Acem ülkesinde ne oluyor?

A -
A +
İran’da bir hafta önce başlayan ve yayılan, sokak gösterilerinin nasıl sonuçlanacağı konusunda, çeşitli tahminler yapılıyor. ABD ve İsrail hararetle yeni bir devrim bekliyor. Galiba öyle olmayacak…   Gösterilerin fitili 28 Aralık’ta Meşhed şehrinde ateşlendi… Başlangıçta atılan sloganlar hayat pahalılığı ve ekonomik zorluklarla ilgiliydi. Bu konuda Ruhani Yönetimi suçlanıyor ve halk bu kadar sıkıntıda iken, niçin Suriye, Lübnan ve Yemen’de büyük paralar harcanarak askerî faaliyetler yürütülüyordu? Gerçekten 1979’daki Humeyni devriminden bu yana, savaşlardan ve ambargolardan ötürü, İran ekonomisi bir türlü belini doğrultamadı ve dış dünya tarafından pek fazla bilinmese de, halk çok ciddi sıkıntılar içinde hayat mücadelesi veriyor… Fakat İran rejiminin dış dünyaya vermeye çalıştığı görüntü çok farklı. Esasen ülkedeki derin problemler, yalnızca ekonomiyle de sınırlı değil. Siyasi ve sosyal açıdan daha serbest bir ortamda yaşamak isteyen İran halkı, zaman zaman mevcut rejimin bütün baskılarına rağmen, sesini yükseltiyor ve meydanlara taşarak sınırları zorluyor. Ama her seferinde rejimin unsurları devreye girerek, kontrolü ele alıyor ve bu gösterilere öncülük edenleri de hayli ağır cezalara çarptırıyor. Mesela 2009 yılında milyonlarca kişinin katıldığı ve günlerce süren nümayişler, resmî rakamlara göre 30 kişinin ölümüyle neticelenmiş, binlerce gösterici gözaltına alınıp bir kısmı tutuklanmıştı. Gösterilerde başı çeken eski Başbakanlardan Hüseyin Musevi ve eski Meclis Başkanlarından Mehdi Kerrubi, o gün bugündür ev hapsinde tutuluyor ve dış dünya ile en küçük bir temasları yok. Aynı şekilde eski Cumhurbaşkanı Rafsancani’nin kızı da tutuklanmış, oğlu işkenceden geçirilmişti. Kısacası, rejim böyle durumlarda tahminlerin çok üzerinde acımasız davranıyor. 2011 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyareti sırasında da, Tahran’da sokak gösterileri vardı. Bizler gazeteci olarak, Besic denilen milis güçlerinin göstericilere karşı, kafa – göz demeden nasıl acımasızca davrandığını yerinde görmüştük!.. Şimdilerde de, gelen haberlere göre aynı Besicler, müdahale için hazır olduklarını bildiriyorlar… İran’da rejim deyince, hâlen Ali Hamaney’in başında olduğu hiyerarşik düzeni anlamak gerekiyor. Zira İran’da, paralel ikili sistem bulunmakla beraber, esas ağırlık “dinî” olarak tanımlanan ve fakat baştan sona siyaseti dizayn eden Rehber (dinî lider) ve altındaki kademelerdir. Bunlar da Şûra-yı Nigehban, Meclis-i Hubregân ve Mecmâ-yı Teşhis-i Maslahat-ı Nezam’dır. (Düzenin yararlarını teşhis konseyi). Bu kuruluşların her birinin çok önemli yetkileri var. Dinî liderliğe, cumhurbaşkanlığına ve bakanlıklara, hatta milletvekilliğine seçilecek olanlar bunların onayından geçmek durumundadır. Bunun askerî gücü de Devrim Muhafızları ve onların alt kuruluşu olan Besiclerdir. Rejimin seküler (dünyevi) kısmı ise cumhurbaşkanı, meclis ve bakanlardır. (Başbakanlık makamı başlangıçta vardı, daha sonra kaldırıldı.) Son gösterilere, rejimin her iki kanadı tarafından farklı tepkiler verildi. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İran vatandaşlarının devleti eleştirme hakkı bulunduğunu ve bunun ülkeye zarar vermeden yapılması gerektiğini ifade ederken, Ali Hamaney gösterilere sert tepki verdi. Zamanı geldiğinde bu konuda konuşacağını ve her şeyi anlatacağını söyleyen Hamaney, dış güçlerin ajan ve paralarla bu olayları tertiplediğini dile getirdi. Vaka olayların neredeyse ilk dakikalarından itibaren, ABD Başkanı Trump ile İsrail Başbakanı Netanyahu, göstericilere açıkça destek vererek, İran’da rejimin değişmesinin vakti geldiğini söylüyor. Bu aslında İranlı yöneticilerin işini kolaylaştırıyor! Zira yıllardır “Büyük ve küçük şeytan” olarak tanımlayıp, halkın zihnine kazdıkları iki düşman devletin böyle açıktan tavır koyması, hadiselerin dış odakların yardımıyla geliştiği tezini bir yerde güçlendiriyor. İlk bir hafta içinde hızla yayılıp ülkenin kırktan fazla şehrine sirayet eden gösteriler, gene de katılım ve şiddet bakımından 2009’daki olaylara nazaran daha sınırlı boyutta. Açıklanan rakamlara göre şu ana kadar en az 22 kişi hayatını kaybetti ve 500 den fazla gösterici de tutuklandı. Fakat dünden itibaren değişik bir gelişme yaşandı ve bu defa rejim taraftarları da sokaklara inip karşı gösterilere başladı. Bu işin rengini bir anda değiştirdi. Zaten reform isteyen kesimler de ta baştan beri gösterilere destek vermemişti. Rejim yanlıları yani muhafazakârların da bu şekilde müdahil olması, güvenlik güçlerinin şimdilik büyük çaplı bir zor kullanmasına gerek kalmayacağı intibaını veriyor. Ama yine de her an her şey olabilir. Diğer taraftan Amerika Birleşik Devletleri, konuyu BM Güvenlik Konseyi zeminine acilen taşımaya çalışıyor. ABD’nin insan hakları ihlali gerekçesiyle bunu BMGK’ya taşıması durumunda Rusya’nın muhalefeti ve vetosu ile karşılaşacağı kesin gibi. Çünkü Rusya yaptığı açıklamada, dış müdahalenin kabul edilemeyeceğini resmen ifade etti. Velhasıl İran’daki olaylar bölgesel ve küresel yan etkileriyle birlikte çok önem arz ediyor. Zira İran 1901 yılından beri, yalnızca İranlıların her bakımdan hâkim olduğu ve yönettiği bir ülke değil!.. Neden 1901? Çünkü bu tarihte İngiliz milyoner Kont D’arcy ile Şah Muzafferuddin arasında petrol imtiyaz anlaşması imzalandı. O gün bugündür, İran rahat yüzü görmedi. Defalarca dış askerî müdahale ve işgallere maruz kaldı. 1953’te İngiliz ve Amerikan gizli servisleri ortaklaşa darbe yaparak, petrolü millîleştiren Başbakan Musaddık’ı devirdi. Bu darbeyi, yıllar sonra ABD resmen kabul ederek, en ince ayrıntısına kadar nasıl yapıldığını da dünyaya ilan etti…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.