Sokak gösterileri ve provokatörler…

A -
A +
Dünyanın her tarafında, maksadı; sebep ve saikleri ne olursa olsun, sokak gösterileri ve nümayişlerde iki etken daima ön plana çıkar… Organizatörler ve provokatörler! Elbette yığın psikolojisi ve olaylar...    
Bir haftadan beri, Amerikan şehirlerini baştan aşağı yangın ve yağma yerine çeviren olayların nereye kadar tırmanacağı endişe ile izleniyor. Başkent Washington da dâhil pek çok şehirde, uygulanan sokağa çıkma yasağına rağmen, olayların önü alınamıyor. Bu sosyal patlamanın fitilini ateşleyen hadise, George Floyd isimli bir siyahi vatandaşın, gözaltına alınmak istenirken, beyaz bir polis (benzer davranışta sabıkalı olduğu bildiriliyor…) tarafından; ensesine tam dokuz dakika basılmak suretiyle nefessiz bırakılması sebebiyle hayatını kaybetmesi oldu. Ancak bu tür olaylar ABD’de ne ilk ne de son. Öteden beri siyahların öfkesini kabartan sayısız vaka söz konusu… Takip edebildiğimiz kadarıyla, son otuz yılda yine polisin siyahlara karşı sert ve acımasız muamelesi neticesinde; meydana gelen can kayıpları dolayısıyla, en az on defa bugünküne benzer çapta toplumsal tepkiler cereyan etti. Koronavirüs salgınında, vaka sayısının hızla iki milyona doğru tırmanmasına, ölü sayısının da yüz bini çoktan aşmış olmasına rağmen, ABD’de siyasi gündem bir anda bu siyahi öfke patlamasına kilitlendi. Olayların bu denli tırmanmasında, başlangıçta ilgili mercilerin hızlı bir şekilde, suça karışan polisleri yargılamak için harekete geçmeyişi büyük rol oynadı. Hatta Başkan Donald Trump’ın önce ilgisiz gibi kalır olmasının, peşinden de attığı tweetlerle siyahların öfkesini daha fazla kabartmasının ciddi bir katkı yaptığı değerlendiriliyor.
Açıkçası Trump, Amerikan Devletinin güvenlik gücüne güvenerek, bu türden hareketlerin daha önce de tecrübe edildiği üzere, pek fazla zorlanmadan kontrol altına alınabileceğini hesaplamış olmalı… Zira Demokrat Partili Eyalet Valilerine seslenirken, olayları biraz da hafife alırcasına, “Gerekli tedbirleri hızla almaları, aksi hâlde ulusal muhafızları derhâl oralarda konuşlandırarak daha sert biçimde müdahale edileceğini, yağma ve talan olması hâlinde tereddütsüz silahların ateşleneceğini…” söyleyerek âdeta yangına körükle gitti. Bunun üzerine, bazı Demokrat belediye başkanlarının; Trump’a çok galiz küfürler edecek derecede, sert tepki verdiğine şahit olundu. Neticede iş öyle bir noktaya tırmandı ki, Başkan Trump, bazı belediye başkanlarını ‘solcu' olmakla  suçladı ve kendilerini antifaşistler olarak tanımlayan bazı sivil toplum kuruluşlarını da, terör örgütleri olarak ilan etme tehdidinde bulundu. Hâlâ daha nümayişçilere sopa göstererek, onları teslim almaya çalışan Trump’ın işi bu defa gerçekten zor. Zira on yıllardan beri birikmiş öfkenin dalgası bu defa çok yüksekten geliyor. Yani göstericiler, öyle bir müddet sokaklarda bağırıp çağırdıktan sonra çekilecek gibi görünmüyor!..
Bir de olayları başka mecralara çeken provokatörler var tabii. Yapılan açıklamalara göre, mesela Minneapolis şehrini talan eden eylemcilerin yüzde sekseni, dışarıdan gelen provokatörlermiş… Son üç gündür hep provokatörlere dikkat çekiliyor. Dünyanın her tarafında, sokak gösterileri ve nümayişlerde; maksat ve hedef ne olursa olsun, daima iki unsur öne çıkar; Organizatörler ve provokatörler… Ve tabii yığın psikolojisi içinde bu provokatörlerin kolayca tezgâhladığı olaylar!.. ABD’de bazı kesimler, bu olayların baş provokatörü olarak ünlü spekülatör George Soros’u adres gösteriyor. Evet, Soros bugüne kadar, farklı ülkelerde sahnelenen pek çok olayda hakikaten başrol oynadı. Bunun altını çizelim. Lakin Amerika’yı tek başına bu ölçüde karıştıracak kadar gücü var mı? Buraya bir mim koymalı ve Amerikan derin devletinin esasen bu mecradaki gücünü hatırlayıp, kimlerin hangi sonuçları elde etmek üzere sahaya çıktığını sormalı!.. ABD gibi, uçan kuştan haberdar istihbarat servislerinin, durup dururken Soros veya başka birilerine kolayca alan açması düşünülebilir mi? Şayet böyle bir durum varsa, altında mutlaka bir “çapanoğlu” yatıyordur… Öyle anlaşılıyor ki, selden kütük kapmaya çalışan pek çok aktör var.
Bu anafor içinde, kasım ayındaki seçimleri düşünen Trump, zaten koronavirüs sebebiyle hayli yıpranmışken, bir de son hadiselerle iyice köşeye sıkışmış vaziyette. O yüzden tepki vermekte ölçüyü fazla kaçırıyor. Sosyal medyayı, gazete ve televizyonları fena hâlde suçluyor. Onları nümayişçileri cesaretlendirmek ve olayları köpürtmekle suçluyor… Fakat küçük gördüğü tehlikenin boyutlarını kendisi de fark etmiş olacak ki, göstericiler Beyaz Saray çevresinde boy gösterdiğinde, kendisi ve aile efradı sığınağa girmek durumunda kalmış. Yani işin şakası yok!.. Bu olayların öncesinde şöyle bir tartışma vardı: Virüsten en fazla hayatını kaybedenler, niçin siyahlar yani Afro-amerikalılar ve Latin kökenli vatandaşlar? Buna polis şiddetine maruz kalan siyahların birikmiş öfkesi de eklendi…
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.