EBLEH

A -
A +

Boş konuşmayı çok seviyoruz. Gevezelik millî hasletimiz hâline geldi. Şâm u seher lak lak lak… Leyl ü nehâr lak lak lak… İşin gülünç tarafı hemen kimse düşdüğü çukurun farkında değil. Bilhassa mürekkeb yalamış kesim. Bu zât-ı muhteremlerin dudaklarından dökülen her kelime yâkut değerinde. Ağzımız açık pürdikkat dinlememiz gerekiyor. Atıyorlar tutuyorlar… Üstelik film setinde gibiler. Kaşları gözleri elleri ayakları oynuyor. Ba’zıları da mütefekkir edâsında. Sanki tebessüm ederek düşünülemezmiş gibi çatık kaşlılar. Bunun münâfıklık alâmeti olduğunu gâlibâ bilmiyorlar. Hepsi birbirinden büyük. Târihin hiçbir döneminde bu kadar dev yan yana gelmemişdi. Ne Selçuklular çağı ne Osmanlılar devri. Atalarımız elde yalın kılıç memleketleri talan etmişlerdi. Bugün yaşasalardı bir iş yapabilmeleri mümkin olmazdı. Bu ulu şahsiyyetlerin önünde diz çökmekden gayrı…

İnsanın şu ahmaklara “hödük” diyesi geliyor.

Boş lâfla bir yere varılsaydı yunan cihâna hâkim olurdu. Sokratların, Eflâtunların, Aristoların herzeleri ne kendilerine ne insanlığa bir şey kazandırdı. Hattâ kibirleri se’âdet-i ebediyyeyi kaybetmelerine sebeb oldu. Platon zannedildiği gibi Îsâ aleyhisselâmdan önce yaşamamışdı. Muâsırdılar. Ne var ki, “Biz temizlenmiş insanlarız. Temizleyicilere ihtiyâcımız kalmamışdır” demekde bir beis görmemişdi. Uydurduğu teslîs (trinite) dün olduğu gibi bugün de küfür denizine kütük taşıyor. Kıyâmete kadar bu yolda kim bilir kimleri avlayacak?

Tıbla, hukûkla, astronomiyle ilgili tek cümle kuramayanlar konu târih olunca çenelerini açıyor. Dinde ise daha ileri gidiyorlar. Öyle ki dînin sâhibi gibi konuşuyorlar. Hâlbuki dîn-i mübîn-i İslâma mensûbiyyetleri müslimân ismi taşımalarından ibâret. Hâsılı çokdan o dâirenin dışına çıkmış durumdalar. Bu yüzden ağızlarının pervazı yok.

Batı cebhesi eskisi gibi. Çarşamba akşamı uğradığım bir kebabçıda gözüm televizyona ilişdi. Ma’lûm grubun beslemesi haber sunuyordu. Çocuk yaşda evlendirmeden tutun da İstanbul’daki milislerden çıkın. Kafa karışdıracak bütün yolları deniyordu. Beş on dakîka zarfında bunları tesbît etdim. Ali Kalkancı geri dönmüşdü. Gerçi Fadime Şâhin’i göremedim ama eli kulağındadır. Müslüm Gündüz’ün kezâ. Bitli saçlarını oraya buraya sallayan yandaşlarının hâkezâ. Hâsılı kelâm yine milleti enâyi yerine koyuyorlar. Öyle görünüyor ki duvara toslamadıkça uyanmayacaklar. Hoş o vakit de olmayan beyinlerini parçalamış olacaklar ya ne ise… Yüzü kıllarla dolu şahıs nereden malzeme çıkarabilirim telâşındaydı. Soylu'nun zehir tâcirleriyle alâkalı muhteşem cümlesine takılmışdı. Hâlbuki cem’iyyetimizde buradaki ifâdeleri alkışlamayacak insan sayısı üçü beşi geçmezdi. Anlaşılan şaşkın bunu dahi hesâb edemeyecek kadar eblehleşmişdi. Tabîî bu alıklık sâdece şahsını değil çalışdığı müesseseyi de, affedersiniz kurumu da içine alıyordu.

Söz konusu haşerât netîce alabilir mi? Tahmînimiz bunun mümkin olmadığı istikâmetinde. Her şeyden evvel rüzgâr müsâid değil. Kudüs karârıyla refüze olan ABD’nin vantilatörle gönderdiği havadan bir şey çıkmaz. Bu yolla yapraklar bile kımıldamaz. Zâten ona aylar önce “YOK HÜKMÜNDE” demişdik.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.