Kandırılmak hoşunuza mı gidiyor?

A -
A +

Mustafa Küçük, neredeyse 40 yıllık bir dosttur. Futbol sadece İnönü Stadı'nda oynandığı yıllarda, hemen hemen bütün maçlar öncesi, basın tribünün girişinde sohbetlerimiz olurdu. Sevgili Mustafa hasta bir Fenerbahçelidir. Bu nedenle de Fenerbahçe maçlarını hiç kaçırmaz, maçlardan önce de, " Bugün ne olur" diye sormadan edemezdi. Olumsuz cevap aldığında canı sıkılarak yerine gider, cevap olumlu ise neredeyse sarılıp öpecek olur ve keyfinden geçilmezdi. Peki, bu Mustafa Küçük kim ? Bu Mustafa Küçük, kaçıncı versiyonudur bilemem ama günümüz Fotospor'unun patronudur. Galiba günümüz Fotospor'unun başında da bir 'efsane' kelimesi vardır. Mustafa Küçük, gazetecilik apoletini Fotospor'la takmış biri de değildir. Çünkü Mustafa Küçük bizim kuşaktan, ajansçılıktan, gazeteciliğe kadar, hakiki gazetecidir. Mustafa Küçük, günümüz gazetecilerine kıyasla çekirdekten gazetecidir de, başına bir de 'efsane' kelimesi koyarak yayın hayatına sürdüğü gazetesinde neler olduğunun farkında mıdır acaba? Gazetesinde yalan, uydurma, düzmece haber varyasyonlarını geride bırakarak, "sahte haber" yapma gibi yepyeni bir kulvar açtıklarının farkında mıdır? Tabii ki gazete patronu gazetesinin satması ister. Bundan daha doğal bir istek olabilir mi? Ama sahte haber destekli gazete satmak gazeteciliğin ilkelerine ya da en azından insan haysiyetine yakışır mı ? Mesele şudur: Fenerbahçe'nin talip olduğu, ya da olacağı, ya da Fenerbahçe'ye yakıştırılan, ya da gazete satmak adına öyle uygun görülen (bunu bütün gazeteler için söylüyorum) Arjantinli Crespo, Brezilyalı Roberto Carlos ve İngiliz Sol Campell'in, Efsane Fotospor'un muhabirleri ile yan yana çekilmiş fotoğrafları 8 Haziran günü manşeti süslemişti. Atmasyon haberdir dedim, geçtim. Yan yana fotoğraf çekilip gönderilmiş, sayfaya manşet yapılmıştır dedim. Her yerde oluyordu bu... Artık alışmıştık. Ama amma da safmışım. Bir de ne göreyim. Söz konusu fotoğrafların gerçeğinde Crespo bir bayana imza veriyor, Roberto Carlos, Perreira ve Marodona ile hatıra resim çektiriyor, Sol Campell de bir takım fotoğrafı çekiminde yerine yerleşmek üzere... Ve muhabir arkadaşların kelleleri, hem de vücutlarıyla fotoğraflara monte ediliyor! Başlık da "Fener'de oynamaya az kaldı." Bu bilgilerinternet aracılığıyla bana ulaştı. Yüksel Aytuğ da Sabah'ın eki Günaydın'da büyük üzüntüsünü dile getirmiş. Ben bugüne kadar ekmeğini sadece spor yazarlığından kazanmış bir gazeteci olarak konuyu alabildiğince genişliğine, derinliğine yazmak zorundaydım. Sevgili Mustafa, inan senin adına çok üzüldüm. Çünkü sen paraşütle patronluğa indirilmiş, ya da inmiş biri değilsin. Yukarıda da değindiğim gibi, çekirdekten gelmişsin. Bir de bu montaja kurban giden genç muhabir arkadaşların durumunu bir düşünün. İnsan, kötü emellere böylesine kurban edilebilir mi? Ama nasıl olsa meslek bitmiş, ne cemiyeti kalmış, ne de derneği... O halde yüksek tiraj kovalama adına, aynen devam! Şimdi gelelim, madalyonun öbür yüzüne... Ey millet; olmayanları tenzih ederim, ben senin gibi bir kandırılmaktan hoşlanan, hem de bile bile lades, yalan, düzmece haber peşinde koşan bir topluluk ne gördüm, ne de duydum. Yahu insan yalandan, kandırılmaktan, sahte haber okumaktan böyle zevk duyar mı? Üstüne üstlük, para vererek... Yine olmayanları tenzih ederim, siz, bazı sporseverler, pardon futbolseverler, hasta mısınız? Acaba, yukarıda anlatmaya çalıştığım büyük gazetecilik suçu Avrupa'da, ya da şu beğenmediğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde işlenseydi, toplumun reaksiyonu ne olurdu? Neyse; o kadar safmışız, o kadar geri kalmışız, o kadar yaşlanmışız ki, cinayetten tam 21 gün sonra haberimiz oldu. Eeee kumbara bilgi dolu olunca, böyle sahte jetonlar geç düşüyor!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.