Düşün aşkın yakasından!

A -
A +
Rivayet bu ya…
Hikâye edilir ki Mısır Fatihi Yavuz Sultan Selim Han, Mısır seferinde iken her sabah odasını temizlemeye giden bir cariye vardır. Yavuz Sultan Selim de heybetli, yakışıklı ama bir o kadar da sert mizaçlı bir adamdır. O cariye gel git derken Yavuz’a âşık olur ancak bunu söyleme cesareti yoktur...
Günün birinde eline bir kâğıt alır ve Yavuz’un uyuduğu yere iliştirir ve "Derdi olan neylesin" diye yazar. Yavuz gece bunu görür ve kızın sözlerinin altına “Hiç korkmasın söylesin” diye cevap verir ve kâğıdı yerine bırakır. Ertesi gün cariye kız gelip tekrar temizliğini yapar ve padişahın yazdığı notu görür. Bu kez "Ya âşıksa neylesin" der. Gece Yavuz kızın sözlerinin altına "Hiç korkmasın söylesin" diye yazar ve gün aydınlanınca kızı çağırtır.
Fakat bu içli, ince duygulu kız o kadar heyecanlanıp korkar ki hassas ve duygusal kalbi Yavuz’u görünce dayanamaz ve oracıkta düşüp ölür...
Bu olay Yavuz’u o kadar etkiler ki uzun zaman etkisinden çıkamaz ve edebiyat tarihine düşen şu ünlü gazeli yazar:
“Merdüm-i dîdeme bilmem ne fusûn etti felek
Eşkimi kıldı füzûn giryemi hûn etti felek
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek."
Koca Fuzuli ise âşıklık sanatında Mecnun’a meydan okuyor ve en büyük âşığın kendisi olduğunu söyleyip diyor ki:
“Men de Mecnun’dan füzun âşıklık istidadı var
Âşık-ı sadık menem, Mecnun’un ancak adı var!”
İşte bizim bildiğimiz aşk buydu… Asil, zarif, ince, samimi, yürekten, karşılıksız, beklentisiz, parasız pulsuz, tam bir teslimiyetti… Gürül gürül akan bir ırmak gibiydi.
Şimdi gelelim asıl mevzuya… Her şey birdenbire oldu sanki… Bir el gizlice harem-i ismetimize uzanıp bütün sosyal dokuyu paramparça etti. Kafamızı hangi yöne çevirsek, hangi mecraya baksak ciddi bir ahlaki yozlaşma ve çürümüşlükle burun burunayız. Mesela ortalıkta ‘aşk’ sözcüğü öyle dolaşıyor ki bütün toplum aşık sanırsınız.
Peki ortada aşk var mı? Maalesef yok.
Bir bakıyorsunuz haberlerde kelli felli bir iş adamı veya ünlü birisi sosyal medya üzerinden veya herhangi bir yerden gördüğü mankenleri, sunucuları dizi oyuncularını beğeni yağmuruna tutmuş!
Niye? Kadın güzelmiş!
Güzelliği tıpkı modifiye araçlar gibi estetik kliniklerinde toplama olan bu kadınlar, özellikle bir sosyal medya mecrası üzerinden bedenlerini teşhir ediyorlar ve gelen geçen de “Ah ne güzelsin yavrum” kabilinden beğeni butonuna basıyor!
Hakikaten anlayamıyorum. Güzellik kavramını da aşk sözcüğünü de rezil perişan ettik. Toplum “aşk” doktoru kesilmiş. Lakin ortada aşk yok! Dün âşık olarak evlenmiş olduğu bir insandan üç gün sonra neden bıkar bu insanlar? Hani üç ay önce âşık olup evlenmişlerdi?
Aşk bir sabır ve beklemek işi değil miydi? Ne oldu?
Maalesef bu ‘aşk’ kelimesi o kadar çok kirlendi o kadar çok aşağılandı ve ayağa düştü ki bu kelimeyi duyunca artık midem bulanıyor. Oysaki aşk, atalarımızın gönül bağında, kültür ve medeniyet ocağımızda asil, soylu, muhterem ve yüce bir kavramdı.
Aşk her işin başı ve sonuydu!
Aşk muhterem bir duygu, muhteşem bir gönül birliğiydi…
Boşanmalar artıyor, sevgisizlik hat safhada, riya diz boyu, ikircikli duygular dağlarca, sözde âşıklar da maşuklar da düzenbaz, gerçek âşıklar ahmak, duygular pejmürde, yuvalar film seti, kalpler harap ve boş!
Ben de diyorum ki;
Aşkın canına okudunuz, sizin anladığınız aşk, gündelik beğeniler, günlük eğlenceler, puslu tercihler, nefis kirlenmesi, duygu enflasyonu, geçici suretler, geçici hisler…  Hasılı bunların hiçbirisi aşk değilken buna aşk demeyin bari!..
Aşk bir milletin mahrem-i esrârıdır...
Düşün aşkın yakasından!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.