Yağmurdan kaçarken şelaleye tutulduk

A -
A +

Ordu’nun iki bine yakın deresi, üç yüzü aşkın şelalesi var, bu rakamlar artabilir, say say bitmiyor zira...

Eskiden “su akar Türk bakar” derlerdi, şimdi Türk suyu kullanıyor. Hatta fazla kullanıyor. Sondaj vura vura gölleri kuruttu, dereler can çekişiyor. 

Ordu için henüz bir tehlike mevzubahis değil, çünkü zemin zırıl zırıl çamur, üç adımda papuçlar ıslanıyor.  

Havalinin şelaleleri serptikleri serinlikle müsekkin gibi rahatlatıyor. Hani ufak tefek de değiller, iki sigara içimlik yoldan uğultuları geliyor. 

Eskiden daha da güçlü ve hırçınlarmış, yataklarına sığmaz, bendini çiğner aşarlarmış. 

Kafası akçeli işlere çalışanlar, hemen hesaba başlıyor: Şuraya iki türbin atılsa, kablolar takılsa, öyle ya elektriğin kilovatsaati para!

Birileri de “Aman aman aman” diyorlar “elleme dağınık kalsın, çevre elden gidiyor, astarı yüzünü aşıyor sonra!” 

Biliyor musunuz bunlar hep paşa keyfimizden, 5’inci kattan, 4’e inmek için B-3’ten asansör çağırıyoruz, çünkü gözümüz telefonlarımızda. 20-25 basamak inersek incilerimiz dökülür, nasıl obez olacağız sonra? 

Klimalar gereksiz üflüyor, lambalar boşuna yanıyor, bilgisayarlar açık gün gece boyunca. 

Yağmurdan kaçarken şelaleye tutulduk

HEPSİ BULUNACAK

Peki şelaleden para kazanmanın başka bi yolu yok mu? Turizm gibi mesela. Gelen misafir üç beş çağlayan göreyim dese şehirde iki gün konaklaması gerekiyor. Şelalelerin bir kısmına fındık bahçeleri arasından iniliyor, dik ve kaygan patikalar heyecan veriyor ayrıca. 

Karadeniz malûm rutubetli, kayalar yosun tutmuş, otlar belinize geliyor, sağın solun çiçek, renkler cümbüş, kokular baş döndürüyor. 

Bunlar nasıl dağ ya? Doruklarından ırmaklar dökülüyor aşağıya. Akıl alası değil, kayalar su ambarı mı yoksa?

Çoğu şelalenin bir değirmen de oluyor yanında. Umumiyetle boş, kimse beklemiyor başında. Havalide oturanlar alışkın edalarla gelip demiri kaldırıyor, suya yol veriyor. Manivelaları sağa sola çevirerek taşın hızını ve unun inceliğini ayarlıyorlar. 

Değirmen içlerine ufak bir sac soba, üç beş dal odun bırakmışlar. Olur ya kar, tipi bastırır, ya da gece kalakaldınız diyelim dağ başında.

Su değirmeninin en büyük hususiyeti ısınmaması. Tahılı serin tutuyor, yakıp kül etmiyor. Bu yüzden bu undan yapılan mamuller fevkalade lezzetli oluyor. 

Zaten mısırı da tarladan çıkardıkları gibi getirmiyorlar, önce zarlarından arındırıyor, sonra hafifçe kavuruyorlar. Değirmen dönerken mekân kurabiye gibi kokuyor, “yerim seni mısır” dedirtiyor insana. 

Yağmurdan kaçarken şelaleye tutulduk

Gölköylü Muhammed Bey, “Mısır ekmeğinde sadece un tuz ve su var” diyor. Ne yağ, ne maya, ne boya...

YEME DE YANINDA!

Hemen oracıkta bir fırın kurulsa, olmadı bir kuzine yakılsa, hamurlar salınsa... Şöyle sıcak sıcak ekmek, arasına tereyağı. Bal pekmez de olursa ne âlâ. Misafir şelale başında birkaç bardak çay içse, menemen, mıhlama ısmarlasa, fındık, şelek, peştamal alsa, ekonomiye ciddi fayda. Üç beş insanımız iş güç sahibi olur bu arada... 

Bunları yazarken korkmuyor da değilim. Kalabalıkla birlikte kirlilik de gelir mi? Ya betonlaşma başlarsa, kontrolden çıkarsa? 

