28 Şubat travmaları...

A -
A +
Üzerinden çeyrek asır geçti... 28 Şubat postmodern darbesini ülkeye dayatan vesayet kurumları, kendi hesaplarınca o düzeni bin yıl dahi sürdürme maksadını taşıyordu. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı!..     24. Sene-i devriyesinde, 28 Şubat postmodern darbesine verilen yoğun tepkiler, önceki yıllara nazaran epeyce farklı oldu… Özellikle sosyal medyada yapılan sayısız paylaşımlar, tepki ve yorumların çeşitliliğini arttırdı. Mahut darbenin bizatihi mağduru olmuş, ağır bedeller ödemiş, maddi ve manevi bakımdan ciddi kayıplara uğramış kişilerin; tek tek farklı mecralarda, o günlere dair hatırlatmalarda bulunması, hafızaları bir defa daha tazeledi… Hakikaten “vesayet düzeni” vatandaşların hayatını altüst eden korkunç bir dayatmada bulunmuştu!.. Üstelik bunu bir “anayasal kurum” olan Millî Güvenlik Kurulu’nun kararlarıyla hayata geçirmişti. O gün iktidarda bulunan RP-DYP koalisyonunun karşısına siyaset zemininin dışında, çok bileşenli bir cephe teşkil edilmişti. Mesela “BEŞLİ ÇETE” şeklinde de anılan o dönemin TİSK, TESK, DİSK, TÜRK-İŞ ve TOBB başkanları, ‘silahlı kuvvetlerin silahsız erleri’ olarak son derece faal olarak devrede idi. Hükûmet her yönden resmen ve alenen hedefe oturtulmuştu… Hâlbuki, o zamana kadar yaşanan bütün darbe ve muhtıralarda, hep klasik askerî müdahalenin sonuçları müşahede edilmişti. Yani hükûmetler devrilmiş, Meclis feshedilmiş, siyasi partiler kapatılmış, siyasetçilere yasaklar getirilmiş vs. vs... Ancak, “BU DEFA DA SİLAHSIZ KUVVETLER İŞİ HÂLLETSİN…” şeklinde, çok sinsi bir tezgâh kurulduğu için, “28 Şubat Sürecinin” sonuçları çok daha zehirli, çok daha yıkıcı ve kalıcı oluyordu. Vesayet odakları, “GEREKİRSE BİN YIL DEVAM EDER” diyerek, bu tezgâhı sürekli kılma hedefini kovalıyordu… Şubat soğuğunda yüzü boncuk boncuk terleyen Necmettin Erbakan, şayet bugün hayatta olsaydı, acaba o güne dair hangi bilgileri ifşa ederdi? Mesela o günün koalisyon ortağı, DYP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı olan Tansu Çiller, galiba ilk defa 28 Şubat döneminde çocukları üzerinden tehdit aldığını açıkladı… İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener o hükûmette İçişleri Bakanı idi. Meral Hanım’a o günlerde yöneltilen çirkin tehditler, daha sonraları ifşa olmuştu. Hakkını teslim edelim ki, Meral Hanım; güç zehirlenmesine maruz kalmış kimi paşaların, “kazığa oturtmak” gibi seviyesiz tehditleri savurmasına hak ettikleri cevabı vermişti… 28 Şubat’ın en büyük mağdurlarından biri de Recep Tayyip Erdoğan’dır. Kendisinin de ifade ettiği üzere, siyasi hayatı bitirilmek istendi… Tek suçu şiir okumak olan Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan alınarak, hapse atıldı. Ama esas maksat onu ömür boyu siyasi yasaklı yapmaktı!.. O günlerde generallerin ağzından manşetler atmayı pek seven kimi gazeteler, Sayın Erdoğan için “MUHTAR BİLE OLAMAZ…” başlıkları altında bütün husumetlerini izhar ediyordu. Evet, 28 Şubat Süreci tek kelime ile bir kâbustu!.. Daha evvel iki defa askerî müdahaleye maruz kalıp iktidarı kaybetmiş olan devrin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, demokrasi adına net bir tavır koymaktan uzaktı. Kısacası vaziyeti idare ediyordu. Açık tavır koymak yerine, belirsiz ifadelerle mugalata yapıyordu. Herhâlde kendi koltuğunu sağlama alma konusunda daha fazla bir gayret içindeydi. O günlerde yine bu köşede, şöyle bir cümle kullanmıştım: “TÜRKÇEYİ İYİ BİLENLER DAHİ SAYIN DEMİREL’İN NE DEMEK İSTEDİĞİNİ ANLAYAMIYOR!..” Bunun üzerine Demirel, (Siyaset Meydanı Özel) programına çıkmaya karar verdi. İki üç gün boyunca o programın reklamlarında şu slogan kullanıldı: “TÜRKÇE KONUŞACAĞIM VE HERKES ANLAYACAK...” Gerçekten o programda söylenmesi gerekenleri söyledi. Millî  Güvenlik Kurulu Kararlarının hükûmet için bir talimat değil, bir tavsiye niteliğinde olduğunu ifade etti. Ama iş işten geçmişti bir kere… O saatten sonra, devlet işleyişinin Anayasa hükümleri çerçevesinde devam etmesi mümkün olamazdı. Nitekim öyle oldu ve Erbakan istifa etmek zorunda kaldı. Dahası, Meclis’te güvenoyu çoğunluğuna sahip olduğu hâlde, Demirel, hükûmeti kurma görevini Tansu Çiller’e vermedi. Tuhaf bir şekilde bağımsız milletvekili Yalım Erez’e verdi bu görevi!.. Velhasıl demokrasi ve hukuk devleti adına o dönem tam bir felaketti. 28 Şubat’tan sonra, onar yıl ara ile Türkiye demokrasi dışı müdahalelere maruz kaldı. 2007’de bir “e-Muhtıraya” ve 2016’da da, 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü vuku buldu. Bu müdahaleleri ayrı yazılarda değerlendirmek gerekir... Özetle şunu söyleyelim; Aradan geçen çeyrek asırlık zamana rağmen, halkımızın 28 Şubat dayatmasına gösterdiği reaksiyonun anlamı büyüktür. Bu aynı zamanda yaşanan travmanın hafızalarda ne kadar canlı olduğunun da göstergesidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.