Bir Ozan geçti Samsun’dan...

A -
A +
Bilmem ki nasıl ve nereden başlasam... Ne söylesem, nasıl söylesem, hâl ve ahvalimizi nasıl arz eylesem. Bir taraftan ucu çocukluğumuza değen birbirinden etkili, ok gibi hedefine varan şiirler, yaşanan onca keder, çile ve ıstıraplı yılların ruhumuza sirayet eden hikâyesi ve bir taraftan zamanın ruhu…
Bir Ozan geçti Samsun’dan...
Samsun denince bir tuhaf olurum, mazi yüreğimi ırgalar ansızın ve üniversite yıllarım gelir aklıma. 90’lı yılların başları… Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türkoloji Bölümü öğrencisiyim... Dünya görüşümüz gereği en sık uğradığımız yerlerden birisi Ülkü Ocağı ve sık sık düzenlenen konser programları. Bu programların birinde bir ablamızı tanıştırıyorlar ve o an Ozan Arif’in yengesi, Fikriye Ablamız oluveriyor. Ve kendisinden çok şey öğreniyoruz.
Samsun bizi büyütüyor.
12 Eylül’ü bizim kuşak yaşamadı ancak iliklerimize kadar duyduk ve hissettik o kahreden darbeyi. Ozanların Ozanı büyük Türk Milliyetçisi Ozan Arif’in sesinde yaşadık onca acıyı, kederi… Ve onunla sürgün olduk gurbet ellere. “Sürgün” şiirindeki o "üç gardaş” kimdi, kimlerdi? Çok sonra bildik, öğrendik.
“Üç gardaştık bir zamanlar üç gardaş, 
O toprakta, sen zindanda, ben sürgün.
Aklımıza gelir miydi hiç gardaş? 
O toprakta, sen zindanda, ben sürgün.”
Sonra Emine Işınsu’nun “Sancı” adlı romanında ilk ülkücü şehitlerimiz Süleyman Özmen ve Dursun Önkuzu ile tanışıp bizler de üniversite kapılarında “kahrolsun komünizm” dedik. Merhum Ömer Lütfü Mete’nin kaleminde “Çığlığın Ardı Çığlık” diye yitik bir neslin feryadını duyduk! Bizleri sanat eserleri buluşturmuştu en azından, bunu bildik, böyle tanıştık…
İşte Ozan Arif de Hakk’a yürüdü.
Bir dert ve çile dükkânı idi ve dükkânı kapatıp gitti, ardında kendini seven milyonları bırakarak. Bütün Türk dünyasında, Kerkük’ten Azerbaycan’a kadar gıyabında cenaze namazları kılındı, hayır dualar edildi...
Büyük Ozan’ın cenaze namazını canlı yayınla veren tek bir büyük kanal vardı. Bir vefa abidesi kuruluş olan TGRT Haber, güzel bir tevafuk ki yıllar evvel de Ozan’ın sürgünden dönüşünü canlı olarak yayınlamıştı. O videoyu dileyen internet ortamında bulup izleyebilir. Ozan, sürgün dönüşü ilk olarak Türkiye gazetesini ziyaret etmişti. O ortamda kimler yoktu ki! Merhum Enver Ören Ağabey'imiz, merhum Ahmet Kabaklı Hoca, Servet Kabaklı Ağabey… Her zaman etrafındaki insanlara sevgisiyle, şefkatiyle ve dostluğuyla el uzatan, o güler yüzüyle, içtenliğiyle yaklaşan merhum Enver Ören Ağabey, Ozan Arif’e de el uzatır ve o buluşmada Ozan’a şunları söyler:
“Cenâb-ı Hakk, bir kulundan razı oldu mu, her şey tamamdır. İnşallah hayatının bundan sonraki döneminde de aynı aşk, aynı inanç, aynı şevk, aynı dava ile aynı yolda son nefese kadar…”
Ve zaman aktı, emr-i Hakk vaki oldu…
Çok üzüldük; içimiz sızladı. Bir ozanı bir ozandan fazla kim anlayabilir, kim bilebilir dedik ve Ozan Arif’i bir büyük ozanımıza sorduk. Vefa başka bir haslettir ki herkeste bulunmaz. Cenaze namazı için kalkıp Samsun’a giden vefalı sanatçımız Uğur Işılak, sorumu şöyle cevaplıyor:
“Ozan Arif, yüzlerce yıldır devam eden ozanlık geleneğinin en önemli temsilcisiydi. Tepeden tırnağa ozan, baştan ayağa Anadolu’ydu. 
Yüzlerce ozan tanıdım, binlerce şiir tahlili yaptım, bu kadar keskin söyleyenine rastlamadım işin doğrusu. Ozan’ın mısraları hedefini bulan kurşun gibiydi âdeta. En fazla eleştirildiği yer burasıydı belki de fakat aynı zamanda onu farklı kılan da bu yönüydü. Ozan dediğin adam hürdür, boynunda tasmayla dolaşmaz. Ozan, hür yaşadı ve korkusuzca ifade etti düşündüklerini. İki kelimeyle ifade edecek olursak: Neyse oydu!
Sözleri nokta nokta
Yayıldı dört bucakta
Âdeta her ocakta
Közü vardı Ozan’ın
Hasılı, Ozanlar hürdür!
Yağlı urganı takarsınız belki; ama tasma geçiremezsiniz boyunlarına..."
Ruhu şad olsun.
Allah, Efendimiz'e komşu eylesin.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.