Olur şey değil!

A -
A +
Dünyada çok nadir ülkelere nasip olan bir güce sahibiz. Tepeden tırnağa tarım ülkesiyiz. Dört mevsimin hâkim olduğu iklim kuşağındayız. Bereketli topraklarımız, zengin akarsu kaynaklarımız var. Güneş ışıl ışıl parlıyor. Ama ürün yetiştiremiyoruz. Çiftçimiz eğitimsiz, makine kullanımı yetersiz, sulama bilinçsiz. Rahatlıkla yetiştireceğimiz ürünleri ithal ediyoruz. Yılda 60 bin ton hububat alıyor, karşılığında 15 milyar dolar veriyoruz. Üretmiyoruz. Zira çiftçi son derece tembel yılda bir defa ürün ya ekiyor, ya ekmiyor. Bütün bir yılı kahve köşelerinde geçiriyor. Ya da yok pahasına toprağını satıp şehre göç ediyor. Almanya, İtalya, Hollanda, İngiltere sanayi devrimini başarıyla yürütüyor, ama aynı zamanda tarımı asla ihmal etmiyor. Toprağı yılda bir değil, iki değil, üç değil, tam dört defa ekiyor. Bilinçli üretim yapıyor. Güneş panelleriyle elde ettiği enerjiyle tarlalarını suluyor. Dünyadaki 27 buğday türünden 20’si Türkiye’de var biliyor musunuz.. Ama Rusya, Meksika ve Litvanya’dan yılda 11 bin ton buğday ithal ediyor, 12 milyar dolar ödüyoruz. Olur şey değil! Girdi maliyetlerinin yüksekliği çiftçiyi yıldırıyor, diyorlar. Doğru.. Tohum, gübre, tarım ilacı, mazot ve yem ithalata bağımlı. Siz toprağı yılda bir defa ekerseniz, yüksek maliyet altında ezilirsiniz. Günümüzde tarımsal üretim faaliyeti yapılan 25 milyon hektar arazinin sadece 8 milyon hektarı yani %33'ü sulanabiliyor. Başka bir ifadeyle, tarımsal üretim doğrudan yağışlara bağlı. 2003-2016 arasındaki dönemde ancak 700 bin hektar alanın sulamaya açılabildiğini görüyoruz. Nüfus artıyor, ama üretim düşüyor. Aradaki farkı ithalatla kapatıyoruz. Al sana cari açık!
2003-2016 yılları arasında toplam gıda maddeleri ve tarımsal ham maddeler için 170 milyar dolarlık ithalat yapıldı. Türkiye, yağlı tohum ve bitkisel yağlar açısından büyük ölçüde dışarıya bağımlı bir ülke hâline geldi. Petrolden sonra en fazla döviz, yağlı tohumlara ödeniyor. 14 yılda Türkiye yağlı tohum ve türevleri ithalatına 36 milyar dolar ödedi. Ham yağlar için 16, küspeler için 5 milyar dolar verdik.. Söz konusu dönemde, ithal edilen  63 milyon ton hububat için 17,5 milyar dolar harcandı.. Hububat ithalatının 41 milyon tonu buğday, 12 milyon tonu mısır, 4,5 milyon tonu pirinç ve çeltik.
Bitmedi 10 milyon ton pamuğa 17 milyar dolar ödedik... İşin en acı tarafı ne biliyor musunuz: 2002 yılında 1,4 milyon hektar olan bakliyat ekim alanları 2016 yılında 715 bin hektara düştü. Et ithal ederek halkın derdine derman olmaya çalışıyoruz. Güzel, ama Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyoruz. Enerjide dışa bağlılığı anladık. Bizde petrol çıkmıyor. Peki ya tarım ürünü.. Bu kadar verimli topraklar yıllarca boş tutuluyor, eloğluna muhtaç yaşıyoruz. Kendi yetiştireceğimiz ürünlere kamyon dolusu döviz verirsek enflasyon tabii ki rekor kırar. 
Sonuç olarak ithalatı değil, üretimi hedefleyen, emekten yana, küçük ve orta ölçekli çiftçileri destekleyen tarım politikaları uygulanmalı. Eğitimli üreticiler hızla yetiştirilmeli. Tarım sektörüne büyük teşvik verilerek cazip hâle getirilmelidir. Biz tükettiğimizin en az 3 katı üretim yapacak potansiyele sahibiz. Yeter ki, birlik olalım.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.