İşte bu fena!

A -
A +
Hayat kısa, insan fâni…
Ne çok yakınımızı, dostumuzu, toprağa verdik. Ne çok gözyaşı döktük. Ölümü kanıksadık zannetsek de yeryüzünün en büyük acısı, en büyük çaresizliği ve mukadder olanıdır ölüm.
İşte haziran ayını da bitirmek üzereyiz. Belki de içimizden birileri seneye bu ayda ve bu vakitte aramızda olmayacak. Hayat öylesine büyük bir bilmecedir ki hiç kimse bu büyük sırrı çözememiş ve göçüp gitmiş bu âlemden.
Eskiler bu dünyaya “dar-ı dünya” yani “dünya kapısı” demişler. Kültür ve medeniyetimizin büyük şairi Fuzuli dar-ı dünya için demiş ki:
“Bîvefadır dar-ı dünya kimseyi şâd eylemez.”
Haziran ayında öteki âleme göçen tanıdık çehrelere bakarken merhum Peyami Safa ilişti gözüme. Peyami Safa, Türk edebiyatında bizlere yepyeni, bambaşka mecralar açan, dil, üslup ve tarzıyla unutulmaz edebiyatçılar arasında istisnai bir yeri olan büyük bir sanatkârdır.
Doğu Batı çatışmasını “Fatih-Harbiye” adlı eserinde roman diliyle irdeleyen yazar, “Sözde Kızlar” adlı romanında Batılılaşmayı yanlış okuyan ve yaşayan İstanbul’daki bazı çevrelerin ahlaki yozlaşmayla birlikte nasıl derbeder bir yaşama sürüklendiklerini çarpıcı örneklerle bize hissettirir.
Necip Fazıl, ilk dönem yaşantısı zamanlarından başlayarak Peyami Safa’nın en yakın arkadaşlarından birisi olmuştur. Bir ara Necip Fazıl onun evinde kalmış. Kendisine  "Nerede kalıyorsun?" diye soranlara şu ironik cevabı vermiş: "Peyami'nin evinde kalıyorum; o da Server Bedii'ninkinde kalıyor!”
"Server Bedii" ise Peyami Safa’nın popüler eserlerini kaleme alırken kullandığı mahlasıdır ve bu isim annesi Server Bedia Hanım'ın müzekkeridir! Necip Fazıl, zaman zaman şiddetli tartışmalara, kavgalara girdiği Peyami Safa’nın ölümünün ardından şu sözleri söyleyecektir:
“Kafası vardı. Kültürü vardı. Cümlesi vardı. Üslubu vardı. İç dünyası vardı. Hafakanları vardı. Çilesi vardı. Metafizik arayıcılığı vardı. İmanı vardı. Şüpheleri vardı. Estetiği vardı. Diyalektiği vardı. Cesareti vardı. Hâsılı bir fikir ve sanat adamına gereken vasıflardan birçok payı vardı." 
Peyami Safa, “Yaşlanarak değil, yaşayarak tecrübe kazanılır; zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır." “Eski başkadır, eskimiş başkadır. Nice eskiler vardır ki hiç eskimezler.” "Fikir sahibi olmaya mal sahibi olmaktan fazla ihtiyaç duyacağımız gün, gerçek zenginliğin sırrını bulacağız." “Ruhun çizgisi yoktur” der.
Cumhuriyet döneminin Ahmet Hamdi Tanpınar ile baş başa giden en büyük kalemidir Peyami Safa. Bir betimleme ve uzun cümle kurma ustasıdır. Onun eserleri üç bölüm altında incelenebilir. Hayatını idame ettirmek için Server Bedii mahlasıyla kaleme alınan popüler eserler, dünya görüşünü yansıttığı fikri ve edebî yönünü en güçlü şekilde yansıttığı eserler ve gazete yazıları.
Peyami Safa, nevi şahsına mahsus, duruşu olan bir yazardır. Merhum Nevzat Kösoğlu, Ötüken Neşriyat'ta yayınlanan “Peyami Bey” adlı kitabında bir anekdotunda; yedek subay iken kaybettiği oğlu Merve Safa’nın cenaze merasiminde Tarihçi- Yazar Reşat Ekrem Koçu’nun etraftakilere "Çocuklar mezarlığa sadece Merve’yi değil, Peyami’yi de götürüyoruz” dediğini nakleder ki buna benzer ifadeleri yazar Münevver Ayaşlı’nın da kullandığını görüyoruz.  
Gerçekten de tam üç buçuk ay sonra boğazında bir hastalık meydana gelir. Kadıköy Çiftehavuzlar’da bir dostunun evinde iken boğazından bir miktar kan gelir ve bunun üzerine şöyle der:
-İşte bu fena!
Bunlar son sözleri olur ve göçüp gider dar-ı dünyadan!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.