Rahmetle andık!

A -
A +

Benim ülkemin, bana göre, Tercüman’ın rahmetli Kemal Ilıcak’la beraber gerçek anlamda gazete patronu, yine rahmetle anıyoruz, Enver Ören zat-ı muhteremleridir... Hiç unutmam, gazetede yapılacak bir toplantıya çağrıldığımda, “Ben dışarıdan yazıp çiziyorum” diyecek oldum, arkadaşlarım, “Hayır geleceksin. Çünkü patron öyle istedi” demezler mi? Geldim ve arka sıralara bir yerlere ilişirken kürsüden hemen ön saflara çağrıldım. Hatta en öne... Biraz da utanmadım değil hani... Sonra mı? Öyle bir konuşma yapmışlardı ki, saygıdeğer patron, sanki patron değil çok yakın arkadaş gibiydi... Nurlar içinde yatınız! Bu meslek bu ülkede var oldukça unutulmanız mümkün değildir...

Ne istifası yahu!
Pazar akşamı spor programı yapan ya da yapar gibi olan bütün ekranları şöyle bir gezdim. Hepsinde de Ersun Yanal’ın istifa ettiği haberi patlıyordu. Zerre kadar inanmadım. Aklıma hemen Trabzonspor’dan kaptığı 10 milyon Türk lirası tazminat geldi de ondan... Zaten Başkan’ı da bu süreçte Hoca değişmez demişler.  Eh, takımı küme düşmekten kurtarmıştı ya bu Hoca... Başkan galiba haklı!

Seni de, seni seveni de...
Bu rezil pankart maç boyunca malum stadın malum tribününde asılı durdu. Sonra mı? Soruşturma açılmış... Vah ki vah! İstanbul’un Sayın Valisi malum kulüplerin başkanlarını toplayıp “Etmeyin, eylemeyin” diye ricada bulunmuştu. Olmadı... Olmayacak da... Malum kulüp için tek şans vardı, o da çoktan rahmetli olmuştu... Kalk Semih Baba kalk da, bu acıklı tablolara son ver!

Derbide tribün dehşeti!
Galatasaray 21 yıl sonra tarihî rakibi Fenerbahçe’yi Kadıköy’de yenebildi. Hem de 3-1... Ve de üç misli pozisyon bulup kaçırarak... Sahi bu Donk ve Ömer nerelerdeydiler acaba, tonla puan kaybedilirken?.. Fenerbahçe mi? Sahası felaketti ama tribündeki takımı daha da felaketti. Zamanında rahmetli Hasan Özaydın aynı statta, rahmetli Emin Cankurtaran ise İnönü’de daha beter biçimde taraftar hışmına uğramışlardı. Ama tribünden atlamadılar. Sadece ertesi gün istifa ettiler. Hangi maçlar mı? Sizin dünyadan haberiniz yoktur. Eskilere bir sorun bakalım... Rakiplerden biri sakın biri Avrupalı, diğeri ise şimdi ikinci ligde olan bir takım olmasın...

Yeter ama Obradovic!
Fenerbahçe’nin tam takımı, dört önemli eksiği olan Real Madrid’e, hem de tamamı dolu salon seyircisi önünde 29 farkla yenildi. Bakınız bunu not ediniz; Obradovic, her oyuncusunu böyle ve böyle muhteşem seyircisi önünde azarlarsa, daha nice kötü sonuçlar gelir. Ne yani, hep oyuncular mı kabahatli? Hiç mi zatıaliniz tarafından yapılan yanlış tercih yok?  Bütün Euroleague maçlarını izlemeye çalışıyorum. Hiç bir koç bunu yapmıyor... Benden son defa uyarması! Unutmadan; Bu Ergin Ataman neden acaba açık ara önde gidiyor? Anadolu Efes’te hiç mi yanlış yapan yok yoksa?

Sivas yırttı, Alanya gitti...
Geçtiğimiz hafta Süper Lig fikstürü muhteşem bir hafta sonu yaşattı bize... Sivasspor evinde son haftaların en çok yıpranmış takımı Alanyaspor’u tek golle de olsa yenebildi. Maçı şöyle bir hatırlarsak Sivasspor krizden en azından fiziksel dayanıklılık ve istek açısından lige döndüğünü gösterdi. Alanyaspor ise bir hafta içinde iki Galatasaray ve bir Fenerbahçe maçından sonra şampiyonluk kovalayan Sivasspor’a konuk olmanın da müthiş bir baskısı altında kalmıştı.

Ronaldo’nun bininci maçı...
Adam, geçtiğimiz 5 Şubat’ta 35’i bitirip 36 yaşına bastı. Adam, Manchester United, Real Madrid gibi çağımızın en zor görevlerle yüklü ekiplerinden sonra şimdi de aynı çizgideki Juventus forması içinde... Geçtiğimiz hafta İtalya ligindeki zorlu deplasmanda takımı 2-1 galip gelirken yine bir gol attı. Ve en önemlisi, tabii ki bence, 1.000’inci resmî maçını oynamış. Düşünebiliyor musunuz; Portekiz, İngiltere, İspanya ve İtalya... Yine bence, dünyanın gelmiş geçmiş bir numaralı oyuncusudur bu Cristiano Ronaldo...

Harika cumartesi ama...
Beşiktaş ile Trabzonspor 2-2 berabere kaldılar. Yani dört gollü bir oyun... Beşiktaş’ın doğru kadro ile sahaya  çıkıp genelde maçı domine etmesini izledik. Hatta çift santrforla... Peki, ya karşı taraf... Trabzonspor’un Ndiaye diye bir oyuncusu sahada var mıydı? Hatırladığım kadarı ile üç defa oyunda gözüktü, hem de hikâyeden... Ve 90 dakika oyunda kaldı. Yani Sergen’in Beşiktaş’ı, Hüseyin Çimşir’in 10 kişilik takımını futboluyla sarstı ama yenemedi. Bu Ndiaye daha adı geçtiğinde hem Sosa’yı, hem de ön liberoyu yıpratır diye yazıp söylemiştim. Pardon unutmadan; Sergen Kardeş’im, Necip’i sol önde oynayan N’Koudou’nun yerine oyuna alıyorsun da, bir hafta önce sağ beke koymayıp Lens’le maçı kaptırıyorsun. Tamam mı?

Yanal ve yandaşlarına...
Yok yok tarihî rekabet maçından söz etmeyeceğim. Ya ne mi? Efendim; Gençlerbirliği-Ankaragücü maçında en çok ne dikkatimi çekti biliyor musunuz? Ankaragücü’deki iki yeni yabancı ki, bunlar Fenerbahçe savunmasını, hem de sağlı, sollu koridora çevirmişlerdi... Yani Lobjanidze ve Michalak... Gençlerbirliği maçı mı? Tek bir göstermelik de olsa benzeri icraatları olmadı. Başlıktaki zat-ı muhteremler ders alınız!

Basketbol Millî Takımı bu mu?
Yüreğim yandı. Önce yemlik Hollanda’ya, sonra da bu spor branşında adı bile zor geçen İsveç’e yenildik. Ne var ki, bizim bugünkü millî takıma baktığımızda bu acı sonuçlar kaçınılmazdır. Ufuk Sarıca Hoca’m bu ülkede oyunculuğundan sonra koçluğu ile de hep ön planda idi... Yapmayın, etmeyin, Ufuk Hoca’mı harcamayın!

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.