ABD ile en büyük problem…

A -
A +
Türkiye ile Amerika 70 yıllık bir ittifak ilişkisine sahip. Ancak yetmiş yılın sonunda gelinen nokta, pek de iç açıcı değil! İki ülke arasında giderek derinleşen bir güven problemi var…
 
 
ABD cenahından karışık sinyaller gelmeye devam ediyor… Bir müddet önce Başbakan Binali Yıldırım da, bu duruma dikkat çekmiş ve şöyle demişti: “ABD’nin bu kafa karışıklığından kurtulması gerekiyor. Birbiri ile çelişkili pek çok açıklamalar yapılıyor…” Öyle anlaşılıyor ki, ABD bu kafa karışıklığını kolay kolay izale edemeyecek. Bunun en temel sebebi de, herhâlde yönetimin bütünündeki görüş ayrılığı ve iktidar içi çekişmeler olsa gerek. Savunma Bakanlığı (Pentagon) ayrı telden, Dışişleri Bakanlığı ayrı telden, Beyaz Saray ayrı telden çalıyor. Hâl böyle olunca da, ortaya kakofoni çıkıyor!.. Şu hâle bakar mısınız; Pentagon, 2012 yılından beri Türkiye’nin ısrarla dile getirdiği; sınırımızın güneyinde 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge teşkil etme meselesine, nihayet olumlu yaklaşma noktasına gelmiş gibi görünürken ve bu defa kendisi teklifi gündeme getirirken, dışişleri bakanlığı “Hayır böyle bir şey teklif etmedik” diyor. Daha önceki telefon görüşmesinde, Donald Trump’ın Cumhurbaşkanımıza ne dediğini çoğunuz hatırlayacaktır: “Bu PYD’ye destek verme saçmalığına bir an önce son verilmesi gerek…” Böyle demişti, değil mi? Peki daha sonraki açıklamalarda Pentagon ve dışişleri sözcüleri neler söyledi? Tam tersi hikâyeler anlattılar. Bu tablo öncelikle ABD yönetimi için büyük bir zaafı aksettiriyor. Bizi doğrudan çok fazla ilgilendirmiyor belki, ama mesela Kuzey Kore konusunda da Washington Yönetimi böyle karışık sinyaller veriyor. Aynı şekilde oturduğu günden beri koltuğu sallanan Trump’ın durumu bizim doğrudan meselemiz değil.
Ancak bu zaaf o derece vahim boyutta ki, iki günde ABD Başkanı ile Sayın Erdoğan arasında gerçekleşen son telefon görüşmesine dair, Beyaz Saray’dan yapılan açıklama, yeni bir skandal oldu!.. Zira bu açıklamada iki devlet başkanının görüşmesinde konuşulmayan hususlar da ele alınmış gibi gösterilmeye çalışıldı. Düşünebiliyor musunuz, iki devlet arasında en üst seviyede gerçekleşen ve ses kayıtları her iki tarafça tutulan bir görüşmenin muhtevası bu derece saptırılabiliyor. Böyle bir diplomasi ve devlet anlayışına kim güven duyabilir? Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu açıklamanın görüşmeden önce yazıldığına dikkat çekiyor. Şimdi bu durumdaki bir Amerika’nın, dünyanın hâlâ en güçlü devleti olsa dahi güvenilirliği kalır mı? Nitekim ünlü Time dergisi, son sayısında ABD’nin hâlihazırdaki perişanlığını kapak konusu yapmış: “ABD tek başına…” Önce Amerika diyerek seçimleri kazanan Donald Trump’ın, bir yılın sonunda ülkeyi getirdiği nokta, dergi tarafından bu dramatik cümle ve onu besleyen harita ile anlatılıyor. Problem yalnızca Trump’tan kaynaklanmıyor elbet. ABD’nin değişen dünya şartları ve siyaset dengelerini yanlış okuması ve hâlâ eski dönemlerdeki hegemonik politikalarını sürdürmek istemesi, bu çıkmaza sürüklüyor. Bakınız ABD kısa zaman aralıkları ile hem Kudüs hem de İran’daki halk gösterileri konusunda BM Güvenlik Konseyi’nde peş peşe iki mağlubiyet yaşadı. Amerika’nın yeni askerî ve ekonomik siyaseti Avrupa, Asya, Latin Amerika ve Afrika’yı çok büyük oranda karşısına alacak bir sonuca götürecek gibi görünüyor. Washington yönetimi tehdit ve zorbalıklarla önemli meselelerde başarı sağlayabileceğini sanıyor. Fakat bu durum ters tepiyor. ABD’nin baskılarına, ekonomik yardımları kesme tehditlerine karşı, Filistin yönetiminin verdiği sert tepkiler bile tek başına önemli bir göstergedir… Evet, Amerika dünyada giderek yalnızlaşıyor ve müttefikleri açısından güvenilirliğini kaybediyor. İran’la yapılan nükleer program anlaşmasından, Paris iklim anlaşmasından vs. çekilmesi bu süreci hızlandıran adımlar.
Tekrar Türkiye’yi ilgilendiren konulara dönersek… Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, öncelikle Türkiye-ABD arasındaki güven bunalımına işaret eden sözleri çok önemli. Zira yaşanan bunca travmanın etkisi kolay kolay silinmez. Şu hâlde ABD ile bundan böyle atılacak ortak bir adımdan evvel, aradaki bu güven bunalımının aşılması lazım. Washington yönetimi, uzun bir zamandan beri Türkiye’yi fena hâlde rahatsız eden politikaları ısrarla yürütüyor. Türkiye’nin şiddetli itirazlarına rağmen… Bu durumda Türkiye, 1947 yılından beri ikili ve çok taraflı ittifak ilişkileri içinde olduğu Amerika’ya niçin güvenmeye devam etsin? “DEAŞ’la mücadele ortağım” diyerek PYD/YPG terör örgütünü dört bin tır ve iki bin uçak dolusu silahla donatan ABD’ye?! Aynı ABD terör örgütü PYD/YPG ile giriştiği göstermelik Rakka operasyonunda, güya mücadele ettiği DEAŞ militanlarının silahları ile birlikte çıkıp gitmesini, üstelik onlara kamyon-otobüs temin etmek suretiyle sağlıyor… Bu ihanet hareketinde PYD de, DEAŞ’a koruma sağlıyor iyi mi? Bu durumda artık bir güvenden söz edilebilir mi? Zinhar!.. ABD, kaşla göz arasında, terör örgütü PYD’nin; başta petrol sahaları olmak üzere, Suriye’nin yer altı kaynakları bakımından en zengin bölgelerini ele geçirmesine açıkça yardım ve yataklık yaptı. Bu arada kendisi için de bir düzine kara ve hava üsleri kurdu. Türkiye’nin Suriye sınırı boyunca bir terör koridoru oluşturmak için her türlü kirli tezgâhı, aleni biçimde sergiliyor. Ve bütün bu ihanetlere, Türkiye’nin sessiz kalmasını bekliyor. Hadi oradan!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.