Bir sene daha geçti...

A -
A +

Birkaç gün sonra 2007 yılını geride bırakıp 2008'e girmiş bulunacağız. On gün sonra da Hicri 1428 yılını bitirip 1429'a gireceğiz... Ömrümüzün bir senesi daha gitti, kabir hayatına biraz daha yaklaştık, ömür takvimimizden bir yaprak daha düştü. Bırakın seneleri, nefeslerimiz sayılı, öyle bir hayat yaşıyoruz ki; her an bir nefes daha azalıyor... Dünya hayatının ne kıymeti var ki; rüzgâr gibi geçiyor. Yunus Emre merhum ne güzel tarif etmiş: "Geldi geçti ömrüm benim/ Bir yel esip geçmiş gibi/ Hele bana şöyle gelir/ Bir göz açıp yummuş gibi/ Bu sözlere Hak tanıktır/ Canlar bedene konuktur/ Bir gün ola uça gide/ Kafesten kuş uçmuş gibi..." Bu yeni senenin farkı sadece duvardaki takvimi değiştirmek olmamalı, geçirdiğimiz ve bir daha ele geçiremeyeceğimiz altın değerindeki senemizin muhasebesini yapmalıyız. Hatalarımızı tespit edelim!.. İnsan hayatının her saati en kıymetli mücevherden daha kıymetlidir. Bir mücevherimizi kaybetsek ne kadar üzülürüz, mücevherin değeri ne kadar çoksa, üzüntümüz de o kadar artar. Kaybettiğimiz mücevheri tekrar alabilme ihtimali var; para biriktirir, gene öyle bir şeye sahip olabiliriz. Fakat, kaybettiğimiz vakit, artık ele geçmez. Geçirdiğimiz yılda iyi ve yararlı işler yaptıysak onları bu yeni yılda artırmaya çalışmalıyız, "Nasıl daha başarılı olabilirim, nasıl daha çok güzelliklere imza atabilirim" düşüncesi bizde hakim olmalıdır. Hatalarımızı da tespit etmeliyiz, onları bir daha hiç yapmamaya veya çok daha az yapmaya şartlanmalıyız. Yeni yıl böyle kutlanır. Yoksa, içki içmek, çam devirmek, evleri "Noel Ağacı" ile süslemek çılgınlıktan başka bir şey değildir. Hristiyanların bu tutumunu elbette yadırgamıyoruz. Her toplum, kendi dinine ve töresine göre yaşar ve yaşamayı sever. Bu, insanların tabii hakkıdır, dolayısı ile onların; dünyanın neresinde olursa olsun, kendi takvimlerine göre, kendi mukaddes bildikleri günleri, tam gönüllerince değerlendirmelerini normal ve tabii karşılıyoruz. Bizim yadırgadığımız husus başkadır. Biz, bir taraftan Müslüman olduğunu söyleyip, diğer taraftan Hristiyanlar gibi Noel kutlayan kimsenin varlığına şaşarız! Her yıl, aralık ayının son haftasında, bizimle aynı adı taşıyan birçok insanın, çocuklarının ellerinden tutarak, çarşıda pazarda çam ağacı aradığını, "Noel Baba"lı kartpostallar satın aldığını, irili ufaklı hediye paketleri hazırladığını üzülerek görüyoruz. Son haftada hindi satışlarının büyük marketlerde hangi boyutlara vardığını herkes biliyor. Hele içki tüketimi... Yılbaşı gecesinden sonra büyükşehir belediyeleri temizlik işçileri, koca şehri, sarhoş kusmuğundan arındırmak için, saatlerce seferber oluyorlar. Dînî ve millî bir gelişme karşısında ürpererek "irtica" çığlıkları basanlar, her nedense bu rezaletler karşısında sessiz kalırlar, hatta memnun olduklarını söylerler. Şaşmamak mümkün değildir! Her milletin kendilerine mahsus âdet ve ananeleri vardır. Dînî vazifeleri mevcuttur. Kendi inançlarının vecibelerini bırakıp, kendi örf ve âdetlerini terk eder, başka milletlerin âdet ve ananelerine uyarsa kendisine olan güvenini kaybeder. Taklidine çalıştığı insanları "kutsal" kabul eder. Bu da toplumda telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına sebep olur. O millet, artık yok olmuş demektir. Kendisine güveni olmayan bir pehlivan, bir çocukla güreşirse kaybeder. Taklitçilikten kurtulamaz!.. Bir adam çocuğuna dese ki: "Bak yavrum şu çocuk nasıl giyiniyorsa sen de öyle giyin. Nasıl oturuyorsa öyle otur, nasıl yemek yiyorsa sen de öyle ye. Hatta dikkat et, çatalı hangi eline, bıçağı hangi eline alıyorsa sen de aynen öyle yap!.." Bunları duyan çocuk şöyle düşünmez mi?: Biz yemek yemesini bile bilmiyormuşuz, babam da bilmiyor, bilseydi, babam o çocuğu değil de kendisini örnek gösterirdi... Şimdi söyleyin Allah aşkına! Bu çocukta kendine güven diye bir şey kalır mı? Daima kendisini bir "hiç" olarak görür ve ömür boyu taklitçilikten, kendisine güvensizlikten başka bir şey yapamaz. Bu da, bir milletin örf ve âdetleriyle beraber erimesi ve yok olması demektir. Bir madde, bir sıvının içinde erimiş ve kaybolmuşsa, meselâ; şeker veya tuz suda erimiş ve yok olmuşsa, onu bazı kimyevi müdâhalelerle tekrar çıkarmak mümkündür. Fakat bir millet erimişse, onu, hiçbir kimyevi müdahale tekrar ortaya çıkaramaz!.. Her iki yeni yılın, hepimiz hakkında hayırlara vesile olmasını temenni ederim...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.