KİM

A -
A +
 Kore devlet başkanı Kim muhteşem bir cümle kurdu: “İsrail diye bir devlet var mı ki başşehri Kudüs olsun” Çok basît konuşmaların önünü arkasını doldurup romanlaşdıranlar nedense bu açıklamayı duymazdan geldi. Hâlbuki sekiz sütuna manşet atılmalıydı. Aynı cümle Elizabeth imzâsını taşısaydı yapacakları iş buydu. Algı operasyonları necîb Türk basınını dar bir çerçeveye hapsetmiş anlaşılan…
 
Bu arada niye Kuzey Kore demiyoruz? Çünki güneyde devlet falan yok. ABD’nin eyâleti, daha doğrusu kölesi var!
 
Masa başında alınan karârların hükümsüz kaldığı günleri yaşıyoruz. Derin bir sükûtun ardından ne yapacaksak sâhada yapmamız gerekiyor. Dilâverce fakat tedbîrli hareket etmek zorundayız. Ne var ki tedbîrle korkuyu birbirinden ayıramamak felâket olur. Osmanlı bu mevzûda da bir zirve. Bizim cesâret dediğimiz şey ona göre ahmaklık, ahmaklık dediğimiz ise korku. Bunda şaşılacak taraf yok. Aynı kökden besleniyor görünsek de işin aslı başka. Mübâlağa etdiğimizi düşünenler Kânûnî’yi anlamadan araya girmesin: “ZÂHİDÂ YÜZ YIL EĞER DURMAZ İBÂDET EYLESEN/İREMEZSİN MENZİLE TÂ KALMAYINCA KALB-İ SÂF” Anlamayanlar üzülmesin zîrâ anlayanlar da anlamadı. Sâdece kelimelerin kuru ma’nâsını verdiler. Aksi takdîrde ecdâdın izini ta’kîb konusunda yarışa başlarlardı. Bunu yapan yokdur demiyor ve onlardan özür diliyoruz. Ama bilmeleri lâzım ki azdan da azlar…
 
İsrail harîtadan silinmeli diyen İran bile suspus. Söyledikleri kedi miyavlaması kabîlinden. Tuzak kokusu aldığı için böyle davranıyor olabilir. Ancak burnunun dediğini yapmak insanlara mahsûs bir davranış kalıbı değil. Aklını ve kalbini kullanması îcâb ederdi. Gerçi biri kısa biri de kara. Gözü de kör olduğuna göre sâdece burnu kalıyor. Kızmayalım bâri…
 
Haremeyn de işgâl altında. ABD Vehhâbî’yi İngiliz’den aldı. İslâm düşmânlığının rakîbsiz kavmi kölesini eski memlûkuna kapdırdı. Asırlarca hizmetçiliğini yapdığımız beldeler bugün itin köpeğin elinde. Sultân Selîm’in emânetine sâhib çıkamadık vesselâm. Dolayısıyla konuşacak ve halledecek çok mes’ele var. Bağdâd orada, Şâm burada ve daha niceleri şurada…
 
Hepsi bahâdırını bekliyor. Bakalım bu şeref kime nasîb olacak?
 
Çin’den Maçin’den bir şey çıkmaz. Ne varsa bu topraklarda var. Dîn-i mübîn-i İslâm bunca perîşânlığımıza rağmen doğru olarak el’ân buradan yayılıyor. Türk milleti henüz son sözünü söylemediğine göre ümîdvârız. Hem de fazlasıyla…
 
Kânûnî ile başladık onunla bitirelim. Bakın Sultân Süleymân nasıl bir şablon ortaya koyuyor. Aslında bu beyitler şi’r olmakdan çok öte. Kahramâna muhtasar bir nasîhat. Dinleyen kazanır: “Mâl u câha gurre olma dime yokdur ben gibi/Sür yüzin yire tevâzu ehli ol dâmen gibi/Sakın aldanma eser bir gün muhâlif rûzigâr/Kibr ü kîni terk kıl germe göğüs yelken gibi/İster isen kim perîşân olmayasın âkıbet/Dil uzatma kimsenin hakkına sen sûsen gibi/Ok gibi doğrulmayınca varımazsın menzile/Kimde yok perr-i amel yolda kalır segzen gibi/Ey Muhibbî dâr-ı dünyâ kimseye kılmaz vefâ/Gösterür kendüyi evvel zînet ile zer gibi”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.