Lübnan… Âciz devlet!..

A -
A +
Herhâlde ve mutlaka herkes şunu merak ediyor: Lübnan’da tam olarak neler oluyor? Hiroşima’ya atılan atom bombasına benzetilen infilakla bir dakikada harbeye dönen Beyrut… Bu yıkımın telafisi olabilecek mi? Nasıl?   Sadece bir dakika içinde, en az üç yüz bin kişi evsiz kaldı!.. Bu çaptaki felaketler genellikle büyük depremlerle birlikte gelir. Beyrut’taki patlamanın meydana getirdiği sarsıntı da depremden aşağı değil. Şok dalgalarının ta Kıbrıs adasında da hissedildiği bildirilen patlamanın büyüklüğü, Richter ölçeğine göre 3,5 büyüklüğünde sarsıntı meydana getirmiş. Uzmanlar çeşitli izahlar yapıyor ve mukayeselerde bulunuyor. Söylenenlere göre, Beyrut Limanı’ndaki patlama; 1945’te Japonya’nın Hiroşima kentine atılan nükleer bombanın beşte biri gücünde. Hiroşima atom bombasıyla tamamen yıkılmış, en az yüz bin kişi hayatını kaybetmişti. İki milyon kişinin yaşadığı Beyrut da, önceki akşam meydana gelen patlama sebebiyle çok büyük yıkıma uğradı. Ölü ve kayıp sayısı henüz tam olarak belli değil. Dört binin üzerinde yaralı sayısı bildirildi. Zaten yetersiz olan ve virüs salgını dolayısıyla da ihtiyaca cevap veremeyen Beyrut hastaneleri yaralılarla doldu. Bir kısmı başka şehirlere nakledildi. Enkazın altında daha ne kadar insanın bulunduğu bilinmiyor. Velhasıl Beyrut sakinleri tek kelime ile dehşet içinde. Dün, gün boyu televizyonlar Beyrut’tan canlı yayın yapıp korkunç yıkıntıları gösterdi. Beyrut sakinlerine durumları soruldu. Bir kısmı hâlâ olayın şokunda idi ve konuşamıyordu. Bir kısmı da cümlesini tamamlayamadan ağlamaya başlıyordu… Evet, uzun zamandır siyasi istikrarsızlık ve ekonomik bunalım sebebiyle ayakta durmakta zorlanan Lübnan Devleti, bu son hadise ile birlikte resmen çöktü. Patlamadan önce de “âciz” yani başarısız devlet pozisyonunda idi. Fakat patlamadan sonra maalesef bu durumu kesinlik kazandı. Maddi zarar üç ila beş milyar dolar olarak tahmin ediliyor… Krizdeki Lübnan için çok büyük rakam. Patlamadan önce ekonomik imdat çağrısı yapan Lübnan’a, kimse beklediği eli uzatmamıştı. Suriye, Irak gibi ülkelerin hâli meydanda. Kendileri deyim yerindeyse bir ekmeğe muhtaç. Maddi yardımda bulunabilecek S. Arabistan ve Birleşik Arap Emîrlikleri, Bahreyn gibi ülkeler ise bırakın yardım etmeyi; karşı cephede, Lübnan’ın ezilmesi için şer odaklarıyla birlikte iş tutuyor!.. Bakalım bu faciadan sonra yardım eli uzanacak mı? Yahut uzanacak el, Lübnan’ın derdine yeterince merhem olabilecek mi? Şimdi herkes mutlak surette şunu merak ediyor: Lübnan’da tam olarak neler oluyor? Bu soruya cevap vermek hiç kolay değil. Beyrut’u harabeye çeviren patlamanın bir sabotaj olup olmadığı belli değil. Resmî makamlara göre feci bir kaza. Lakin bu kazaya âdeta davetiye çıkarılmış. 2014 yılında, Moldova bayraklı bir gemide ele geçirilen 2.750 ton amonyum nitrat (Genellikle gübre sanayiinde kullanılan ve yüksek patlayıcı özelliği bulunan bir kimyevi madde…), Liman’daki depolarda bugüne kadar bekletilmiş. Daha önce pek çok defa talepte bulunulmasına rağmen, bu madde tahliye edilmemiş. Şimdi herkes sorumluluktan ve sorumlulardan bahsediyor… Kim sorumlu tutulacak ki? Sorumlular tespit edilse dahi, Lübnan Devleti bunlara bir müeyyide uygulayabilecek kudrette midir? Öncelikle şu sorunun cevabı verilmeli: Lübnan ne kadar muktedir devlettir? Lübnan Devleti’nin acziyeti uzun zamandır ortada!.. Esasen bu acziyet Lübnan’ın devlet yapısından kaynaklanıyor. Çünkü Lübnan normal bir devlet formatıyla kurulmadı… Bugün Libya’yı da parçalamak için yırtınan Fransa, 1943’te Lübnan’ı bugünkü Suriye’den kopardı ve ayrı bir “devletçik” olarak kurguladı. 1916’da yapılan Sykes – Picot gizli anlaşmasının diğer tarafı olan İngiltere ile birlikte, Fransa, Orta Doğu topraklarını kendi sömürgeci emellerine uygun biçimde dizayn ediyordu. İşte Lübnan o kirli politikaların eseri. 1975 – 1991 yılları arasında hüküm süren ve üç yüz bin kişinin canına mal olan iç savaş, Lübnan’da taş taş üstünde bırakmamıştı. Öyle ki, iç savaşın yaralarını hâlâ daha sarabilmiş değil… Lübnan’daki siyasi, dinî, mezhebi ve etnik yapı, ülke yönetiminde büyük zorluklar, açmazlar oluşturuyor. Anayasaya göre; Cumhurbaşkanı’nın Hıristiyan, Meclis Başkanı’nın Şii Müslüman ve Başbakan’ın Sünni Müslüman olması gerekiyor… Hıristiyanlar kendi arasında, Şiiler de kendi arasında (İran etkisindeki Hizbullah çok güçlü bir pozisyona geldi…) bölünmüş vaziyette. 2019 Mayıs’ında yapılan seçimlerden sonra bir türlü hükûmet kurulamamıştı. Saad Hariri’nin başkanlığında binbir güçlükle kurulan hükûmet de, ekonomik krizle baş edemeyince, halkın tepkileri sonucunda istifa edip çekildi. Uzun pazarlık ve müzakerelerden sonra bir nevi teknokratlar hükûmeti kuran üniversite hocası Hasan Diab’ın kabinesi de Lübnan’ın problemlerine çözüm getiremedi. Nitekim bunu bahane ederek, birkaç gün önce dışişleri bakanı istifa etmişti. Kısacası Lübnan’ın durumu çok sıkıntılıydı. Bu son felaketle birlikte iyice dibe vurdu. Ayağa kalkması çok zor!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.