Yalnız yapamayız...

A -
A +

İnsanlar, yaratılış itibariyle yalnız yaşayamazlar, birbirlerine muhtaçtırlar, birlikte yaşamaya mecburdurlar. Buğday tanelerinin ekmek olabilmesi için, onlarca kişiye ihtiyaç vardır... Tohuma, tarlaya, onu ekene, biçene, harmanlayana, değirmene, değirmenciye, fırıncıya ve daha birçoklarına muhtacız. Ayrıca, terziye, berbere, ayakkabıcıya, yemeklerimizi pişirecek aşçıya ve ateşe muhtaç olduğumuzu herkes bilir. Hayvanlar bizim gibi değiller. Onlar yalnız da yaşayabilirler. Hele aslanlar, yalnız kalmayı ve yalnız dolaşmayı çok severler. Birbirlerine ihtiyaçları da yoktur. Bu saydıklarımızın hiçbirine muhtaç değillerdir. Evlilik hayatı insanların çoğunun tercih ettiği hayat tarzıdır. Yalnızlıktan kurtulmak ve çocuk sahibi olup neslini devam ettirmek için başka çare yoktur. Giyim, kuşam, barınma, ulaşım, haberleşme gibi sonu gelmeyen arzu ve isteklerimizi gerçekleştirmek için birlikte yaşamak zorundayız. MADDÎ VE MANEVÎ İHTİYAÇ İÇİN... Maddi ihtiyaçlarımızın yanı sıra manevi ihtiyaçlarımızın elde edilmesinde de birlikte yaşamak mecburiyeti vardır. Sevinçler, üzüntüler, korkular ve beklentiler de hesaba katıldığında sosyal hayat kaçınılmazdır. Birlikte yaşama zorunluluğu, bize yardımlaşmayı öğretmeli, birinin sıkıntısı varsa ona ortak olmalı, onu teselli etmeliyiz. Sıkıntılarına sebep olan şeylerin ortadan kaldırılması için ona yardım etmeliyiz. Sevincini de paylaşmalıyız. Meşhur ata sözüdür: "Üzüntüler paylaşıldıkça azalır, sevinçler ise paylaşıldıkça çoğalır..." Para, her şeyi halletmiyor. Sahrada susuz kalan, böylece hayatı tehlikede olan birine bir kese altın verseniz neye yarar. Veya avlanmak için ormana dalan, yolunu şaşıran, açlıktan takâtsiz düşüp ölümü bekleyen birine yüksek meblağda para hediye etseniz yüzüne bakar mı? Cenazesi olan, çok sevdiği birinin ölümünde onu teselli edecek, taziye verecek birine olan ihtiyacını para nasıl karşılar. Hastalığı sebebi ile yatağın esiri olan bir adam günlerce yapayalnız kaldığı odasında konuşacak birini aramaz mı? Üzülerek belirtelim ki; zamanımızda bu yardımlaşma tamamen silinmiş. Avrupa'da yaşayanların büyük çoğunluğu evlerinde yalnız hayat sürmektedirler. Tabiri caizse tek kişilik hücre hapsi gibi bir hayat yaşamaktadırlar. Kimse kimsenin yardımına koşmuyor. Bırakın yardımı, sıkıntılarından vicdan azabı da duymuyorlar! İnsanlar, dertleri ile baş başa hayatını devam ettirmek zorundadırlar. TOPLULUK İÇİNDE YALNIZLIK İlim adamları, sanayileşmeye, şehirleşmeye ve nüfusun artışına paralel olarak, "toplumsal yalnızlıklar"ın da arttığını ve binlerce insanın yalnızlığın verdiği sıkıntılarla ömür tükettiğini bildiriyorlar. Psikologların dediğine bakılırsa, bu gibi insanlarda derin bir yalnızlık ve sahipsizlik duygusu hakimdir. Onlar, dert ve sıkıntılarına çare bulacak, hiç olmazsa kendilerini dinleyecek birilerini arar dururlar. Fakat, yanlarından gelip geçen binlerce insanın lakayt ve alakasız bakışları arasında ezilip kalırlar. Aynı apartmanda yan yana veya altlı-üstlü oturanlar birbirlerini tanımıyorlar. Yıllarca komşuluk yapanlardan birini diğerine sorsan, tanımadığını söyleyecektir. Bir daireden cenaze çıkar, diğerlerinin haberi olmaz. Bir evde düğün olur yine öbürleri bunun farkında olmazlar. Cenazelerini bile belediyenin yardımı ile kaldırırlar. Toplulukta yaşayan bütün insanlar, bu yalnızlığı bütün acılığı ile içlerinde hissetmektedirler. Kalabalıklar arasında yalnızlıktan bunalan insanların sayısı çoktur. Her geçen gün de artmaktadır. Kedilerle, köpeklerle arkadaşlık olmaz. Bunların insana ne faydası olabilir. Hayvanlar bile hemcinsleri ile yaşarlar. Keklik keklikle, bülbül bülbülle beraber olmak ister. Dinimizin emrettiği ve teşvik ettiği yardımlaşmayı unuttuğumuz için yapayalnız kaldık. Hayvanlar bile kendi cinsinden olup da yardıma muhtaç olana yardım ederler. Yardımlaşma olmayan bir hayatın, ne tadı vardır ve ne de değeri...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.