Ana candır!

A -
A +
Yıllar öncesinden dimağıma tutunmuş bir Azeri türküsü vardı, nedense birden kendini hatırlatıverdi. Azerbaycan türkülerini zaten çok severim ama “ana” konulu türküleri, şiirleri, anasını kaybetmiş birisi olarak bambaşka severim.
“Ana ana can ana, gel benim vefakârım…”
Edebiyatımızda, bir eserde, sizde bambaşka terennümler uyandıran,  bir sözcük, imge varsa bu duruma  “telmih” sanatı demiş eskiler. Bu hatırlatma belki de kadın, ana, kariyer, ev, çocuk meselesini bugünlerde fazlaca düşünüp, konuşuyor olmamla da yakından ilgilidir, kim bilir?
“Kadın” konusunda aslında hepimizin kafası fazlaca karışık diye düşünenlerdenim zira bu hususta bilimsel verilerden ziyade daha çok basına yansıyan olaylar ve durumlar üzerinden değerlendirmeler yapıyoruz.
Neredeyse toplum olarak “kadın ve erkek” arasına bir duvar örüp kadını tümüyle “melek”, erkekleri de “cani, vahşi, duygusuz, katil” olarak genelliyoruz ki bu gerçekten bizi alıp bambaşka yerlere taşıdı. Oysa bütün kadınlar melek olmadığı gibi, bütün erkekler de cani, katil ve tecavüzcü değildir…
Geçe gün bilgeliğiyle kalbimize taht kuran bir dostumuz, kadınlar ve erkekler üzerine öylesine güzel bir tespitte bulundu ki bu tespitlerinde son derece haklıydı bana göre. Diyordu ki:
“Ülkemizde erkeklerimiz çok çalışıyor. Hatta öyle çalışıyorlar ki ekonominin büyük kısmı onların etrafında dönüyor, bu, tarımda da böyle, hizmet sektöründe de. Ama kadınlarımızın üretim kabiliyeti, bilhassa tarımda, düne göre çok düştü ve düşmeye de devam edecek gibi. Kadın çeşitli sebeplerle köyde de, kırsalda da yaşamak istemiyor artık, kocasını şehre gitmeye zorlayan, tarlaya gitmeyen, iki tavuk, bir keçi, koyun, inek beslemeyen kadın, şehre göçüp kıt kanaat geçinmeyi bile göze alıyor ancak bunun yanında kocasını üreten olmaktan çıkarıp gâh işsiz, gâh ayak işlerinde çalışan bir konuma düşürüyor! Zaten artık köye gelin vermek gibi meselemiz kalmadı gibi!”
Ve dostumuz devam ediyor:
“Daha tuhaf olanı söyleyeyim, şehirde oturuyoruz, benim kırsal bölgede kırk dönüm arazim var ve bugüne kadar eşim bir kez tarlaya geldi. Yakın köyleri iyi bilirim, bu köylerde artık tek bir tavuk bile beslemeyip yumurtayı marketten, yoğurdu, sütü ve peyniri mandıradan satın alan hane sayısı, üreten hane sayısından katbekat fazla!”
Hayretler içinde dinliyorum ve acı acı gülümsüyorum... Son derece basit ama bütünüyle gerçek olan bu tespitlere diyeceğim hiçbir şey yok. Yetmiş beş yaşında olup da köyünde hâlâ üç inek, iki dana ve onlarca tavuk besleyen, tarlasını boş bırakmayıp ekip biçmeye devam eden Güllü Analar düşüyor aklıma. İşte en zor zamanlarda bu coğrafyayı bu anlamda abat eden analar bu Güllü Analardı…
“Ana ana can ana, gel benim vefakârım…”
Gündemimizde sürekli ezilen, dövülen, ağlayan kadın haberleri var, bu kabilden haberler, çok üzücü, çok acı, keşke hiç olmasa ve keşke hiç duymasak bu kabilden haberleri ancak maalesef bu olumsuz örnekler toplum tarafından kanıksandı. Bu meseleyi; ilintili diğer sorunları da acilen çözmek gerekir…
Bu ülkede kadınla alakalı bambaşka meselelerimiz de var. Kadın ve üretim, kadın ve ekonomi, kadın ve eğitim, kadın ve sosyal problemler, kadın ve gelecek konulularını tartışalım mesela ve bu alanlarda başarılı olan kadınlarımızı haber yapalım, gündeme taşıyalım. Kadını, hayatın ta kalbine taşıyamazsak hiçbir işimiz rast gitmez, tamamlanmaz, yolunda gitmez zira…
Bizim coğrafyamızda kadın, vefalı ana demektir, fedakârlık, hayat, sabır ve sükûnet, fazilet, sadakat, inanç, vatan ve bayrak demektir! Kadın bu toplum için ‘bengisu’dur!
Ana giderse, bütün bu unsurlar sarkacından düşer!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.