Mahsun Ayasofya

A -
A +
Fatih Sultan Mehmed Han'ın vakfı olan "Ayasofya Camii"nin müze haline dönüşmesi bütün Müslümanların kalbinde tedavisi olmayan yaradır. Bu yaranın tedavisi ancak Ayasofya'nın yeniden camii haline gelerek, Kur'an-ı Kerim ve Ezan-ı Şerif okunması ve de müminlerin namazı ile şereflenmesi ile mümkündür. 
Zamanında çıkartılan sahte kararnamede yer alan şu ifade "Ayasofya'nın müzeye çevrilmesinin bütün şark alemini sevindireceği..." ifadesi bir yalandan ibarettir. Hıristiyan Batı dünyası Ayasofya'nın müzeye çevrilmesine son derece sevinmiştir. Ama şarkta sevinen ancak Rusya (Sovyetler Birliği) olmuştur. Şark aleminde Ayasofya Camiinin müzeye çevrilmesinden sevinen hiçbir Müslüman olamaz. Ayasofya'nın ibadete kapalı olması tarihe ihanet ve hukuka aykırıdır. MHP milletvekili tarihçi Yusuf Halaçoğlu Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi ile ilgili kararnamenin sahte olduğunu ifade etmiş ve Ayasofya'nın yeniden camiye dönüşmesini gündeme getirmiştir. 
1925 sonunda tekke ve zaviyelerin bina ve arazileri haraç mezad satılmış. Başbakanlık ve Vakıflar arşivleri incelendiğinde göstermelik kılıfına uydurulmuş arazi ve binalar CHPliler tarafından bir nevi gasp edilmiştir. Mesela Abdülfettah Efendi (Kuddise sirruh) Hazretlerinin ve Şeyhülislam Efendi Hazretlerinin kabri şeriflerinin bulunduğu mezarlığa bitişik son derece geniş arazi vakıflarda bulunan geçmişte üst dereceli bir memurun elinde idi. Bu araziyi bir müteahhide sattı ve buraya bina yapıldı. Bu mübarek zatlara hürmeten bir seyyid abimiz satın alarak çiçek bahçesi yapacaktı. Ben aracı idim. Satmadı. Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti Ayasofya meselesini gündeme getirdiği için hapse girdi. 
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Charles Sherrill Türkiye ile ilgili yazdığı eserinde 23 Ocak 1933 tarihinde bir Kadir Gecesi (sayfa 17)de şöyle anlatır: "On binden fazla Müslümanın, başka herşeyi unutup kendilerini bütün ruhları ve kalbleriyle kainatın yaratıcısına dua edişlerini seyretmek Müslüman olmayanlara dahi büyük bir heyecan verir. Burada yapılan dualar, o insanların kalblerinden doğruya Tanrıya (Allahü teala)ya ulaşmaktadır... Arada Hıristiyanların papazlarına benzer hiç kimsenin yardımı ve kılavuzluğu olmadan doğrudan doğruya Tanrıya (Allahü teala'ya) yakaran, O'nunla hemhal olan Müslümanların bu saati, ibadet heyacanının en yüksek noktasına vardığı yüceleştiği saattir... Ben 23 Ocak 1933 günü akşamı Ayasofya'da gördüğüm bu ibadeti oradaki Müslümanlarla birlikte duyduğum heyacanı Hıristiyanların yaptıkları hiçbir ibadet toplantısında görmediğimi, böylesine duygulu ve heyecanlı bir ibadete hiçbir yerde şahid olmadığımı rahatça söyleyebilirim... Bu ibadet sırasında, bu kalabalığın heyacanını harekete getirmek için ne belagatla konuşan bir din adamı ne de bir müzik vardı..."
Osman Yüksel Serdengeçti'nin "Serdengeçti" dergisinin Ağustos 1952'deki 17. Sayısında Ayasofya ile ilgili şu satırları İNŞALLAH gerçekleşir: "Ayasofya! Ey muhteşem mabed. Merak etme. Fatih'in torunları yakında bütün putları devirip seni camiye çevirecekler. Gözyaşları ile abdest alarak seccadelere kapanacaklar... Tehlil ve tekbir sedaları boş kubbelerini yeniden dolduracak... İkinci bir fetih olacak..."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.