Temel ihtiyacımız yeni bir anayasa!..

A -
A +
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı üzere, nihai hedef “İnsan Hakları Eylem Planının” yeni ve sivil bir anayasa ile taçlandırılması. Peki, bunun gerçekleşmesi hangi vadede mümkün olabilir sizce?
 
 
Uzun zamandır üzerinde çalışılan, iç ve dış çevrelerce merakla beklenen İnsan Hakları Eylem Planı, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından önceki gün açıklandı. “On bir temel ilke, dokuz amaç, elli hedef ve üç yüz doksan üç faaliyet…” şeklinde; çerçevesi çizilen eylem planının hayata geçirilme takvimi de, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün beyanına göre, iki yıllık bir zaman dilimi olarak belirlenmiş. Demek oluyor ki, her şey yolunda giderse, iki sene içinde; yukarıda rakamlarla tek tek belirtilen tatbikat sahası ve safhalarının tamamında, bu plan ete kemiğe bürünecektir… Temenni edelim ki plan, planlandığı gibi tıkır tıkır işlesin! Zira siyasi, hukuki ve iktisadi alanlarda; mevzuat düzenlemesine gitmek, teorik planda reform çalışmaları ve eylem planları yapmak her zaman söz konusu olabilir. Amma velakin bunların ideal biçimde ve ölçüde tatbikata sokulabilmesi hiç de kolay değildir. Hâlbuki, asıl mesele tatbikattır. Reform ve eylem planlarının kâğıt üstünde kalmamasıdır!.. Tatbikat derken, elbette doğru ve sağlıklı tatbikattan bahsediyoruz. Aksi hâlde dünyanın en iyi kanunlarına da sahip olsanız, netice hiç de beklediğiniz gibi olmaz. Bununla ilgili olarak, burada tekrara lüzum görmediğimiz, ilim ve fikir adamlarının pek çok meşhur sözü var. Hepsinin geldiği nokta, başarılı veya başarısız tatbikat hususudur…
Bilhassa son altmış yılda yapılan anayasa ve kanunlar, temel insan hak ve hürriyetlerine dair hükümleri hep beynelmilel metinlerden almıştır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine kadar… Hatta mevcut anayasanın 90. Maddesi son fıkrasına eklenen cümlede şu hüküm vardır: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda, milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır.” Yani burada üst norm mahiyeti kazanır… Kısacası anayasa ve kanunlarımız evrensel standartlarda tanzim ediliyor. Peki, sıkıntı nerede? Sıkıntı uygulamalarda!.. Maalesef bu konuda epey kök salmış bir olumsuz algı da var. Ve ne yazık ki bu algıyı besleyen hatırı sayılır miktarda olgular da var. Bu olumsuz algıya mesnet teşkil eden olaylar ve olgular, netice olarak “ateş olmayan yerden duman çıkmaz…” noktasına götürüyor!.. Cumhurbaşkanının açıkladığı ‘eylem planında’; “Hukuk devletinin ancak bağımsız, tarafsız ve insan haklarına saygılı mahkemelerin varlığı ile vücut bulacağına” dikkat çekiliyor. Mahkemelerin bu hayati niteliğinin işleyip işlemediğini denetleyecek mekanizma, Hâkimler ve Savcılar Kuruludur (HSK). Ne var ki, mükerrer değişikliklere rağmen, HSK’nın teşkil usulü ve üyelerinin niteliği ile seçilme yolları, kendisinden beklenen fonksiyonu sağlayacak mahiyette değildir... Burası, bize göre işin püf noktasıdır. AY 159. Maddeye göre AY Mahkemesinin kararları kesindir ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Gelin görün ki ülkemizde kimi ilk derece mahkemeleri AYM kararlarına uymuyor. Ve HSK bu durumda hiçbir şey yapmıyor. HSK başkanı olan Adalet Bakanı da bu durumdan şikâyet ediyor… Oysa HSK’nın böyle bir durumda oynayacağı rol hayati değil midir?..
Evet, Sayın Cumhurbaşkanının açıkladığı “Eylem Planı”, son derece şümullü ve üzerinde çok çalışıldığı belli olan, muvafık ve muhalif çevrelerin de kabul ettiği üzere, önemli bir metindir. Bu planın hedeflerine ulaşmasının kat’i ve gerçekçi yolu yeni bir anayasadır. Mevcut anayasa, cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin getirilmesiyle birlikte, artık yamalı bohçanın da ötesine geçmiştir. Dünyada, yazılı anayasaya sahip hiçbir ülkede, bu kadar delik deşik bir üst hukuk metni yoktur. Bunu iddia etmek için uzman olmaya filan da gerek yoktur. Şimdi bütün mesele yeni bir anayasanın yapılıp yapılamayacağıdır… Cumhuriyet tarihinde bütün anayasalar olağanüstü şartlar altında yapıldığı için, tamamen sivil iradenin eseri olan bir temel kanun metni, kısmi tadilatlar dışında şimdiye kadar hayata geçirilemedi. Türkiye artık bu meselede rüştünü ispat etmelidir! Bunu şunun için söylüyoruz; geçmiş yıllarda ne zaman bir sivil anayasa çalışması başlasa, vesayet odakları derhâl karşı harekete geçip bu teşebbüsü akamete uğratmaktan geri durmadı! Hatırlanacağı üzere 2008’de böyle bir çalışmayı başlattı diye AK Parti aleyhine kapatma davası bile açıldı!.. Artık bu kötü örneklerin tarihin tozlu raflarına havale edilmesi lazım.
Türkiye yepyeni bir anayasa ile bugünkü siyasi, hukuki ve sosyal tartışmalardan büyük ölçüde kurtulabilir. Bunun için de bütün siyasi partiler elini taşın altına koymalıdır. Bu millî bir mükellefiyettir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.