İsrâ ve Mi'râc Mu'cizesi

A -
A +

Mi'rac, Resul-i Ekrem aleyhisselamın Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar götürülüp oradan semaya çıkması olayına denir. Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya kadar gitmesine "İsra" denir. İsra suresinin 1. ayet-i kerimesi ile sabittir. Buna inanmayan kâfir olur. Mescid-i Aksa'dan semaya çıkmasına da "Mi'rac" adı verilir. Sahih olan birçok hadis-i şeriflerle sabittir. Bu itibarla mi'racı inkâr eden bir kimse dalâlete sapar, kâfir olmaz. Mi'rac'ın hikmetleri: 1- Üzücü Taif seferinden sonra yaratılmışların en şereflisinin mübarek kalbi çok incinmişti. Bunun için Rabbimiz, ona hiçbir Peygambere nasip olmayan, hiçbir melâikenin kavuşamadığı nimetleri ihsan ederek taltif buyurdu. Böylece, bu nurlu zatın kıymeti herkese gösterilmiş oldu. Allah için çekilen sıkıntıların sonu rahmet olmuştu. 2- Rabbimiz dileseydi, Musa aleyhisselama Tur-i Sina'da tecelli ettiği gibi, Peygamberimize de Nur Dağında veya başka bir mukaddes mekanda tecelli edebilirdi. O, HEPSİNDEN ÜSTÜNDÜR... Onun üstünlüğünü, bütün Peygamberlere, meleklerine göstermek için Mi'rac hadisesi vukû buldu. Mescid-i Aksa'da toplanan Peygamberlerin ruhaniyetlerine imam olmakla hepsinden üstün olduğu anlaşıldı. Meleklerin en faziletlisi olan Cebrail aleyhisselam bile belli bir mekandan (Sidretül-Münteha) daha ileri gidemedi. Musa aleyhisselam Tur-i Sina'da ilk vahyi ilâhiye muhatap olacağı zaman ayakkabılarının çıkarılması ile emrolunmuştu. Bunu bilen Sevgili Peygamberimiz de ayakkabılarını çıkarmak istedi fakat Rabbimiz müsâade etmedi. "Hayır sen çıkarma! Senin ayakkabılarının tozuyla Arş-ı âlâ bereketlensin" buyurdu. 3- Mi'rac gecesi cennet ve cehennem gösterildi. Çok sevdiği ümmetinin kavuşacakları cenneti görünce çok memnun oldular. Kendilerini üzenlerin de, (Kâfir olarak ölürlerse) uğrayacakları akıbeti gördüler. Böylece teselli oldular. Bütün ibadetler vahiy ile, yeryüzünde farz kılındı, namaz ise Mi'rac gecesi farz olundu. Mü'minin mi'racı da namazdır. Bu fazilete kavuşan zat insandır. Dolayısı ile mi'rac, bütün insanlara şeref bahşeder. Ne kadar iftihar etsek azdır. Mi'rac vaki olduktan sonra Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam Ümmü-Hani'nin evine döndüler ve ilk ona anlattılar. O da tebrik etti ve dedi ki: "Kureyş kâfirleri sizi çok üzüyorlar, alay ediyorlar, mümkünse şimdilik bunu anlatmayın, ileride Müslümanların sayısı artar, o zaman anlatırsınız!" Buna şöyle cevap verdiler: "Bunu saklayamam, anlatmam lâzımdır, emir öyle!" Sabahleyin anlatılınca müşrikler bunu fırsat bildiler ve ev ev Müslümanların kapılarını dolaşarak, böyle bir şeyin olamayacağını söylediler ve bazı zayıf imanlıları da caydırdılar. Vaki olanda hayır var, demişlerdir. İslamın binası yeni kuruluyordu. İlk müminler de bu binanın temel taşları idiler. Çürük taşların temelde olması binayı zayıflatırdı... "O SÖYLEDİYSE DOĞRUDUR" Ebu Bekr-i Sıddık'a geldiler, dediler ki: "Sen çok defalar Kudüs'e gitmişsin! Kaç günde gidilir?" O da dedi ki: "En az iki ay sürer..." Buna çok sevindiler. Dediler ki: "Senin Peygamberin bir gecede gidip geldiğini söylüyor, olacak şey midir bu?" Ebu Bekir radıyallahü anhın cevabı şöyle oldu: "O mu söyledi?" "Evet" dediler. "İnanmıyorsan kendin git sor!" "O söylediyse doğru söylemiştir" buyurdu. Niçin olmasın! Rabbimizin kudreti her şeye yeter. Bir damla sudan insan yaratıldığını, et, kemik ve diğer organların teşekkülünü görmeseydik, hangi akıl bunu kabul ederdi? Bütün dünyadaki insanlar böyle deselerdi, yine de inanmazdık.. Toprak ile ağacın hiçbir benzerliği yoktur. Ne yaparsanız yapın, toprağı, ağaca çeviremezsiniz. Topraktan ağaç çıkacağına, büyüyeceğine, çamurlu su içtikleri halde bizlere bu kadar tatlı meyveler vereceğine şahit olmasaydık, hangimiz buna inanırdık? Yüce Rabbimiz (Celle celalühu) her şeye kadirdir. Dilediğini yaratmaya muktedirdir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.