Sel gider, kum kalır…

A -
A +
  Atalarımız böyle güzel bir söz söylemişler. Bu söze ilk anlamıyla baktığımızda gerçekte selden sonra geriye kalan acıdır, can ve mal kaybıdır… Tabii afetler korkunçtur. Aniden gelir ve bulunduğu yeri insana yaşanmaz kılarlar. Can ve mal kaybının yanı sıra ülkelere de çok pahalıya mal olurlar.  Yangın da böyledir, sel de böyledir, deprem de böyledir… Bu sözün genişliği bu kadar mıdır peki? Elbette değil. Kâinatta her anın, bir de bir izi vardır hakikat ayinesinde. İnsan başıboş bir varlık değildir. Ancak modernitenin unutturduğu bu hakikati, insan sadece ölüm gerçekliğiyle karşı karşıya kaldığı zaman hatırlıyor. Ölüm de acı da ani felaketler de zaten hep başkaları içindir, "bize bir şey olmaz" fikri, günümüz insanının en büyük çıkmazıdır belki de! Ani gelen bir hastalık, bir insana hayatının en büyük gerçekliğini hatırlatır. “Ey insan kalıcı değilsin!” diyen onlarca hakikat, hemen her gün kulağımıza fısıldanırken neden duymayız? Ruhumuz erbabı neden hakikatleri benliğimizden uzak tutar böyle? İnsan gerçekten de acınası bir varlıktır. Gideceğini bile bile, dört elle sarılır hayata. Öleceğini bile bile hiç ölmeyecekmiş gibi, korkmadan hayata sarılır, ölüm uzaklardaki bir masal gibi gelir kendisine. Her an ölümü düşünmek belki ruh sağlığı için doğru değil ancak hiç düşünmemek de insanı korkunç bir mahluk hâline getiriyor. İnsan bugün gelebildiği en korkunç noktaya gelmiştir!.. İşte yaşadığımız şu hengameye bakınız. Pandemi nedir bilmeyen modernite insanı en sonunda bunu da gördü. Geçmişteki veba, İspanyol gribi, trahom, cüzzam gibi hastalıklar bizim için filmlerde ve kitaplardaki salgınlardı, bize hiç gelmezdi, modern tıp her şeyi hallederdi! Bu büyük yanılgıyı hep birlikte gördük, yaşadık ve yaşıyoruz… Artık içimizde gitgide büyüyen korkularımız birikiyor. Ya daha başka, daha ağır bulaşıcı hastalıklar da çıkarsa? Böyle bir ihtimal var mıdır? Bu son yaşamakta olduğumuz süreçten dolayı böyle bir ihtimali her an akılda tutmamız gerek. İnsanoğlu, dünyanın her bölgesinde aynı aslında. Çabuk unutuyor, hafıza kötü olanı unutmaya meyyal. Kış gelir yazın sıcağını unutur, yaza özlem duyar, kar yağar, selin getirdiği felaketleri unutur, yağmura özlemi depreşir. Bir düşünür, “unutmak, insanın dünya üzerindeki en büyük silahıdır” der. Eskilerin “Hafıza-ı beşer nisyan ile maluldür” sözü vardır bir de. Hatırlamak üzere kurgulanmış insan hafızasının, gerçekte unutmayı tercih etmesi çok ilginçtir aslında.  Ünlü romancı Emil Michel Cioran "Geçmişteki acı ve hüzünlerimizin tümünü içinde barındıran insan hafızası, şayet güncel olsaydı yani her gün güncellenseydi, insan böyle bir yükü taşıyamazdı!” diyor. Demek ki insan hafızası gerçekte “sel gider, kum kalır” hesabını güder gibidir. Düne dair tecrübelerimizi hatırlamaya kalksak artık o gerçek aynı gerçek değildir. Olayı hatırlar zamanı unuturuz, acıyı hatırlar hissi kaybederiz, kişiyi hatırlar, sevgiyi unuturuz kabilinden bir karmaşanın içinde buluruz kendimizi. Unutmak bazen de hafızanın bize sunduğu en büyük hediyedir. Kötülükleri unutmak gibi… Hafızanın bir duygu çöpü olduğunu söyleyen psikologlar, yaşanan her anın geride iz bıraktığını söylerler. Atılan her adım, konuşulan her söz, yapılan her iş, yapılmayan her eylem, yediğimiz içtiğimiz, güldüğümüz her an ve durum, geride, yani ruhumuzda çöplerini bırakır. Bu nedenle güzel ve iyi yaşamalı insanoğlu. Geriye kalacak iz bile olsa bu, güzel şeylerin izi olmalıdır. Hasılı insan olmak zor iş.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.