İŞ

A -
A +

CHP’lilerin şehîdliklerde yapdıklarını niye yadırgadınız? Ortada fevkalâde bir şey yok ki! Ayaktakımı büyük bildiklerinden ne gördü ise onu yapıyor. Câmileri meyhâneye çevirenlerin mîrâsı böyle olur. Burada sayıp dökemeyeceğimiz mel’anetleri işleyenlerin mîrâscıları târihî akışa muvâfık şekilde hareket etdi…

Referanduma sayılı günler kaldı. Bu oyunun bozulması lâzım. İran genelkurmay başkanının ziyâreti mühim. Görüşmelerde Suriye’den çok kuzey Irak konuşuldu. Müşterek hareket etme kararı alındı. Amerika’nın hamlelerine hangi adımlarla karşılık verileceği tesbît edildi. Tatbîk edilebilirse conilerin otuz yıllık emeği çöpe gider. Birinci körfez savaşından beri kazandıklarını kaybederler. Amerikan imparatorluğu gerilemesini tamamlayıp dağılma vetîresine girer. Aksi vaz’iyyetde can sıkıcı hâdiselerle karşılaşırız. Şu hâlde İran’la ortak hareket etmek fazlasıyla gerekli. Ehl-i sünnet mevzûundaki hassâsiyyetimizi her dâim muhâfaza ederek bu adımları atmak zorundayız. Can düşmanımızı kovdukdan sonra “nerede kalmışdık” deriz.

Rusya’yı ihmâl edemeyiz. Üçlü blok çok daha te’sîrli olur. İngiliz mikrobu dolaşacak damar bulamaz. Bizdeki ve İran’daki za’f tehlike olmakdan çıkar. İttifâkın yeryüzünde meydâna getireceği sarsıntı batı putunu kırar. Yeni kaynak bulmaya mahkûm olan garb bölgeden tasfiye edilince dünya hâkimiyyetini kaybeder. “Bunlar giderse Çin gelir” cümlesi ahmak işi. Ne yapalım ya’nî, Çin gelmesin diye frengiye râzı mı olalım? Üstelik görünen o ki öyle de olsa böyle de olsa Çin geliyor. Bize düşen en iyi yapdığımız işi yapmak, yeniden cihân hâkimi olmak. O vakit şunun bunun geliş gidişi ehemmiyyetsiz kalır!

Bugün günlük dedikodulara dalmış durumdayız. Bu iklîmde büyük hedefleri dillendirmek çöle atılan tohum gibi. Yeşermeyeceğini bildiğimiz hâlde bıkmadan devâm ediyoruz. “Aklı başında birkaç kişi anlasa yerini bulmuşdur” diye düşünüyoruz. Biliyoruz ki büyük hamleler yapmak için herkesin bu işlere kafa yormasına gerek yok. İdâreyi elinde bulunduranlar mes’eleyi idrâk edip gereğini yapdı mı yeter! Nitekim Osmanlı bu şekilde büyüdü. O günlerde herkesin şuûr yüklü olduğunu zannetmeyin. Nice gâfil vardı. Hem içerde hem dışarda. “Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu” gafletin devlet çapındaki misâline işâret ediyordu. Türk, müslimân ve dahi ehl-i sünnet olan bu yapı batıda kâfirlerle cihâd eden Osmanoğlunu arkadan vurmakda beis görmemişdi. Halkın hâlini anlamak isteyenler Âşık Paşa’nın Garib-nâmesine mürâcaat edebilir…

Osmanlının büyük bir avantajı vardı: Saray! Memleket daha ziyâde buradan çıkanlara emânet edilirdi. Erkekler “enderûn”da kadınlar “harem”de yetişirdi. İkisi arasında kurulan evlilik devlet kültürünün idârecilik yoluyla en ücrâ köşelere kadar uzanmasını sağlardı. Karı koca dev coğrafyadaki birliğimizin ilmeklerini atar, binlerce desen aynı kilimde bir araya gelirdi. Üstelik rahatsızlık veren vasıflarından sıyrılarak. Tıpkı davul ve zurnada olduğu gibi. Her ikisinin mehterde buluşması muhteşem bir netîce veriyor öyle değil mi?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.