Şöhretli!

A -
A +
-Şörete ve şöretliye meraklıyız birader! Bu sözleri yanındaki akranına söyleyen beyefendi, yetmiş, yetmiş beş yaşlarında ve bir parça da sinirli biriydi sanki. Arkadaşıyla, Hâkime Hanım ve “Behlül’ü” konuşuyorlardı! Yemek yediğimiz mekânda hemen yan masadaki insanlardan bu sözleri duyunca, aklıma şahit olduğum yüzlerce anekdot geldi birden. Şöyle geriye doğru hafızamı yokladığımda hakikaten millet olarak şöhretli kimselere ciddi anlamda sempati duyduğumuz, onlara büyük büyük anlamlar atfettiğimiz ve hatta böyle bir takıntımız olduğu konusunda beyefendiye hak verdim. Hâkime Hanım'ı günlerdir eleştiri yağmuruna tuttuğumuz hususunda pek haksız sayılmasak da hiçbirimizin aklına şu “iğne, çuvaldız” hakikati hiç gelmiyor nedense! Türkân Şoray’ı, Fatma Girik’i, Cüneyt Arkın’ı, Filiz Akın’ı yakından görmek için akla gelmedik yolları deneyen ve bir fotoğraf çektirip salonunun duvarına asan ne dedeler, amcalar hatırlıyorum ben!  Bu hususta yönetici makamlarında bulunan kimselerin karnesi ise hiç iyi değil! Hâkime Hanım, onların yanında pek masum kalır. Kitap fuarlarına biz gariban yazarlar gittiğimizde yüzümüze bakmayan belediye başkanları, valiler, yazar bile olmayan, deneme kabilinde amatörce kitaplar yazmış ünlüleri nasıl da iki dirhem bir çekirdek misali ziyaret edip, fotoğraflar çekip, o sözde kitaplarını imzalatıp bir de bunları paylaştıklarını görmeseydik bari diyorum! İçi bomboş, hiçbir şey anlatmayan nice kitapların sırf bir ünlü kaleme aldı diye milyonlar sattığı, alıcı bulduğu bir ülkede yaşıyoruz her birimiz. Televizyon ekranlarında sırf ünlü diye kendinin yazmadığı kitabı tanıtılan, tarih eğitimi almadan, şöhret olmak için sözde tarihçi olan nice şöhretliyi baş tacı yapan da biziz biz! O kadar şöhret ve şöhretli meraklısıyız ki bazen şöhretli kimsenin kendisi de yetmiyor bize… O şöhretli kimsenin bacısı, dayısı, çocuğu, kızı, yeğeni ve teyzesi bile bu anlamda nasibini alıyor! Onlar da hâliyle VIP oluyorlar! Hatta bu kimseler de bu kıyağa öyle alışıyor ve rahata erişiyorlar ki üç kelimede bir cümlelerinin içine o şöhretli kimsenin adını anarak kendilerine usulünce bir paye edinip genişçe bir alan açıyorlar… Hatta yeri geliyor gündelik sohbetlerde “biliyor musunuz filanca kişi falancanın teyzesinin damadının kardeşi” kabilinden bir yığın şöhretli muhabbeti yapılıyor uzun uzun! Tavşanının suyunun suyu! Hele bu şöhretli kimse bir siyasi ise bulunduğu şehrin ahalisi yandı, bitti, kül oldu demektir. Bu siyasinin şimdi bir an düşününüz bütün hısım akrabalarını… Bu şehirde artık onlardan habersiz kuş uçmaz, kervan geçmez… Onlardan habersiz hiçbir şey olamaz, bütün mevki makamlarda ise öncelik onlarındır! İftarlarda olsun, düğün dernek ve cenaze merasimlerinde olsun, şöhretlilerin ki her zaman anlı şanlıdır! İnsanlar davetli davetsiz akın akın gelirken, garibanların davetlisi bile gelmemek için kırk bahane bulur… Çoğunun cenazesi daha cami avlusunda yüz üstü bırakılır! Hasılı iki gündür bendeniz de dâhil kitleler hâlinde bu genç kızımızı eleştirsek de hâli pürmelalimiz de budur! Bir genç hâkimenin “Behlül” ile resim çekmesi bu anlamda hakikaten yadırganacak bir şey değil. Tek sıkıntı bu resmî cüppe ile çekmiş olması ve paylaşmasıdır. Bu arada bunca olup bitenden bunalan “Behlül” kaçmış mıdır? Sanık olarak girdiği adliyede şöhretinin büyüklüğüne de tanık olmanın dayanılmaz gururunu yaşıyordur herhâlde… Biz de bir daha anlıyoruz ki amcanın dediği gibi “şöret, şöreti” getirir!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.