Ve RTÜK aranıyor!

A -
A +
Hayat bir yarışma. Kıyasıya bir yarışma. Bilgide, irfanda, ahlakta, merhamette, izan ve marifette yarışmak güzeldir. İnsanı olgunlaştırır, toplumu güzelleştirir, gelecek adına güven ve cesaret verir topluma… Lakin bizler nerede bir sıkıntılı ve toplumu menfi etkileyecek konu var bulup milletin önüne koymada çok mahiriz ne yazık ki!
Zamanla bu yarışma meselesinde ifrat ve tefrit sınırlarını aştık ve hatta öyle çoğaltıp öyle canına okuduk ki en son sofralarımızı açtık bu yarışmalara. İzdivaç yarışması, ev eşyası yarışması, moda adı altında kılık kıyafet yarışması reyting canavarının iştihasını öylesine kabarttı ki yapımcılar en ilgi çeken yarışmayı çabucak buluverdiler! Şimdi de mantar gibi biten yemek yapma yarışması revaçta!
Televizyon kanallarının sırf kadın izleyiciyi çekmek adına yaptığı yemek yarışması programları artık toplum ahlakını, gelenek, örf ve âdetlerimizi tehdit etmeye başladı.
Milletin yemek yapmasına bir şey dediğimiz yok elbette. O programlar ayrı ve hatta kültürün yayılması noktasında faydalı da… Bizim meselemiz ucunda bir miktar para bulanan, yarışmacıların birbirlerinin yemeklerine puan verdikleri sözde yarışmalarla ilgili. Toplumun her kesiminden insanların iştirak ettiği bu yarışmalarda sofralara konan yiyecekler ve yemekler için öyle kavgalar, öyle rezil yorumlar yapılıyor ki insan gerçekten de utanıyor, üzülüyor ve kaygı duyuyor! Vicdansız ve adaletsiz yorumlara girmiyorum bile.
Allah’ın nimetini sofrada evire çevire burun büküp iteleyerek “beğenmedim”, “güzel değil”, “sevmedim”, “kokuyor” kabilinden bir yığın lafla aşağılayan yaşı başı geçkin teyzelere, annelere şaşırmaktan öte acayip üzülüp kahrolduğumu belirtmeliyim. Bu toplumu ayakta tutan bu annelerdi, güzelliği, şükrü, nezaketi, kul hakkını, nimete saygıyı toplum dediğimiz aygıta bu anneler öğretirdi.
Görünmez ve bilinmez bir el, elimizdeki en sağlam kaleye göz dikti sanki ve bu programlarla en kıymetli değerlerimizin canına okuyorlar! Ucundaki üç kuruşluk kıytırık para için sofradaki nimete gözü kapalı saydırıyorlar bu pek muhterem annelerimiz!
Hız kesmeden yozlaşıyoruz!
Bir zamanlar asla tahammül edemeyeceğimiz şeyleri dahi kanıksadık, kabullendik, aykırı ve tuhaf şeyler dikkatimizi bile çekmeyecek kadar normalleşti gözümüzde...
Neden böyle oldu, niçin böyle oldu, kim sebep oldu tartışması çok su kaldırır, o mevzuya girmeyeceğim lakin toplumsal ahlakımız alarm veriyor, yozlaşıyoruz, örf ve âdetlerimizden kopuyor ve uzaklaşıyoruz. Gündem meşgul olduğu için bu mevzular tali kalıyor hâliyle!
 Millî kültürümüz, hiç kimse unutmasın ki en çok kadınlar vasıtasıyla hayat bulur ve tekâmül ederdi! Analarımız bu milletin en sağlam dayanağıdır zira… Merhum Prof. Dr. Erol Güngör Hocanın şu önemli ve hayati tespitleri hâl ve ahvalimizin bir özeti gibidir aslında:
“Türkiye’de bugün hâlâ bağımsız bir kültür şahsiyetinden söz ediliyorsa bunu bizim eski kültürümüzün her türlü hoyratlık karşısında hâlâ direnecek kadar kuvvetli olmasına borçluyuz. Fakat bu direnen kültüre bir hamle gücü kazandırılmazsa daha fazla ayakta kalmasını bekleyemeyiz!
Bir milletin yaşama gücü onun kültüründe çok sağlam dayanakların bulunmasıyla mümkündür.
…Geleneğe yapılan itiraz topluluğun hayatına yönelmiş bir tehlike demektir."
Kültür, örf ve âdetlerimizin bu kabilden programlar vasıtasıyla hoyratça direncinin kırılması meselesi bilmem ki "RTÜK hazretleri"ni ilgilendirmiyor mu? Biz ki yere düşen ekmek parçasını başımıza koyup kenara kaldıran bir medeniyetin çocuklarıyız, biz ki verdiği her nimete her sofra başında ve her dem şükreden bir ümmetin efradıyız….
Peki, bu nimeti aşağılama, itme, kakma meselesinin failleri bunu bilmezler mi? Hadi onlar görmez, bilmezler ya bizler niçin susarız? Niçin?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.