Başakşehir ne ki?

A -
A +

Bizim UEFA Avrupa Ligi’nde mücadele eden takımlarımızdan, kendi stadında 300 seyircili, Başakşehir zor bir gruptan, hem de son maçta Alman ligi liderini yenerek birinci çıktı. Futbolumuz sıkıntılı günler geçirirken, her gün prestij kaybederken bu sonuç duvara asılası bir başarıdır. Derken, cuma sabahı futbol hastası bir çok yakın dostum aradı ve dedi ki, “Şu Hürriyet’teki rezalete bak. Fatih Terim manşet, Okan Buruk’un takımı mini mini...” Ben de ona cevaben “Artık iş gazetecilikten, spor felsefesinden çıkıp ticarete yaslandı. Nerede Terim primi, nerede 300 seyircisi olan Başakşehir” dedim. Ne kadar yazık değil mi? Allah’a şükürler olsun ki, benim gazetem ana sayfasından dokuz sütün dayanmış haberi...

Vay Anadolu Efes vay!
Bizim hem okuldan, hem de mahalleden dostumuz Tuncay Özilhan Kardeş’imin takımı Anadolu Efes üç gün içinde bizim ligin olduğu kadar Euroleague’in de en güçlü takımlarından Fenerbahçe’yi iki defa yenebiliyorsa, “Vay be!” demek gerekir. Hem de tam kadroyla, hem de bizim ligin sınırlamalarıyla, hiç de zorlanmadan... Ergin Ataman Hoca’ya saldırılarıyla ünlü kişiler utançlarından sokağa çıkabiliyorlar mı acaba? Yerli malı Sertaç’ı bu hâle getirdiği için Ataman’a özel teşekkür gerekir, öyle değil mi Türkoğlu Başkan? Hele hele Euroleague’deki Zalgiris maçı...

Vakıfbank-Eczacıbaşı maçı mı?
Tabii ki ekran başına kuruldum. Çünkü bu bizim kadınlar liginin en önemli, en çekişmeli geçmeye aday maçı idi. Peki, öyle mi oldu? Hayır! Vakıfbank, bence bu defa doğru tercih oyuncularıyla, hele hele son sette rakibini sildi süpürdü. Eczacıbaşı ise beni şaşırttı. Üç önemli yabancısı olan bir takım nasıl da bu kadar çabuk pes etti! Neyse, bu spora olan tutkumun boş olmadığı bir kere daha beni mutlu etti. Unutmadan; sen tut Vakıfbank olarak Rus takımını kendi sahasında 0-2’den gelip 3-2 yen...

Avrupa ile devam edelim mi?
Beş takımla katıldık diye havalara uçmuştuk, Avrupa kupalarına... Malatyaspor kafadan gitti. Dedik ki, bu konuda deneyimi yok. Ya sonrası? UEFA Kupası kazanmış Galatasaray, bir Şampiyonlar Ligi’nde grubundan lider çıkmış Beşiktaş, zamanında kimleri dize getirmiş Trabzonspor, hani derler ya “elsiz, ayaksız” gitmiş... Şimdi mi? Eh TFF limiti artırdı ya... Alırız hayatında elektrik görmemiş siyahileri, emekli Avrupalıları, gecelerin ve kumar masalarının ünlülerini olur biter be!

Şayet..!
Evet, şayet Galatasaray takımı kendi sahasında, kendi seyircisi önünde ligin sonuncu takımı karşısında maçı 2-0 önde götürürken bitime sadece iki dakika kala iki gol yiyip berabere kalıyorsa, çok ama çok ciddi bir operasyon geçirmek durumunda demektir. Bu operasyonda bünyede arıza çıkaran, sancı yapan ne kadar zararlı madde varsa hepsinin alınması gerekmektedir. Hani son iki sezonun şampiyonu ekibin ise kim bilir neresinden operasyonlar geçirmesi gerekmektedir acaba? Tuzla maçının sonuna bakınız!

Olmadan bilmek çok önemlidir!
Mesleğe başladığım ilk günden beri kendime bir kanun koymuştum. Bir gelişme, bir oluşumla ilgili çok çabuk yorum yapmamın gerekliliğine inandım. İş işten geçtikten sonra, her şey olup bittikten sonra, kimse kusura bakmasın, yani şimdilerin spor medyası gibi değil, taaa en başından, “Budur” diyebilmekti kanunum. Evet, Fenerbahçe’nin aynı on birde hem Kruse, hem Vedat’la ve de iki kenar forvetle oynamasının acı sonuçlar sunacağı idi iddiam. Üstüne üstelik orta alandaki görevlilerden biri 40’lık Emre olacaktı. Ama kenarda tribünlerin sevgilisi (!) Ersun Hoca olduktan sonra... Pardon unutmadan; bir de çocuk, kadın ve dernek kutlamaları programlarına odaklanmış yönetim olduktan sonra...

Bu mu modern hoca Avcı?
Şahsen defalarca yazdım, söyledim; ne kadar çok tipik uç adamı ile oynarsanız rakibe daha dikkatli ve daha kalabalık ve organize savunma şansı tanırsınız diye... Ey Avcı Hoca; Bak bakalım Malatyaspor’dan golleri hangi süreçten sonra yedin! Pardon unutmadan; Alanyaspor maçında neredeyse sahanın tamamını gezerek oynayan Burak nerede, son iki maçta rakibin stoperleri ile muhabbet eden Burak nerede? Yine unutmadan; Kasımpaşa maçı seni dolmuşa bindirmiş olmasın demiştim. Öyle bindirmiş ki, hiç de inmemişsin...

Elinin tersi ile itmek!
Galatasaray lig sonuncu karşısında kazandığı maçı eliyle teslim ediyor. Hemen ertesi günü Fenerbahçe, Sivas’ta; Beşiktaş İstanbul’da devriliyor... Ve  bu ikramı Trabzonspor’la Başakşehir kendi evlerinde “Üzüldük. istemezük” diye kullanamıyorlar. Nasıl kullansınlar ki! Trabzonspor sahaya karşılama gücü olmayan orta saha ile çıkıyor, Başakşehir de ne değişiklikler yapıyor ne değişiklikler!

Rıza Hoca’m bu defa devam!
Rıza Çalımbay bu ülkenin, Bülent Korkmaz ve Müjdat Yetkiner’le birlikte,  bir numaralı profesyonel oyuncusu idi. Teknik adamlıkta da yürüdü gitti. Ama genelde, ortalama, 20. haftalardan sonra inişli çıkışlı grafikler gösterdi. Bu defa mı? Yer Sivas... Yani memleketi. Başladığı gibi biter mi bu defa? Bekleyelim görelim...

Kanal İstanbul!
Geçtiğimiz hafta, hatta bugüne kadar muhalefetin yeni hedefi Kanal İstanbul oldu. Bence normaldir. Neden mi? Bu ana muhalefetin bir numaralı kuralı, prensibi, “Yapmamak, yaptırmamaktır...” Taaa 1950’ye kadar yapmamak, ondan sonra da yaptırmamak... Bir zamanlar 15 Temmuz Şehitler Köprüsü yerine de Doğu’nun falanca şehrindeki üç metrelik suyun üzerine köprü isteyen kafadan başka ne beklenir ki? Sonra mı? O karşı çıkılan eserlerin üzerinden kırıta kırıta geçerler...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.