Kudüs; karar tamam sıra uygulamada

A -
A +
İstanbul’da toplanan İİT olağanüstü zirvesi, ilk defa İslâm âleminin sesini gür bir şekilde dünyaya duyurdu. Sıra alınan önemli kararın uygulamasında. Bu karar BM Genel Kurulu’ndan da geçirilmelidir…
 
 
İİT’nin İstanbul’daki olağanüstü zirvesinde alınan tarihî kararın yankıları devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde, Türkiye’nin çok hızlı ve etkili bir diplomasi hamlesiyle, kısa zamanda bu derece başarılı bir zirveye ev sahipliği yapması, önemli siyaset çevrelerini hem etkiledi hem de kıskandırdı… Şimdi sıra daha uzun soluklu olması kaçınılmaz olan ikinci safhada. Bu safhada eş zamanlı olarak yapılması gereken birçok şey var. Öncelikle, İİT’nin olağanüstü zirvede aldığı tarihî kararın; bağlayıcı sonuçlar getirmesi için, BM Genel Kurulu’ndan en az üçte iki ekseriyetle geçirilmesi gerekiyor. Böylece ABD’nin, uluslararası hukuk ve BM kararlarını hiçe sayan, küstah yaklaşımını bertaraf etmek ve Kudüs’ün statüsü üzerindeki tartışmaları da doğru bir noktaya bağlamak mümkün olacaktır. Bunun yolu da hiç gecikmeden bahse konu kararı önce BMGK’ya götürmektir. ABD’nin vetosu kesin olduğundan, bir sonraki adım için bugünden itibaren; futbol tabiriyle ‘tam saha pres’ yaparak, Genel Kurul’da üçte iki çoğunluğu sağlama faaliyeti başlamalı…
BM’ye üye 196 ülke bulunuyor. Hâlihazırda Filistin’i tanıyan devletlerin sayısı 137. Şu hâlde fire verilmezse, mevcut durumda çok zorlanmadan bu karar genel kuruldan geçirilebilir. Lakin Amerika ve İsrail cenahı, aksi yönde çalışacak ve özellikle küçük ve zayıf devletlere baskı uygulayacak hatta işi tehditlerde bulunmaya kadar götürecektir. Dolayısıyla bu hususta işi sıkı tutmak lazım! İstanbul deklarasyonu ABD’nin fiyakasını fena hâlde bozdu. ABD, şimdiye kadar hiç görmediği bir yalnızlığa düştü. Aynı şekilde Avrupa Birliği’nin de, Doğu Kudüs konusunda İsrail’i yüzüstü bırakması, aynı cephe için ikinci fiyasko oldu. Fakat bunun devamı da gelmeli. ABD’nin kırk yıldır devam eden arabuluculuğu, Trump’ın son saçma sapan kararı ile ortadan kalkmıştır. Şimdi yeni ve daha gerçekçi bir platformun oluşturulması gerekiyor. Bu noktada, BM ve AB’nin dâhil olduğu yeni bir süreç hayata geçirilmeli. ABD’nin inisiyatifindeki Filistin-İsrail görüşmeleri hiçbir yere varamadı, tam tersine daha da berbat bir duruma düştü. Artık bu tiyatroya kesin biçimde son verilmeli. İşte bu noktada Filistin Yönetimi ve halkına yeteri kadar destek sağlanmalı. İslâm Dünyası, uluslararası arenada Filistin Yönetiminin arkasında güçlü şekilde durmaya devam etmeli, diğer yandan da yıllardır süren zalim ablukalarla bir ekmeğe muhtaç hâle getirilmiş Filistinlilere, asgari şartlarda hayat sürebilecekleri ekonomik yardım verilmelidir. Maalesef bugüne kadar, Filistin halkı ekonomik açıdan çok darda bırakıldı. Batı’dan gelecek birkaç kuruşa muhtaç ve mihnete mecbur bırakıldı. Bu ayıp tek başına İslam Ülkelerine yeter de artar!
Kudüs ve genel olarak Filistin meselesi için, bundan sonra yapılacak en önemli şeylerden biri de, hâlihazırda ABD ve İsrail etkisine girdiği artık açıkça belli olan Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni, bu tuzaktan kurtarmak olmalı. Zira her üç ülkenin bugünkü tutumu İslâm Dünyasının geleceği için büyük tehlike teşkil etmektedir. Benzer şekilde bir baskıya maruz kalabilecek diğer İslâm ülkelerini de, her hâl ve şartta kendi tarafımızda tutmak için bütün imkân ve vasıtalar seferber edilmeli. Unutmayalım, Mısır Arap ülkeleri içinde en önemli ve etkili olabilecek siyasi ve askerî potansiyele sahiptir. Suudi Arabistan, keza ekonomik ve siyasi açıdan her vakit dikkate alınması gereken bir ülkedir. BAE, küçük bir devlet olmakla birlikte, Orta Doğu’nun jeopolitik dengelerinde yine de başıboş bırakılmamalı. Çünkü başkaları orada hemen at koşturmaya başlıyor görüldüğü üzere… Diplomasi ve siyaset katmanında, mevcut dağınıklığı giderecek gayretler sürerken, sosyolojik tabanda da on yıllardır emperyalist çevrelerin yaptığı tahribata artık set çekmek için çalışmalı. İslâm Ülkelerindeki elit tabakanın ne ölçüde beyin yıkama ameliyesine tabi tutulduğunu uzun uzun anlatmaya gerek var mı? Kimliğini, istikametini, iradesini kaybetmiş edilgen nesillerle, bugünkü dünya şartlarında rekabet gücüne sahip olmak ve hatta ayakta kalabilmek ne mümkün!.. İşte daha fazla gecikmeden, tam da buradan başlamalıyız.
Meseleler bu derece kangrenleşmeden müdahale edebilmek için, tehlikeyi zamanında fark etmek ve gecikmeden müdahale etmek şart… İş işten geçtikten sonra ah vah etmek beyhude! İsrail meselesi tam 120 sene evvel başladı, öyle değil mi? 1897’de ilk Siyonist kongre toplanırken ve Filistin toprakları üzerinde kirli hesaplar yapılırken, İslâm Dünyası bunların ne derece farkındaydı? Yahut kimler, kaç kişi farkındaydı? Sultan Abdülhamid Han’ın basireti ve tek başına gayretleri, maalesef yetmedi. Zaten bu sebeplerle de tahttan indirilmedi mi? Şu hâlde başımızı iki elimizin arasına alıp bir kere daha düşünelim. “Müslüman aynı hataya iki defa düşmez” düsturunu hatırdan çıkarmayalım. Yoksa zillet kaçınılmaz oluyor!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.