Hiçbir insanın kalbini incitme!

A -
A +
Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Asi de olsa hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü, asi olan komşuyu da korumak lâzımdır.
 
Kalp, göğsümüzün sol tarafındaki et parçası demek değildir. Ona yürek denir. Yürek hayvanda da, ölülerde de bulunur. İnsana mahsus olan kalbe gönül diyoruz...
Kalp, bir kuvvettir görünmez. Tesirleri ile, eserleri ile tanınır. İmam-ı Rabbani (kuddise sirruh) buyuruyor ki:
"Kalp, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü, asi olan komşuyu da korumak lâzımdır. Sakınınız, sakınınız, kalp kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyade inciten küfürden sonra kalp kırmak gibi büyük günâh yoktur. Çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir... İnsanların hepsi, Allahü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik maliki, sahibi olan zatın şanını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlukları, ancak izin verdiği emreylediği kadar kullanılabilir. Kalp yani gönül mahlukların en üstünü, en şereflisidir...
Kalp, bütün bedenin padişâhıdır. Allahü teâlâyı tanımak, onun cemalini müşâhede etmek onun sıfatıdır. Rabbimiz ona emir verir, ona hitap eder, onu sorumlu tutar. Rabbimizi tanımanın, bilmenin anahtarıdır..."
Bu kadar kıymetli ve değerli olan kalbi kırmanın vebâli ve günâhı da elbette ki çok büyüktür.
Büyük İslâm âlimlerinden Abdülvehhâb-ı Şa'ranî kuddise sirrûh buyuruyor ki:
"Bir gün mahallemize bir cüzzamlı hasta geldi. Her tarafı yara bere içinde idi. Kimse yanına yaklaşmak istemiyordu... Dedem, hastanın elinden tuttu ve bizim eve getirdi, beraberce yemek yediler. İşin garip tarafı bir bardak süt ikrâm etti, misafir sütün tamamını içemedi, dedem ondan artan sütü de içti. Hasta o kadar çok memnun olmuştu ki neşesi yüzünden okunuyordu. Cebine de birkaç kuruş harçlık koyarak adamı yolcu etti... Babam, dayanamadı ve babasına sordu:
-Efendim o hastaya çok yakınlık gösterdiniz, artığını bile içmekten çekinmediniz! Cüzzam, bulaşıcı bir hastalıktır. Bunun hikmetini anlayamadım?
Dedem, babama şöyle cevap verdi:
-Evlâdım! Kalp kırmak, cüzzam olmaktan daha kötüdür. Bu hastayı gören ondan nefret etti, uzaklaştı. İnsanların bu tavrı onu çok üzmüştü. Elinde de değildi. Kimse cüzzam olmak istemezdi. Takdir-i ilâhi onun için böyle tecelli etmişti. Hasta olan insan bizim kardeşimizdi, sıkıntısı büyüktü, kalbi de çok kırılmıştı, onu sevindirmek için öyle yaptım... Allahü teâlâ için yapılan bir işin sonunda sıkıntı olmaz. İnşallah biz de bir sıkıntı görmeyiz...
Ve görmedi de...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.