Teşekkürümüz tam, fakat şükrümüz azdır!

A -
A +
Rabbimizin, üzerimizdeki nimetlerini saymaya kalksak bile sayamayacağımız kadar fazla olmasına rağmen şükrümüz çok azdır... Küçük de olsa bize yapılan bir iyiliğe, bir yardıma hemen teşekkür ederiz. Her millet kendine mahsus diliyle veya gülümseyerek memnun olduğunu bildirir. Bu insanlık gereğidir. "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" diye bir atasözümüz de vardır. İnsanlardan gelen küçük iyilikleri bile karşılıksız bırakmadığımız, en azından teşekkür ettiğimiz hâlde, bizleri yoktan var eden, yaşatan Rabbimizin, sayılamayacak kadar çok olan nimetlerine her nedense çok az şükrediyoruz veya hiç etmiyoruz. Evet, önce biz yoktuk, yaratmasaydı, hiç kimse niçin yaratmadığının hesabını soramazdı. Yoktuk, bizi o yarattı, kördük, bize görme nimetini o verdi. Sağırdık, duyma kabiliyeti de ondan. Dilsizdik, konuşamıyorduk onun ihsanı ile konuşabiliyoruz. Çıplaktık, bizi o giydirdi. Açtık, bizi o doyurdu. Daha biz dünyaya gelmeden gıdamızı annemizin göğsünde hazırlayarak... Güçsüzdük, elimiz ayağımız bir şey tutmuyordu, bize güç ve kuvveti o verdi. Dalâlette idik, bizlere Peygamberleri aracılığı ile doğru yolu o gösterdi ve bizi hidayete erdirdi. Dünyada bizi, nazlı bir misafir gibi besleyen, hayal bile edemeyeceğimiz güzellikte nimetler ihsan buyuran Yüce Rabbimiz, ahirette de ebedi saadete kavuşmamızı istemektedir. Bize azap vermek, bizi yakmak istemiyor. "ŞÜKREDEN KULLARIM AZDIR" Rabbimizin, üzerimizdeki nimetlerini saymaya kalksak bile sayamayacağımız kadar fazla olmasına rağmen şükrümüz çok azdır. Kur'an-ı kerimde de öyle buyuruluyor meâlen: "Şükreden kullarım azdır." Her dakika, havayı teneffüs etmekle hayatımızı kurtaran Rabbimize ne kadar şükretsek yine de azdır. Biz niçin az şükrediyoruz?.. Başlıca sebebi; çok olduğu için, kolayca elde edebildiğimiz için, alıştığımız içindir. Nimet elden gidince kıymeti bilinirmiş. Havanın ne kadar büyük nimet olduğunu, boğazımız sıkılınca veya uzun süre havasız bir yerde kalınca anlarız. Su nimetinin değerini, onu istediği zaman bulabilen ve içebilen değil, susuz sahrada suyu bulamayan veya boğazı kanser hastalığı ile tıkanan, bir damla suyu dahi içemeyenler çok daha iyi bilirler. Su olmazsa yaşamamız mümkün olmaz, susuzluğumuz arttıkça, hayatımız tehlikeye girer. Bunun için de bütün servetimizi bir bardak su için veririz. İçtiğimiz suyu dışarı atamazsak, mesanemizde tıkanıklık olsa, sancılar içinde kıvranırız. Bu sıkıntıdan kurtulmak için yine servetimizin tamamını vermeye razı oluruz. Bu kadar büyük nimetlere insan nasıl şükretmez? İçinde bulunduğumuz nimetlerin kıymetini anlayabilmek için, kabirleri, hapishaneleri ve hastaneleri ziyaret etmeliyiz!.. ÖMRÜ BOŞA GEÇİRMEYELİM... Kabristâna girince; hâlâ hayatta olduğumuz, yaşayabildiğimiz için şükretmeliyiz. Biz de onlar gibi toprağın altında olabilirdik. Onların halinden ibret almalıyız. Bir gün gelecek biz de onların safına katılacağız, onlar gibi toprağın altına gireceğiz. Her geçen günün, bizi ölüme bir adım daha yaklaştırdığını unutmamalıyız ve bundan sonraki ömrümüzü boşa geçirmemeliyiz... Hapishaneleri ziyaret edersek, hürriyetin kıymetini daha iyi anlarız, Rabbimize şükrederiz. Onlar gibi dört duvar arasında kalmak zorunda olmadığımızı gözlerimizle görür ve hürriyetimizin devamı için gayret sarf ederiz... Hastaneleri ziyaret ettiğimizde de, sağlığımızın kıymetini biliriz. Hastaların ne büyük acı çektiklerini, sancılar içinde kıvrandıklarını, gözlerine uyku girmediğini görürüz. Ancak o zaman akşam yastığa başımızı koyup sabaha kadar deliksiz uyku uyumanın ne kadar güzel olduğunu anlar ve bu nimeti bizlere ihsan eden Yüce Rabbimize hamd ve şükür ederiz. Böylece de kulluk vazifemizi yerine getirmiş oluruz...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.