TTK

A -
A +

Türk Tarih Kurumu ne maksadla kuruldu? Türk Dil Kurumu ne maksadla kurulduysa o maksadla! İyi de TDK’yı hangi gâyeyle peydahlamışlardı? Köşe taşlarından biri olan Agop bu suâlin cevâbını veriyor olsa gerek. Hani şu Agop Martayan var ya o. Sonra Agop Dilaçar sonra A. Dilaçar olan şahıs. TRT’nin ölümünde Adil Açar dediği kişi. İçinde olduğu teşkîlât Türk milleti ile İslâm arasına örülen duvara tuğla yetişdirdi. İslâm medeniyyetinden intikâl eden kelimeler tasfiye edilmeliydi. Bunlar bizi tarihimize perçinleyen malzemelerdi. Üstelik her biri istikâmetini şaşırmış milyonlara “sen müslimânsın” diye haykırıyordu. Bunun ma’zûr görülecek bir tarafı olamazdı. “Allah’ı da sultanla birlikde tahtından indirdik” diyen zihniyyet mektebe, medreseye, müderrise katlanabilir miydi? Küfrün ateşi öylesine yükselmişdi ki “zâviye”ye bile tahammül edemiyor, “açı” diyordu. Zîrâ ilki aynı zamanda tekke demekdi. Nice gâfil bu tür icrââtları el’ân dilde sâdeleşmeye bağlıyor!

Agop hakkında tek kelime bulunmayan TDK internet sitesinde vizyon yazıp parantez içerisinde hedef diyerek şunları sıralamışlar: “Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarıp onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek ve Türk dünyasında ortak iletişim dili, dünyada ise yaygın ve geçer bir dil konumuna getirmektir” Neymiş, “ortak iletişim dili”ymiş. Türk dünyasını birbirine “iletişim” kelimesiyle bağlayacaksın öyle mi?

Bu yaşda bu zekâ akıllara sezâ…

TTK’nın hedefi zannedildiği gibi Türk tarihini aydınlatmak değildi. Selçuklu ve Osmanlı silinecek, İslâm öncesi yağla balla anlatılacakdı. Söz konusu noktaya üç günde varılamazdı. İ’tibârsızlaşdırma işin en mühim adımıydı. Bu kafaya göre milletimiz bilhassa Osmanlı döneminde karanlık günler geçirmişdi. Arab kültürünün te’sîrinde kimliğini kaybetmiş, âdetâ buhârlaşmışdı. Selçuklu devrinde de bundan farklı bir vaz’iyyet yokdu. Gıyâseddîn Keyhüsrevler, Alâeddîn Keykûbâdlar ismen bile yabancıydı. Bu izler tamâmen silinmeliydi… Ne var ki Türkleri orta asyaya bağlama konusunda tereddüde düşmüşlerdi. Hititleri keşfetdiler. Onlar atalarımız olmaya daha lâyıkdı. Anlaşılan “Gök Tanrı” inancından rahatsızlık duymuşlardı. “Bin tanrı ülkesi”nin putlarına ilticâ etmeleri bu yüzdendi…

Nice deli saçmalığı hakîkat diye dayatıldı. Neredeyse bütün dünyayı Türk i’lân edeceklerdi. Türkü çok sevdikleri için değil onu ne idüğü belirsiz bir kalıba sokmak için. İtalyan, Kızılderili Mısırlı olacak lâkin müslimân olamayacakdık. Kafalar bulandırılacak, berraklaşmasına izin verilmeyecekdi. Böyle de oldu. Memleket pınarı her def’asında vatan evlâdlarının kanıyla yeniden bulandırıldı…

İşin farkında olmamak neyi değişdirir? Sâdece hâl-i pür-melâlimizi ortaya koyar o kadar!

Doksan sene önce atılan habîs adımlar zehir saçmaya devâm ediyor. TTK Enver Ziya Karal’ın ahlâksız tarihini pazarlamakdan vazgeçmedi. Burada işlenen cinâyetler saymakla bitmez. Adı geçen zât Abdülaziz hândan bahsetdiği yedinci ciltde bakın ne herzeler yiyor: “Kadın bolluğu, padişahta, bir tepki uyandırmakta gecikmedi. Oğlanlara meyletmeye başladı. Bu gayri tabiî meyil Osmanlı padişahları için yeni değildi. Fakat Abdülmecit devrinde silinmeye ve kaybolmaya başlamışdı. Bir hastalık gibi yeniden başlamış oldu.” Devâmında Abdülaziz hânın îmânsızlığını i’lân ediyor: “En iyi din, adaletin tatbikine engel olacak şeyi ihtiva etmeyen dindir derdi. Bu da gösteriyor ki, dini daha çok içtimai bir müessese olarak kabul etmekte idi.” Beşinci cilt onuncu sahîfedeki cümlelerine de nazar edelim: “Onlar bu dünyadan çok, öte dünyanın ipe sapa gelmez bilgileri ile dolu oldukları için müspet bir kafa ile olayları inceleyecek yerde, yalan yanlış tefsirlerle, devletin gerilemesini anlatmak istediler.” Bu şahsın söz konusu kitabı 23 Ağustos 2017 i’tibâriyle hâlâ satışda. Yazıyı yazdığımız dakîkalarda TTK internet sitesine girip bakdık. Refik Turan bunların farkındaysa fecî, farkında değilse daha fecî! Bugün milliyetçiliği kimseye bırakmayan Halaçoğlu senelerce bu rezâlete sessiz kaldı. Türkiye’yi kurtaracağına başkanlığını yapdığı Türk Tarih Kurumu’nu kurtarsaydı duâ alırdı. Acabâ söz konusu kepâzeliği o da mı ilim, affedersiniz “bilim” olarak görüyordu?

TDK’nın durumu farklı mı? Ne gezer. İnternet elinizin altında. Büyük Türkçe Sözlük’de dîne verdikleri üçüncü ma’nâya birkaç tıkla ulaşabilirsiniz. Hadi sizi bu zahmetden kurtaralım: “3. mec. İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült.” Şimdi aynı sözlüğün 1944 baskısındaki açıklamaya bakalım: “3. mec. İnanılıp çok bağlanılan fikir veya ülkü. Kemalizm Türkün dinidir.” Dikkat ederseniz ikinci cümle çıkarılmış fakat düşünce ve ülküye din denmekden vazgeçilmemiş. “İnsanların uydurdukları dinler yok mu?” diye aklınıza gelebilir. Elbette var ancak buradaki kasıd başka. Ya’nî kafa aynı. Artık hükmü siz verin…

Hâsılı tefessüh etmiş bir sistemle karşı karşıyayız. Her şey tel tel dökülüyor. Ta’mîrât ta’dîlât çâre değil. Yeniden inşâ lâzım. Tevbe edip ehl-i sünnet i’tikâdına sarılmadığımız müddetçe bunun yolu kapalı!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.