Protokol Caridir!

A -
A +
3 Mayıs 1944… Türk Milliyetçileri için önemli bir tarihtir.
Yakın siyasi tarihimizde derin izler bırakan önemli bir davanın; “Hüseyin Nihal Atsız ve Sebahattin Ali” davası olarak başlayan daha sonra ısmarlama bir siyasi yönlendirmeyle “Türkçülük ve Turancılık” davasına dönüşen sürecin adıdır. Peki bu tarihî davanın ana mevzuu neydi? Hüseyin Nihal Atsız, dönemin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu’nun Meclis'te “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve öyle kalacağız” şeklindeki konuşmasına binaen mart ve nisan aylarında Orkun dergisinde yazdığı açık mektupta Başbakan Saraçoğlu’na; “Sen böyle diyorsun ama bugün komünistler devlette himaye ve yardım görüp devlet kadrolarına sokuluyor. İşte bunlardan bir tanesi de Sebahattin Ali!” diye seslenir. Bunu fırsat bilen malum odaklar Sebahattin Ali’ye mahkemeye gitmesi talimatını verirler. 3 Mayıs günü Ankara’da “Hüseyin Nihal Atsız ve Sebahattin Ali” davasının görüleceğini haber alan Atsız’ın yakın arkadaşları dava öncesi Ankara’da bir nümayiş düzenleme kararı alırlar. Ancak halk da bu davadan bağımsız olarak birçok sıkıntısı nedeniyle nümayişe katılınca polis bunu İnönü ve hükûmete karşı bir eylem olarak algılar.  İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesinde “Hükûmete karşı gizli örgüt kurmak, düzen düşmanlığı, ırkçılık ve Turancılık” yapmakla suçlanan Hüseyin Nihal Atsız tutuklanır ve ardından evinde arama yapılır. Şair Orhan Şaik Gökyay, Hüseyin Nihal Atsız’ın Edebiyat Fakültesinden arkadaşıdır ve sık sık mektuplaşırlar. İşte bu arama sırasında Hüseyin Nihal Atsız ile Orhan Şaik Gökyay’ın birbirlerine yazdıkları mektuplarına el konur. Her iki dostun bütün mektuplarının altında “Protokol Caridir!” yazılıdır. Peki “Protokol Caridir!” ne demektir? Mektup hükümleri gereğince bir taraftan diğer tarafa, o taraftan bu tarafa selam edilir anlamında bir özet cümledir aslında. Ancak bu ifade öyle yanlış anlaşılır öyle ilginç bir tarafa çekilir ki gerçekten bu tarihî bir skandala sebep olur. Nitekim İsmet Paşa 19 Mayıs nutkunda şu ifadeleri kullanır: “Bunların gizli cemiyetleri ve aralarında protokollerin olduğu anlaşılmıştır!” İsmet İnönü, bu konuşma ile yargıyı yönlendirmiş ve bu meselenin iyice abartılmasına neden olmuştur. Bu konuşmanın akabinde 3 Mayıs davasının boyutu değişmiş, ilgili mektuplarda kimin adı geçtiyse birer birer tutuklanıp tabutluklara atılmışlardır. Bu meselenin “Türkçülük ve Turancılık” davası olarak köpürtülmesinde dönemin Komünist Sovyetler Birliğinin telkinlerinin de rolü büyüktür zira bütün Türk illerini işgal eden Stalin, Türkiye’de “Esir Türkler” meselesini gündeme getiren bu aydınların kendisi için bir tehlike olduğunun farkında ve bilincindedir. Ve ne yazık ki dönemin hükûmeti de bu tuzağa düşmüş, devrin önemli Türk milliyetçilerini zindanlarda çürütmüştür. O dönemde tutuklananlar arasında bulanan Fehiman Tokluoğlu Ankara Türk Ocağı Şubesinde bu dava ile ilgili şu anekdotları anlatacaktır: “O zaman Tophane'deki askerî cezaevindeyiz. Gazete okumak serbest. Karar verilmeye 10-15 gün kala Rusların Kars ve Ardahan'ı istediği haberi tüm gazetelerde sürmanşet. Ayrıca bir de Boğazlar'da üs istedi. Bu haberler gündeme bomba gibi düştü. O zaman da bu davanın önemi kalmadı. Dava komünizm tehlikesinden dolayı başlamıştı.…..Bence İsmet Paşa'nın yanılgısı 19 Mayıs nutkunda Turancılık davasının lüzumundan fazla şiddetle üstüne vardı. Ama sonunda ne oldu? Biz Stalin Rusya’sının yüzünden içeri atıldık. Rusya, 'Boğazlardan üs, Kars ve Ardahan'ı istedi' diye bizim dava kendiliğinden fiyaskoyla sonuçlandı." Hasılı bu davada zulüm görenlere “Protokol Caridir!”…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.