Fenerbahçe Kulübü tarihi bu mu?

A -
A +
Bayram tatili sırasında internette dolaştım durdum. Ben Kadıköy’ü terk edip gidenlerden değilimdir. Çünkü bizim Kadıköy kadar her şeyiyle mükemmel bir yer bilmiyordum da ondan. Neyse, aklıma nereden geldiyse Fenerbahçe Stadı, daha doğrusu kulübü ile neler yazılmış bir bakayım dedim. Resmen skandaldı okuduklarım... Artan borçlar sebebiyle kongre kararıyla, sadece üç aleyhte oyla, stadın arazisinin devlete satıldığı falan yoktu bilgiler arasında. Hatta eski tahta tribünlü stadı mikrop taşıyan her şeyin istilası yüzünden Kadıköy’de Hacıbekir karşısına 1954’te taşınmak zorunda kalındığı da yoktu. Daha sonra, stat devlete satılıp da o köhne stadın yapımı sırasında, neredeyse 14 yıl Altıyol Efes-Feza Sinemalarının pasajının ikinci katında kulübün her şeyiyle bulunmak zorunda kalındığı da yoktu. Hem de bütün kupalar, bütün şiltler, bütün tarihî malzeme ve vesikalarla... Gerçekleri öğrenmek isteyen buyursun... Atmaya, sallamaya utanmayanlara...
 
Sultanlardan ne haber?
Filenin Sultanları diyoruz ya bizim Kadın Voleybol Millî Takımı’na… Onlar, bu yaz sıcağında, çuvalla döviz götüren futbolcular plajlarda eğlenirken dünyanın dört bir köşesinde maça çıkıyorlar. Ben bu satırları yazdığımda da sekiz maçta yedi galibiyet kazanmışlardı. Nereden mi öğrendim? Bizim spor medyasının lütufta bulunan birkaçı sayesinde tek sütun haberden...
 
Avcı Hoca, Necip’i  tanır mısın?
Yine TRT ekranlarından düştü bu haber... Abdullah Avcı, Necip’i takımda istemiyormuş. “Satılsın” demiş... Doğru mu, yalan mı bilemem ama elinde tonla hakiki santrfor olup da oynatmayan, ülkenin en iyi ön liberosunu tutup stopere çekerek Emre’yi bitiren bir hoca bunu yapar mı yapar. Not olarak 6’yı geçemez Necip ama çok maçta kale hariç her yerde delik kapatır... Bu arada Beşiktaş yönetimi de Necip’in kaptanlık pazubendi ile yuvada devam edeceğini açıkladı. İster misiniz, geçen sezon ünlü yorumcuların yakıştırdığı yönetim-Şenol kavgası bu defa hakikaten yeni ikili arasında başlamış olsun.
 
2014 ruhu mu?
Yahu biz ne zaman Batı standartlarına ulaşacağız şu spor basınında? Geçtiğimiz bayramın son gününde Milliyet ki, rahmetli Namık Ağabey’le Abdi İpekçi’nin birlikte hakiki spor yazarlığının temelini attıkları gazetede şöyle bir manşet varmış. Varmış, çünkü bunu TRT’deki spor programında gördüm. Mesele şu; Ersun Yanal’la Fenerbahçe 2014 ruhuna dönecekmiş. Eh 16 transferle dönülemedi. Bir o kadar daha alınırsa ki, oraya gidiliyor, tam bir “nane ruhu” olur, bilesiniz. Pardon; bu transfer furyasının mimarı yeniden bir furya peşindedir, bunu da bilesiniz.
 
Fatih Hoca’m; bunlar doğru mu?
Gazetelerin spor sayfalarında, spor gazetelerinde ve ekranlarda Galatasaray’ın Yasin, Bruma ve şu anda aklıma gelmeyen eskilerini yeniden sarı-kırmızılı forma içine sokacağı yazılıp, söyleniyor. Fatih Hoca’m; çok sadık kaldığım bir halk deyimimiz vardır. Hemen yazayım, “Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı...” Hani yine bir deyimle devam edeyim; “Kulağına küpe olsun!” Sen ki yeni yeni zaferler yaşayan, yaşatan hoca olarak...
 
Yine mi yahu?
Cumartesi sabahı gazetem Türkiye’yi elime aldığımda spor sayfasında eski ve galiba bitmeyecek bir boş kapışmanın tekrarlandığını gördüm. Fenerbahçe o malum sezonda “Hak ettiğim şampiyonluğu kazandım” derken, Trabzonspor da “O şampiyonluk benimdi, zaten yabancı kuruluşlar da onayladı” diye cevap vermiş. Peki gerçek nedir? Ben o süreçle ilgili gerçeğin tek bir kişinin bir cümlesinde saklı olduğuna inanmış kişiyim. Kim mi? Aykut Kocaman Hoca... Ne demişti, “Herkes hız yaptı, radara biz yakalandık...” Ben orada bıraktım.
 
Basketbola düşen gölge!
Zaten Anadolu Efes’le Fenerbahçe arasında oynanacaktı bizim ligin final ayakları... Başka takım mı vardı ki? Ama Fenerbahçe taraftarı ile Ergin Ataman arasına sıkıştı kaldı büyük final... Bakalım Ali Koç Bey’in, “Emniyet güçleri de, biz de yönetim olarak taraftarı önleyemeyiz” cümlesi Ataşehir taraflarında nasıl çıkacak karşımıza? Öyle ya emniyet güçlerimiz var mı onu da göreceğiz!
 
Size özel not beyler!
Hani şu bizim ekranların malum ünlü yorumcuları var ya... Hah işte onlar için Fransa’nın yüzde 65, bizim ise yüzde 35 topa sahip olmamızdan dolayı bu sonuç çok anormaldir. Biz mi ne dedik? Önemli olan az da olsa topa sahip olunduğunda sonuç alınabilecek organizasyonları yapabilmektir ve rakibe yaptırmamaktır... Kendi yarı alanınızı iyi örerseniz, karşınızda sihirbazlar da olsa nefes almakta zorluk çekerler... Ne haber istatistikçiler? Devamla; İzlanda karşısında da istatistik (!) Fransa maçının tam tersine idi... Ama kazanan biz değildik. Şenol Hoca’m bu maça tıpkı Fransa maçında yıpratıcı orta alanla çıktı. Oysa bu defa tam tersine teknik kapasitesi önde olanlardan kurulmalıydı bu blok. Bir de Çalhanoğlu palavrası eklenince tısladık. Yusuf, Abdülkadir girdikten sonra ne haber?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.