Nimetin bedeli

A -
A +
“Türk halkının ana problemi enflasyon oldu. Fiyatların sürekli artışı maaşları eritiyor. Rakamlar yükseldikçe insanlar huzursuz oluyor. Hesap kitap şaşıyor” deniyor. Büyük şehirlerde harcama kalemleri çoğalıyor. Yaşam pahalı hâle geliyor. Her şeyin bir bedeli var. Ekim ayında TÜFE 11.90'la 10 yılın zirvesine çıktı. Peki sadece yiyecek-içecekte mi artış var? Hayır! Gıda ve enerji hariç çekirdek enflasyon da 11.82 ile 2004 yılından bu yana en yüksek seviyesine çıkmış durumda. Peki buna üzülelim mi sevinelim mi? Bakın ayda 3 bin TL ile de geçinirsiniz. 5 bin, ya da 10 bin TL ile de.. Bu tamamen sizin elinizde.. Lüks tüketim yapmazsanız, ayın sonunu getirirsiniz. Tabii burada göz görünce gönül katlanmıyor.  Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma bakın. Hızlı büyüme potasına girmiş bir ülke.. Ticaret doludizgin yoluna devam ediyor. Gelinen bu tablo kesinlikle bir ekonomik kriz değil..  Yüksek enflasyon ve yüksek büyüme ile yaşamak zorundayız. Bu durumu normale çevirmek yani düşük enflasyonla yüksek büyüme konumuna geçmek o kadar kolay değil. Bunun nedeni enflasyonla mücadelede izlenecek politikayla büyümeyi yükseltmek için uygulanacak ekonomi politikasının birbiriyle çelişkili sonuçlar doğurmamasını sağlamak lazım.. Enflasyonla mücadelede uygulanacak maliye politikası, harcamaların kısılmasını, teşviklerin ve desteklerin azaltılmasını, vergilerin artırılmasını gerektirir. Buna karşılık büyümeyi yükseltmeye yönelik bir maliye politikası uygulaması bunların tam tersinin yapılmasına dayanır... Ekonomi politikasında bu çelişkileri gidermek için bir tercih yapmak gerekiyor. Ya hızlı büyüme potasında kalarak, yüksek enflasyonla yaşamayı göze almalıyız, ya da düşük büyüme hızıyla enflasyonu aşağı çekmeliyiz. İkinci alternatifi unutun. Önümüzde 3 büyük seçim dönemi var. Böyle bir ortamda hiçbir hükûmet büyüme hızını düşürerek ekonomiyi kilitlemeyi tercih etmez. Bu yüzden Türkiye, bugün enflasyonu düşürmekten çok büyümeyi yukarı yönlendirmeye odaklı bir ekonomi politikası izliyor. Bütçe açığı ile cari açık yüksek kaldığı sürece hem faizler hem fiyat artışları zirvede kalacak. Unutmayın devletin borçlanmaya ihtiyacı var. Ekonominin çarkının dönmesi için yatırımcının ve üreticinin kredi kullanma zorunluluğu var. Faiz paranın fiyatıdır. Nasıl ki her malın bir fiyatı var, paranın da fiyatı var. Kimse kimseye bedavadan para kullandırmaz. Tasarruf, ertelenmiş tüketimdir. İnsanlar alın teri ile kazandıkları parayı neden tüketmezler de biriktirirler? Geleceklerini güvenceye almak için. Yani gelecekte yapılacak büyük bir harcama için biriktirirler. Faiz ve kâr payı almak için biriktirirler. Parasını biriktirenler için en önemli 2 endişe vardır. Paranın değerinin yani satın alma gücünün azalması. Veya paranın getirisinin enflasyonun gerisinde kalması.. İşte bireysel yatırımcı kendini bu zarardan korumak için bankalarda 160 milyar dolar tutuyor. Yani denize düşüyor, yılana sarılıyor!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.