Kendimize gitme vakti!

A -
A +
Biliyorum, artık herkes âlim, herkes büyük düşünce adamı, herkes yazar, çizer ve mütefekkir! Ve artık herkes, -sosyal medya sağ olmasın- birer gazeteci, yazar!
Öylesine bir çağdayız ki herkes her şeyi bildiği hâlde topluca mutsuz, kederli, yüzü gülmeyen, daha doğrusu gülemeyen ve hayal dahi kuramayacak kadar bedbin!
Ama bunca şeye rağmen, herkesin diploma ağırlıkları altında yürüyemediği bu çağda ne hazindir ki ortalıkta tefekkür, tezekkür ve irfan yok… Bu anlamda yok 'yok’a karışmış… Hadsizlik tavan yapmış.
Bütün 'izm'lerin öyle veya böyle iflas ettiği ve teknolojik gelişmelerle birlikte dünyanın büyükçe bir köye dönüştüğü şu zamanda günümüz insanı, yazık ki hâlâ İlk Çağ insanının kaygı ve kabulleriyle yaşıyor ve her türlü kötülüğü şehvetle kovalıyor..
İnsanoğlu yaşadığı dünyayı yok etmek için büyük bir mücadele içinde âdeta! İşte Suriye, Afrika ülkeleri, Irak, Afganistan, Arakan, Doğu Türkistan vs... Buralarda dünyanın gözü önünde ne dramlar yaşanıyor… Lakin dünya hem kör, hem sağır...
Ahlaksızlıkta “Sodom ve Gomore”, yalancılıkta ve münafıklıkta “Samiri”, zulümde “Firavun”, para ve pula tapmakta “Karun”, vahşet ve cehalette “Ebu Cehil"i  yakalama yarışı içine giren modern dünya insanı, yaşadığı bunca huzursuzluğun ve mutsuzluğun gerçek nedenini ne hazindir ki başka faktörlere yükleme inadından vazgeçmiyor...
Dünya artık büyükçe bir köydür… Ve yine bu dünya, "körler sağırlar birbirini ağırlar" dünyasıdır artık…  Ve yine kendi paylarına ne düşüyorsa veya güçleri neye yetiyorsa dünyanın eteklerinden çekiştirip, çekiştirip alıyorlar. Cebren ve hile ile ne gerekiyorsa… En basitinden şu "dolar seviciler"e bir bakınız! İnsanın insana merhameti yoktu dünya var olalı evet lakin bizim gibi "merhamet medeniyeti"nin çocukları da bu gidişattan nasibini bol bol aldı, alıyor.
Ne yazık ki artık geçmişimize karşı merhametimiz yok! Davamıza karşı merhametimiz yok! Gözyaşlarına karşı merhametimiz yok! Kendimize merhametimiz yok…
Bütün ideolojiler, davalar, inançlar, hayaller kısa zamanda paraya, pula ve şöhrete tahvil edilmiş, tefekkür ve tezekkür rafa kaldırılıp "yeni dünya"ya entegre edilmiş, yepyeni çağdaş davalar uydurulmuştur gayrı!
Kıyasıya bir rekabetle birbirlerinin ayağına, eline, sırtına, yüzüne, ruhuna basa basa, çiğneye çiğneye güya bir hayat kavgası veren ve bunu da gayet soğukkanlı ve hiçbir vicdani kaygı duymadan yapan öyle çok insan geçiyor ki hayatımızdan…
Kendimize dahi merhametimiz yok! Fıtratımızın iç sesini duymaz olduk...
Biz bu ağırlıkla nasıl yaşarız, kul hakkı neydi ki?
Çok sevdiğimiz insanlara sudan sebeplerle, dünyalık meselelerle aniden sırtımızı dönebiliyoruz artık. Ve kul hakkı gözetenimiz, helallik alanımız ve kırdığı kalpleri onaranımız ne kadar da azaldı böyle?
“Bana kul hakkıyla gelmeyin” diyen ilahi sesi bile unutmuşuz! Koca Yunus ne güzel söylemiş:
“İnsanlar çula düştü, parayla pula düştü,
Sana gönül vermek de şu garip kula düştü!”
Dünyaya olan iflah olmaz tamahımız, açgözlülüğümüz, makam ve mevki hırsımız, bencilliğimiz, korkaklığımız, ilahi sözlere sağırlığımız ve körlüğümüz, hile ve desiselerimiz, yalanlarımız, bizi bizden uzaklaştıran zaaflarımız bizi alıp giderken biz hâlâ gündelik teranelerin uykusundayız!
“Çatallı yol ağzında şaşırdım kaldım derviş,
Söyle, hangi patika gül dağına gidermiş!"
Diyen şair ne bilsin gül dağının gül kokusunu dahi unuttuğumuzu! Ne bilsin güller arasında bülbül olmayışımızı, ne bilsin gül mevsiminden habersiz geçtiğimizi! Ne bilsin bir kalbimiz olduğunu dahi unutuşumuzu. Nereden bilsin?
İnsanlığımızdan hayli uzaklaştığımızı görme ve bilme vakti, kendimize gitme, kendimize dönme vakti değil midir?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.