Teraziyi insaflı tartmak!

A -
A +
Kocaeli’de geçtiğimiz gün gazete ve internet sitelerine çok acı bir haber düştü. Bir babanın çocuğuna okul pantolonu alamadığı için intihar ettiği söyleniyordu. Tabii ki sıcağı sıcağına bu haber içimizi yaktı, vicdanımız sızladı, dertlendik, utandık. 
Kocaeli Cumhuriyet Başsavcısı Habib Korkmaz, 22 Eylül tarihli basın açıklamasında; “Haberlerde belirtildiği gibi oğlunun okul pantolonunu alamaması söz konusu değildir. Bu yönde çıkan haberler asılsızdır” diyordu. Bu basın açıklamasında merhumun, bir trafik kazası sonrası çalışamıyor olmasından dolayı bunalıma girdiği de belirtilmişti.
Hâl böyleyken meseleyi birilerinin üzerine yıkmaya çalışmak, "pantolon" meselesi nasıl çıktıysa artık "mantolon"a dönüştürmek gerçekten etik değildir. Devlet, bütün öğrencileri ayırt etmeksizin ücretsiz ders kitabı dağıtıyor yıllardır. Velilerin en ağır yükü olan kitapları öğrenciler, her sene başında masalarında buluyor. Okullardaki diğer hususlarda da öğrencinin maddi durumu müsait değilse okul aile birlikleri buna çözüm buluyorlar.
Yani bu intihar meselesini bambaşka bir mecraya çekip, bu sorumluluğu Kocaeli Valisine, İl Millî Eğitim Müdürlüğüne yıkmak, teraziyi insafsızca tartmaktır. Bu kardeşimiz devletten yardım isteseydi kesinlikle bu yardım yapılırdı.
Özellikle bazı kesimler bu meseleyi "pantolon" meselesi olmaktan çıkarıp "mantolon" meselesi bile yaptılar. Beyler, hanımlar, hepimiz anne ve babayız ve çocuklarımız için yaşıyoruz, ancak gerçekten samimiyetle bir saniye düşününüz lütfen. Evet, ailevi sorumluluklarımızı yerine getirememek çok ağırdır, çok acıdır, hüzün vericidir, yıkıcıdır, kabul. Belki ölümden beter bir hâldir duruma göre. Lakin her şeye rağmen çocuğunuza pantolon alamadığınız için intihar edip o çocuğu bir ömür boyu babasızlığa, yoksunluğa ve ağır bir travmaya düçar bırakır mısınız? Yüreğiniz buna elverir mi?
Bu intihara engel olabilir miydik?
Bu hadisede bir suç varsa eğer hepimizdedir. Vefat eden kardeşimizin nezdinde diğer insanların acısını, sıkıntısını toplum olarak görmediğimiz için hepimiz suçluyuz.
Demek ki etrafımızda olup bitenlere el uzatmıyor, muhtaçlara yardım etmiyor, onları görmezden geliyoruz. Demek ki sadece konuşuyoruz!
Mesela, bu insan işsiz ise ona iş vermeyenler, onun bu hâlini yakından görüp de el vermeyenler utansınlar.
Bu ülkede binlerce işsiz var. Yeni doğmuş bebeğine süt götüremeyen babalar da var, kirasını ödeyemeyen de.  Okula giden çocuğuna harçlık veremeyen de var, akşam eve giderken kendisini kapıda karşılayan çocuğuna çikolata götüremeyen de var. Hâsılı kelam bu insanlar bütün bu ihtiyaçlara cevap veremedikleri için intihar etmiyorlar!
İntihar olayı spesifik bir hadise olup meseleyi psikiyatrlar anlatmalı belki de. Bir insan bir anda intihara karar veremez! Bunun çok öncesi vardır mutlaka. Bugün biz, hepimiz her istediğimizi alıp, çocuğumuzun her dileğini ve ihtiyacını karşılayabiliyor muyuz? Bu devirde işsizlik sorununu hayatında bir kez de olsa yaşamayan var mıdır?
Her gün bu kardeşimizin ismini vererek birtakım haberler yapılıyor yalan yanlış. Geride bıraktığı çocuk ve eşi yaşıyor ve onlar bu haberleri okudukça neler hissedecek? Bundan sonrasını düşünüyor muyuz acaba?
Acılarımızı, hüzünlerimizi ve böylesi durumları bile siyasete karıştırmadan yorumlayamıyoruz artık. Aslı astarı nedir, hakikat nasıldır diye sormadan hemen zanlıyı, faili ilan ediyor ve başlıyoruz linç etmeye.
Biz bu linç kültürünü ne vakit böylesine iyi öğrenmişiz bilmiyorum. İnsanları linç etmeden, incitmeden, kırıp dökmeden, birazcık rikkat, birazcık şefkat, birazcık dikkat, vicdan, merhamet, adalet, hikmet katarak meselelere bakmak, çok mu zordur?
Bir insan bir dünyadır. Her insan biricik ve muhteremdir. İnsanlar yaşarken değer görmek isterler. Koca Yunus’un dediği gibi “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.”
İnsanları öldükten sonra sevmeseniz de olur!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.