İnsanların arasındaki fark...

A -
A +

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Rabbimiz insanları üç türlü yaratmıştır. Birincisi. Hayvanlar gibidirler. Yaşamaktan gayeleri, yemek, içmek, uyumak ve nefsâni arzularını tatmin etmektir. Bunlar dünyayı çok severler, dünyadan başka düşündükleri bir şey yoktur. İkincisi: Görünüşleri insan, fakat ruhları şeytan ruhu. Şeytanın istediklerini zevkle yaparlar, şeytanın ayağında top gibidirler. Onları dilediği tarafa atar. Onların şeytanları çok rahattır ve dinlenirler. Düşündükleri ve yaptıkları hep kötülüktür. İyilik yapmak akıllarına gelmez. Üçüncüsü: Kıyamet günü Cenab-ı Hakkın rahmetine kavuşacak, ebedi saadete erecek bahtiyar kimselerdir. İnsanların en hayırlıları işte bunlardır.) ESHÂB-I KİRÂMIN ÜSTÜNLÜĞÜ... Eshab-ı kirâm aleyhimürrıdvân imanla şereflenmeden önce diğer insanlar gibiydiler. Niçin yaratıldıklarının, dünyaya geliş ve gidişlerindeki hikmetin ne olduğunu bilmiyorlardı. İmanla şereflendikten sonra zevk ve arzularında çok büyük değişiklikler meydana geldi. Hayvani yaşayış artık onları tatmin etmiyordu. Yaşamaktan çok daha üstün yüce gayeler tanıdılar. Onlara ulaşabilmek için hayatlarını hiçe saymaya başladılar. Halid bin Velid radıyallahü anh Rum askerlerinin komutanına mü'minleri şöyle tarif etmişti: "Ben öyle bir kavimden geliyorum ki; siz hayatı ne kadar çok seviyorsanız onlar da Allah yolunda şehid olmayı o kadar çok seviyorlar. İnsan, sevdiği bir şeyi, ancak daha çok sevdiği diğer bir şey uğruna feda edebilir. Amr ibni Cemuh radıyallahü anh yürüyemeyecek kadar topaldı. Cihada katılmak istiyordu. Çocukları; "baba biz senin yerine harb ederiz. Cihad sana farz değildir..." demelerine rağmen o, şehid olup topal ayağı ile Cennete girmek istediğini söyledi. Nitekim Uhud Muharebesinde muradına erdi. Cihad aşkı, tehlikelerden kaçan, rahatı ve oyunu seven çocuklara da sirâyet etmişti. Umeyr bin Ebi Vakkas henüz çocuktu boyu da kısaydı. Çocuk olduğu için saftan çıkarılır korkusu ile arka taraflarda saklanıyordu. Sevgili Peygamberimizin aleyhisselam dikkatini çekti ve ona "Sen daha küçüksün, harb edemezsin, sen çık!" buyurdu. O da ağlayarak yalvarmaya başladı. "Ben şehid olmak istiyorum ne olur beni geri çevirmeyin!" dedi. Bu göz yaşartıcı manzara karşısında Resul-i Ekrem aleyhisselâm ona izin verdi. Rafi' bin Hudeyc hazretleri henüz on beş yaşında idi. Büyük gözüksün diye safların arasında ayak parmaklarının üzerinde duruyordu. Onun da farkına varıldı, çıkarılmak istendi. Çocuklarına düşkünlüğü ile tanınan babası Hudeyc radıyallahü anh yalvardı ve ciğer paresinin cihada katılmasına vesile oldu. Semre bin Cündüb, Peygamberimize arz etti: "Rafi'e izin verdiniz bana da izin verin, ben ondan daha güçlüyüm isterseniz güreşelim..." Güreştiler ve galip gelen Semre radıyallahü anh da cihada katılmaya hak kazanmıştı. İşte, harbe koşan, ona katılmayı hayal edip yarışa giren çocuklar... Cihada can katan o Müslüman yavrular, savaşın oyuncak değil, ciddi olduğunu, orada meşin topla, çelik çomakla değil kılıçlarla oynandığını biliyorlardı. Buna rağmen girmek için yarış ediyorlardı. DÜNYADA BİR BENZERİ YOK!.. Tarihçilere soralım, insanlık tarihinde böyle bir olayla karşılaşmışlar mı? Herhangi bir çağda, bu çocukların, genç ve ihtiyarların benzerlerine rastladılar mı? Bu derece cihat aşkı ile dolu, hayatı küçümsemeyi, bu kadar cesur olarak ölüme koşmayı hangi tarih kitabında okudular. İlâhi risaletin eğitimi ile mü'minler yarım asır gibi bir zamanda, neredeyse dünyanın yarısını fethettiler, bütün dünyayı titrettiler, harp gücüne boyun eğmemiş milletleri perişan ettiler. Kendilerinden sayı ve teçhizat bakımından çok üstün olan İran ve Bizans'ı dize getirdiler. Bütün dünyaya iman, ilim ve adalet getirdiler. Mü'minleri dinleyen ve onlara tabi olanlar dünyada da ahirette de saadete erdiler ve ermektedirler...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.