Müs­lü­ma­nın ü­ze­rin­de­ki hak­lar...

A -
A +

Üze­ri­miz­de­ki hak­lar çok­tur... En bü­yük hak, Yü­ce Rab­bi­mi­zin. Biz­den hiç­bir ta­lep ol­ma­dı­ğı hal­de biz­le­ri ya­rat­tı ve ya­şa­tı­yor. Dün­ya­ya gel­di­ği­miz­de kör­dük, gör­me ni­me­ti­ni bi­ze o ver­di. Sa­ğır­dık, duy­ma­ya olan ih­ti­ya­cı­mı­zı o gi­der­di. Güç­süz­dük, bi­ze gü­cü ve kuv­ve­ti o ih­san et­ti. Aç­tık, bi­zi o do­yur­du, hem de gı­da­mı­zı biz da­ha dün­ya­ya gel­me­den ön­ce an­ne­mi­zin göğ­sün­de (dün­ya­nın hiç­bir ma­ma­sın­da bu­lu­na­ma­ya­cak ka­dar vi­ta­min­li bir gı­da­yı) ha­zır­la­ta­rak... Yal­nız ya­rat­mak­la kal­ma­dı, biz­le­ri ya­şa­tı­yor da. Bi­ze bir ek­mek ye­di­re­bil­mek için yer­de ve gök­te ne var­sa; Gü­neş, Ay, bu­lut­lar, rüz­gâr, top­rak ve di­ğer ni­met­le­rin hep­si­ni se­fer­ber edi­yor. Ha­va­yı te­nef­füs et­mek­le de her da­ki­ka ha­ya­tı­mı­zı kur­ta­rı­yor. Ha­va yer­yü­zün­den çe­kil­se, çok de­ğil, bir­kaç da­ki­ka ha­va­sız kal­sak, hiç­bir can­lı kal­maz. Ne ka­dar şük­ret­sek yi­ne hak­kı­nı öde­ye­me­yiz... Bi­zi ve sa­hip ol­duk­la­rı­mı­zı ya­ra­tan Rab­bi­mi­zin biz­de hak­kı ol­maz olur mu? O'nun hak­kı, emir­le­ri­ni ya­pıp ha­ram­la­rın­dan sa­kın­mak­tır. Pey­gam­ber aley­his­se­la­mın hak­kı var, an­ne­mi­zin, ba­ba­mı­zın, ho­ca­la­rı­mı­zın hak­kı var, kom­şu hak­kı var, ev­lat­la­rı­mı­zın hak­kı var, hat­ta hay­van­la­rın bi­le hak­kı var­dır. İB­RET ALA­LIM Dİ­YE... Sev­gi­li Pey­gam­be­ri­miz; es­ki ka­vim­ler­de mey­da­na gel­miş ba­zı ha­di­se­le­ri ib­ret ala­lım di­ye bi­ze an­la­tı­yor­lar­dı. Me­se­la, bun­lar­dan bir ta­ne­si şu­dur: Bir adam çöl­de se­ya­hat eder­ken su­sar. Yol­da­ki ku­yu­lar­dan bi­ri­ne iner, su­yu­nu içer ve çı­kar, ba­kar ki, bir kö­pek çok su­sa­mış, su­suz­luk­tan yer­de­ki ça­kıl taş­la­rı­nı ya­lı­yor. Acı­mış hay­va­nın ha­li­ne. Ya­nın­da ka­bı da yok­muş, mec­bur kal­mış ayak­ka­bı­sı­nı su ile dol­dur­muş ve kö­pe­ği do­yur­muş. Bu ha­re­ke­ti Ce­nab-ı Hak­kın o ka­dar çok ho­şu­na git­miş ki, o ku­lu­nu bu yap­tık­la­rın­dan do­la­yı af­fet­miş... Yi­ne ha­dis-i şe­rif­te bil­di­ri­lir: Es­ki za­man­la­da bir ka­dın, bir ke­di­ye kı­zar ve onu bir oda­ya ka­pa­tır, ona ne bir yi­ye­cek ve­rir, ne de dı­şa­rı sa­lar; ta ki hay­van­ca­ğız dı­şa­rı­da