Bu tereddüt hepsinin içini kemiriyor. Ama güzellikleri paylaşma arzusu ağır basıyor sonunda. “Gelsin onlar da görsün” diyorlar, “serinlesinler, ferahlasınlar, çaylarını yudumlasınlar.”  

Karadenizliler yaylaları yazlıkçılara kaptırdıktan sonra uyanmış. Eskiden sürüler yayılır, kovanlar bırakılırmış yamaçlara. Şimdi asfalt, beton, tuğla... Siren, hoparlör, korna. 

Yağmurdan kaçarken şelaleye tutulduk

KERVAN YOLU

Ordu’nun her yanı şelale ama biz İlküvez’den başlıyoruz fotoğraflamamaya. ODÜ Güzel Sanatlar Fakültesinden Prof. Dr. Mehmet Yılmaz “biliyor musunuz” diyor, “İpek Yolunun kuzey hattı buradan geçerdi zamanında. Yani Ünye - Akkuş arasında ilerleyenler mecburdu şu güzergâha. Bugün bizim adımlarımızı dikkatle seçip attığımız patikalarda kervanlar yürür, kıymetli yükler vurulurdu katırların sırtına. Tarihî köprüler asırlardır kızgın güneşe, dondurucu ayaza, çılgın suya gögüs gerdi, şimdilerde ayak sesine hasretler o başka.” 

Ordu’da o kadar çok şelale var ki, bir ekibin tespit edip kayda geçmesi mümkün görünmüyor. Eski Ordu Valisi İrfan Balkanlıoğlu “şelale ihbar hattı” kurmuş. Vatandaş keşfedilmeyenlerin resimlerini ve videolarını merkeze ulaştırmış, çoğunu evantre geçirmeyi başarmışlar.  Elbette kıyıda köşede kalanlar da var. Hedef hepsini bulmak, kimbilir belki de rekorlar kitabında yer alacaklar. 

Yağmurdan kaçarken şelaleye tutulduk

GÜNÜN BİRİNDE

Şelalelerin tanınmasında büyük emekleri olan Öğretmen İsa Aydoğdu ise bize halk arasında dolaşan efsanelerden söz açıyor. Mesela Gökçe Gelin o akşam her zamanki gibi sofrasını kuruyor, beyini bekliyor cam kenarında. Vakit geçiyor yok, gece yarılanıyor yok, gün ışıyor yok, yok, yok. Sağa sola koşuyor, adını haykırıyor. Sesi dönüp yine ona geliyor. 

Meğer şakiler vurmuş öldürmüş atmışlar bir çukura.

Ertesi gün de beyhude bekliyor. Endişesi büyüyor. Seccadesini serip ellerini açıyor. Sığınıyor Allah’a. 

Rivayet bu ya, o böyle hulus-i kalp ile dua ededursun şelale bir iken iki oluyor, ikiyken üç, dört, beş, altı... Günden güne artıyor. Su yedi ayrı duvak gibi tellenip aktığında emr-i hak vaki oluyor ve Gökçe Gelin ayrılığın olmadığı alemde kavuşuyor kocasına. Bunlar aşka, sabra, metanete, sadakate dair hikâyeler, benzerlerini duymuşsunuzdur Anadolu’da.

Malûm, Selçuklu ve Osmanlı tabipleri de su sesinde fayda arar. Kayseri Gevher Nesibe Şifahanesi ve Edirne Bayezid Külliyesi sıkıntılıları ağırlar, hayli tecrübe kazanırlar ruhiyet hususunda...  

İlküvez Kurtboğaz mevkiinde bulunan Kapılı Kral Şelalesi ise adını dertli bir hükümdardan alıyor. Hekimler “kara yas, kara pus oturup, hayata küsmenin âlemi yok haşmetlim” diyorlar, “biz şu kayaya bir taht oyalım, oturup dinleyin, umulur ki su sesi iyi gelecek hastalığınıza.”  

Dedikleri gibi oluyor, zikrolunan devletlü rahatlıyor, ferahlıyor. Kayadaki tahtı hatıra kalıyor Ordu’ya. 

Ama şimdi hangi devir? Hangi hekim? Hangi hükümdar diye sormayın bana, bilsek yazardık di mi ama? İnsanı çıldırtmayın, sıkboğaz etmeyin şurada... Biraz fevri mi oldu? 

O kadar da su sesi dinlemiştim oysa.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.