İdlib’de zaman daralırken…

A -
A +
İdlib hâlihazırda, tek başına Suriye meselesinin düğüm noktası hâline gelmiş bulunuyor!.. Geçtiğimiz ekim ayından bu tarafa, en yoğun çatışmaların ve en sık görüşmelerin paralel yaşandığı merkez İdlib.
 
Suriye rejim güçlerinin, Soçi mutabakatında belirlenen sınırlara geri çekilmesi için, Türkiye’nin verdiği mühlet iki gün sonra bitiyor… Diğer taraftan Rusya desteğiyle, rejim güçleri kanlı saldırılarını aralıksız devam ettiriyor. Önceki gün ve dün yirmiden fazla insan bu saldırılarda hayatını kaybetti. Birleşmiş Milletler, 20. yüzyılın en büyük sivil katliamının İdlib’de yaşanmasına ramak kaldığını tekrarlayıp duruyor, ancak laf söylemekten öteye de hiçbir şey yaptığı yok. Bir tarafta Rusya’nın hava desteğiyle devam eden sivil katliam, diğer yanda korkunç tabloyu sadece seyreden Amerika ve Avrupa Birliği… İnsanlık adına yüz karası bir durum! Bu sivil katliamı durdurmak için, maddi – manevi bütün gücüyle seferber olan tek ülke de Türkiye. Öyle bir rezalet hüküm sürüyor ki, anlatmaya kelimeler yetmiyor. Düşünün koskoca Avrupa Birliği, İdlib’den kaçıp Türkiye sınırına yakın bölgeye sığınan, yaklaşık iki milyon kişiye kış şartlarında; hiç olmazsa geçici barınak sağlamak üzere, briketten inşa edilen barakalar için vadettiği, 25 milyon avroluk bir küçük meblağı dahi ödeme becerisini gösteremiyor… Yuh olsun böyle anlayışa, siyasete ve medeniyete!.. Şüphesiz bütün bu kepazelikler, tarihin en utanç verici sayfaları olacaktır. Hani nerede insan hakları? Nerede insan haysiyeti?
Rusya ve İran ikilisi, bölgesel emperyal politikaları için kanlı bir rejimi her türlü arkalıyor ve bu şekilde en az bir milyon insan katledilerek, en yedi milyonu da ülke dışına sürülerek Suriye boşaltılıyor. Demografik yapı baştan aşağı zorla değiştiriliyor. İran’dan kamyon ve otobüslerle ha bire Şii nüfus taşınarak Suriye’nin Sünni kimliği imha ediliyor… ABD – AB tandemi de fırsattan istifade burada bir garnizon terör devletçiği kurmak için PKK/PYD terör örgütünü palazlandırıyor. Bu terör örgütüne sağladığı silah ve mühimmatın parasını da S. Arabistan ve Birleşik Arap Emîrlikleri gibi sözde devletlerden tahsil ediyor… Anlayacağınız çayın taşıyla çayın kuşunu avlıyorlar! Bu vahşet ve ihanet karşısında insan gerçekten dehşete kapılıyor. İşte bütün bu gayrı insani saldırılara, bu saldırıları besleyen politikalara en açık ve en dürüst şekilde karşı koyan bir tek Türkiye var. Önümüzdeki iki gün içinde rejim güçleri İdlib’deki Türkiye gözlem noktalarının çevresinden çekilmediği takdirde neler yaşanabilir? Zira daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, çekilme olmadığı takdirde, bunun bizzat Türkiye tarafından yapılacağını söylemişti… Bu arada Türkiye ile Rusya arasındaki görüşmeler de kesintisiz biçimde devam ediyor. Dün bu satırların yazıldığı sırada, Rus heyeti son on gün içinde üçüncü defa Ankara’ya gelmiş bulunuyordu. Bu süre zarfında, Türk heyetinin de Moskova’ya gitmiş olduğunu belirtelim. Rusya cenahından gelen açıklamaya göre bahse konu görüşmelerden olumlu sonuçlar bekleniyor…
Bu çerçevede, 5 Mart tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Vladimir Putin arasında yeni bir zirve de bekleniyor. Rusya bu zirveye, Angela Merkel ve Macron’un dâhil olmasından ziyade, Ruhani’yi de katmaya çalışıyor. İkili, üçlü ya da dörtlü zirveden, çözüme dönük etkili bir sonuç çıkacak mı? Velhasıl önümüzdeki bir hafta, çok kritik bir zaman. Çünkü İdlib, Suriye meselesinin bütünü açısından, âdeta bir kördüğüm hâline gelmiş bulunuyor. Ve maalesef vakit de hızla tükeniyor. Türkiye İdlib’de daha korkunç bir sivil katliamın yaşanmaması için ne gerekiyorsa yapmakta kararlı. Asla geri adım atmayacak… Karşı cephede hangi güçler yer alıyor olursa olsun, Türkiye’nin kararlılığını değiştirmeyecek! Sayın Erdoğan’ın da kerrat ile ifade ettiği üzere, Suriye Türkiye’nin iç meselesidir. 911 km’lik sınıra sahip ve dört milyon Suriyeliyi tam dokuz yıldır misafir eden Türkiye’den daha fazla, kim söz söyleme hakkına sahip olabilir ki?
Elbette Türkiye kendi millî güvenliği için, istikbali ve istiklali için gereken her şeyi yapacaktır. Bedeli ne olursa olsun!.. Zira bugün için yapılması zaruri olanı, yapmaktan imtina etmek, gelecekte karşımıza çok daha ağır biçimde çıkar ve sırtımıza da daha feci faturalar yükleyebilir. “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var” diye laf salatası yapanlar, şayet akıl ve bilgi kıtlığı içinde değillerse, başka maksatlar peşinde demektir. Yani goygoyculuk kesinlikle vatanseverlik değildir.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.