rız­kı­nı ara­sın! Ne­ti­ce­de bi­çâ­re ke­di aç­lık­tan ölür. Bu yap­tık­la­rı Rab­bi­mi­zin ga­da­bı­nı cel­be­der ve o ka­dı­nı, o ke­di­ye yap­tık­la­rın­dan do­la­yı ce­hen­ne­me atar. Acı­ma­ya­na acın­maz... Müs­lü­ma­nın Müs­lü­man üze­rin­de­ki hak­kı al­tı­dır: 1- Kar­şı­laş­tı­ğı za­man se­lâm ver­me­li. Se­lâm ver­mek sün­net, al­mak ise farz­dır. Fa­kat se­lâm ve­re­nin se­va­bı, ala­nın­kin­den da­ha çok. Ya­ni sün­net iş­le­yen, farz iş­le­yen­den da­ha kâr­lı. Se­be­bi­ne ge­lin­ce; bir işe se­bep ol­mak o işi yap­mış ol­mak de­mek­tir. Se­lâ­mı ve­ren, se­lâm al­ma far­zı­nı iş­let­ti­ği için, farz se­va­bı­nı alı­yor, ar­tı bir de sün­net iş­le­miş ol­mak­ta­dır. 2- Da­vet edil­di­ği za­man bir öz­rü yok­sa, git­me­li. Da­vet edi­len yer­de gü­nâh iş­len­mi­yor­sa git­mek se­vap­tır. He­le bu dâ­vet dü­ğün ye­me­ği­ne ise ki, ona "ve­li­me" de­nir, da­ha önem­li­dir. Hat­ta va­cip­tir di­yen âlim­ler var­dır. 3- Na­si­hat is­ter­se ona na­si­hat et­me­li. He­pi­miz, her za­man­kin­den da­ha çok na­si­ha­te muh­ta­cız, ama kim­se­nin de kim­se­den na­si­hat is­te­di­ği yok. Na­si­hat olun­sak bi­le kı­za­rız. "Na­si­ha­te kar­nım tok" de­riz. 4- Ak­sır­dı­ğı za­man "El­ham­du­lil­lah" der­se, ona "Yer­ha­mu­kel­lâh" de­me­li­yiz. Ak­sır­mak Rah­man­dan, es­ne­mek ise şey­tan­dan­dır. Pey­gam­ber­ler hiç es­ne­mez­ler­di. BİR GÜN BİZ DE ÖLE­CE­ĞİZ... 5- Has­ta ol­du­ğu za­man zi­ya­re­ti­ne git­me­li. Has­ta zi­ya­re­ti te­miz el­bi­se ile, gü­ler yüz­le ya­pıl­ma­lı. Has­ta­nın hoş­la­na­ca­ğı söz­ler söy­len­me­li ve çok uzun otur­ma­ma­lı­yız. Zi­ya­ret edi­len has­ta çok se­vi­nir, onun kal­bi kı­rık­tır. Kı­rık kalp­le ya­pı­lan dua­lar ka­bul olu­nur. On­dan du­a is­te­me­li, on­la­rın dua­sı me­lek­le­rin dua­sı gi­bi­dir. 6- Ve­fat eder­se ce­na­ze­si­ne git­mek, na­ma­zı­nı kıl­mak va­zi­fe­miz­dir. İb­ret al­ma­lı­yız onun bu ha­lin­den. Ömür bo­yu çev­re­sin­de ölen­le­ri gö­ren ve on­la­rın ce­na­ze­si­ni ta­şı­yan in­san zan­ne­der ki; hep böy­le de­vam ede­cek. Dü­şün­mek ge­re­kir ki; ce­na­ze­si­ni ta­şı­dı­ğı­nız adam da çok ce­na­ze ta­şı­mış­tı, fa­kat bu­gün ken­di­si ce­na­ze ol­du. Bir gün de ge­le­cek biz ce­na­ze ola­ca­ğız, unut­ma­ya­lım...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.