanat. Zaten ustalık imamade ve hitamede belli oluyormuş, gerisi tane o şekli her sanatkâr verebilir kolayca. Tezgâhtan bir tesbih alıp uzatıyorum. “Şununla bir resminizi çekebilir miyim acaba?” “Olmaz ama” diyor “Onu ben yapmadım ki, arkadaşıma ne derim sonra?”