Keçileri kaçırınca!..

A -
A +
Ormanlarımız yanıyor…
Aslında birkaç senedir gittikçe artan bir durum bu. Eş zamanlı olarak ateşe verilen ormanlarımız yanarken elimizden hiçbir şeyin gelmiyor oluşu yüreğimizi de yakıyor. Bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde tabiat varlıklarımız yok ediliyor.
Sularımız azalıyor, yeşilimiz azalıyor, göllerimiz kuruyor…
 
Nüfusumuz hızla artarken bu tabiat unsurları da azalıyor ne yazık ki. Ufuktaki manzara ürkütücü ve endişe verici. En can yakıcı olanı da toplum hazcı bir toplum olmaya evriliyor ve gerçek umursanmıyor.  
Birkaç gündür ailemle birlikte tatil yapıyorum.
Balıkesir’in Edremit ilçesindeki Güre beldesi uzun yıllardır benim için biricik bir tatil beldesi idi zira zeytin bahçelerinin o muhteşem görselini her sabah seyretmek, Kaz Dağlarındaki kekiklerin kokusunu bölgede sürekli esen tatlı meltemin sürükleyip getirmesi, daha az kalabalık oluşu, temiz ve güzel havası yeterliydi benim için...
 
Bu kez gittiğimde bir şeyin farkına vardım. Her gittiğimde azalan zeytin bahçeleri iyiden iyiye yerleşim alanlarına dönüşmüştü. Yazlıklar, siteler ve büyük büyük oteller… Altyapı aynı dururken bu belde her sene daha da büyüyordu. Bu coğrafyada nüfus altyapının taşıyamayacağı bir noktaya gelmişti. Ve bu sene maalesef o tatlı rüzgâr bana kekik kokusu getirmedi, sadece kanalizasyon kokuları duydum her yerden!
 
Binbir umutla kız kardeşimin yanına daha güneye Milas yakınlarına gittim bu kez. Bölgenin en eski ve tek sitesi olan bu yerleşim yeri gözden ırak kalmıştı.  Uzun yıllar civar bölge bakir kalmayı başarsa da bu kez oranın da olumsuzluklardan nasibini aldığını gördüm.
Sitenin hemen dibinde bir akvaryumu andıran koyun etrafını saran ormanlık alan tuhaf bir biçimde talan ediliyor, içine izinsiz kamplar kuruluyor, ateş yakılıyor ve altyapı olmadığı hâlde orman ne yazık ki hela olarak kullanılıyordu.
Ormanın içinde vatandaşlar tarafından ağaçlar kesile kesile yol yapılmış, insanlar sağdan soldan olup oluk buraya akıyordu artık. O bir akvaryumu andıran yemyeşil koyun etrafında artık iğrenç peçeteler uçuşuyordu.
 
Oysa burası çok değil, birkaç yıl önce bakir, gözden ırak, ışıl ışıl bir yerdi. Kalabalıklar orayı da keşfetmiş, orası da kirlilikten nasibini almış, orası da kokuyordu artık...
Kız kardeşim, "işimi gücümü bıraktım kampta ateş yakanları belediyeye ve jandarmaya ihbar etmekle zamanım geçiyor. İlgili Belediye o bölgeyi 'Halk Plajı' yaptık" dedi! Oysa “Halk Plajı” olması için önce altyapının hazırlanması gerekmez mi? Ormanlık alan tuvalet mi? diye soruyor!
Ormanlarımız sadece yanmıyor, bir de bilinçli bir şekilde kirletiliyor.
Neredeyse emin olduğum bir şey var ki o da bu ülkede huzur bulacağınız bir nokta kalmadığı gerçeğidir ne yazık ki! Ömründe tek bir ağaç dikmeyen kalabalıklar hoyratça ormanı talan ediyor, yakıyor, su kaynaklarını bilinçsizce tüketiyor, çevreyi hoyratça kirletiyor ve dünyayı yaşanmaz kılıyor.
Gece yattığım odanın penceresinden tuhaf hırıltılar içeri sızıyor. Site duvarının hemen arkasındaki zeytinlikte yaban domuzları sürüyle bir şeyler yiyorlar. Az sonra fark ediyorum ki sitede oturan kadının birisi bu noktada çaktırmadan domuz besliyor ve beslerken de sık sık “hadi annem, hadi annem yiyin” diyor!  Her gece burada kendilerine yiyecek atılan domuzlar bu noktayı mesken tutmuşlar, sürüyle geliyorlar.
Ertesi gün bu ilginç kadının aynı noktaya otlamaya gelen bembeyaz keçi sürülerini kovmaya çalıştığını görünce afallıyorum açıkçası. Bu kadın kedileri de kovalıyordu sabahleyin! Hayatımda hiç olmadığı kadar şaşırıyorum. Anlıyorum ki insanoğlu, keçileri kaçırınca domuzlara bile “hadi annem hadi!" diyebiliyormuş!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.