Bizim Güzin Abla!

A -
A +
Onu uzun yıllar önce tanıdım.
O gün bugündür bağımız hiç kopmadı. Kopamazdı da! Zira benim Güzin Ablam olmuştu. Güzel aile, iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir insan nasıl olunur sorularının cevabı ve membaı gibiydi zira.
45 yılı aşkın süreyle evli olduğu Halil Ağabey'i kaybedince bana şunları söylemişti:
“Bir gün dahi birbirimizi kırmadık, bir gün dahi yüzünü karartmadı, kötü bir lakırdı duymadım kendisinden. Şimdi ben onsuz nasıl yaşayacağım! Onsuz dünya ne kadar ıssız ve ne kadar anlamsız duruyor!”
Kaybettiği eşinin arkasından iki yıl derin bir sessizliğe gömüldü. Bugünün gençlerine örnek olabilecek numune bir çift idiler nitekim. Bunu onlara baktığınızda hemen görürdünüz.
Güzin Abla ile Edremit Altınoluk’ta önceki gün buluştum. Konu, daldan dala dolaştı ve kadına geldi. Kadının, kadın gibi davranması, nezaket, sevgi, şefkat ve muhabbetle ailesine sarılması lazım geldiğini anlattı. Bütün kavgaların, kopuşların, ayrılıkların kaynağında her iki cinsin de kendi fıtratlarının iç sesini duymamak olduğunu söyleyip:
-Kinlenmek ve öfkelenmek evlilikte hiç olmayacak bir şey. Evlilik demek birbirini her yönüyle kabullenmektir aslında. Daha önce ne duyduğumuz ne de işittiğimiz tuhaf şeyler oluyor. Bir erkek karısına kızmayagörsün silaha sarılıyor! Kadın öfkelenmeye görsün ya boşanma davası açıyor ya adamı evden atıyor! Yani açık söylemek gerekirse yirmi otuz yıl evvel biz bu fiilleri çok nadir duyardık. Şimdi bu kabil olaylar çığ gibi büyüdüyse şayet, ortada ters giden bir şeyler var, o hâlde meselenin kökenine inip önce hastalığı teşhis edeceğiz. Erkekleri evden atarak, olmadık cezalar keserek, kadınları boşanma avukatlarına yönlendirerek biz aileyi kurtaramayız!..
Güzin Abla, son yıllarda kadın cinayetlerinin altında sevgi ve muhabbet eksikliğinin yattığının altını çiziyor ve ekliyor: “Erkekler de kadınlar da dış görüntüye, şekle şemaile bakarak eş seçiyorlar, oysa gönül, insanın iç dünyası çok önemlidir. Zarf mı mazruf mu meselesi en hayati sorumuz ve bu soruya insanlar samimiyetle cevap vermelidir. Hasılı bir insan dünyayı çirkin buluyorsa önce kendi kalbini yoklamalı!..”
Güzin Abla konuştukça aklıma yığınla soru geliyor. Düne kadar çelik gibi güçlü bir dokusu varken bu aile nasıl oldu da böyle kanla, bıçakla, silahla anılır oldu? Tuhaf olan ise dünyanın en sağlam ailesi olan Türk Ailesi nasıl oldu da Batılıların reçetesine muhtaç hâle geldi? Peki teşhis ve tedaviyi kim nasıl yapacak? Burada problem sadece erkekte mi? Kadın tümüyle pir ü pak mı? Güzin Abla itiraz ediyor hemen:
-Hayır meseleye insani yönden bakmak durumundayız. Ne kadını ne de erkeği kayıracağız! Biz kültürümüze, kendi bünyemize geri dönüp birbirimizin hak ve hukukunu koruyacağız. Bir erkek evlendiği kadının “Allah’ın kendisine bir emaneti olduğunu” biliyor mu? Çocuklarımıza önce bunu öğreteceğiz! Peki bizim kültürümüzde “emanet” kavramı yeterince içselleştirildi mi? Maalesef. Sonra kadına huzur ve mutluluğun şifrelerini anlatacağız. Bu basının, okulların, kanaat önderlerinin, televizyon dizilerinin, siz romancıların, siyasetçilerin görevi olmalıdır.
Güzin Abla’dan ayrılınca aklıma “emanet” sözcüğü geliyor. Bu kelimenin sırrını kaybetmişiz meğer. Oysa içine dünya sığacak genişlikte bir kelime. Acaba neden en sevdiğimiz insanları Allah’a emanet ederiz? Sahiden bu kelime üzerine uzun uzun hiç düşündük mü?
-Emanete riayet rızık getirir. Hıyanet ise fakirlik getirir! (Hadis-i şerif)
-Yüreğimiz kıymet bilene emanet! (Hazreti Mevlâna)
Biz de diyelim ki; bütün insanlar Allah’a emanet!..
.....
Bütün kıymetli okurlarımızın mübarek Kurban Bayramlarını tebrik ederim...
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.