Sezgin'den Tulun'a!..

A -
A +

Bülent Tulun çok konuşuyor, TV kameralarına çok meraklı gibi konuşuyor, eskilerin "ishâl- i kelâm" dedikleri hastalığa "gönüllü olarak yakalanmış" gibi konuşuyor; konuştuklarının "danışmanı olduğu" Başkan Ünal Aysal'ı bile "rahatsız etmeye başlayacağından habersizmiş gibi" konuşuyor; sanki "yönetim kurulu kararı" ile "Galatasaray'ın futbolunun tek yetkilisi olmuş" gibi konuşuyor ve Başkan'ının "Futboldan bir kişi değil, hepimiz sorumlu olacağız" sözünü ve vaadini unutmuş gibi konuşuyor; Fatih Terim'i ve Galatasaraylı futbolcuları "fena hâlde rahatsız edecekmişçesine" konuşuyor; konuşuyor da, konuşuyor!.. Başkan Ünal Aysal, danışmanına "Biraz yavaş ol ve öne çıkma" demeli; zira "Başkan'ın danışmanı" demek, "onun ağzından çıkanın Başkan'a yapışması" demek, bilmem ki, Bülent Tulun'un söylediklerinin hepsi, "Başkan'ın düşünceleri" mi?.. "Böyle devam ederse", Galatasaray Futbolu'nda ve Florya'da "Adnan Sezgin antipatisine benzer" bir "Bülent Tulun antipatisi" hemen doğacak ve "bu tablo" Galatasaray'ı da, Başkan Aysal'ı da çok zor durumda bırakacaktır!.. Mesela ben "böyle giderse", pekâlâ "şöyle" yazabilirim; "Hiç olmazsa Adnan Sezgin az konuşurdu!.." Danışman, "danışılan adam" demektir, "konuşan ve konuşturulan adam" değil!.. "Dost acı söyler"; bu ata sözü, doğrudan Galatasaray Başkanı'na ithaf olunur!.. Bir çift sözüm de, Bülent Tulun'a; Tulun'un "Türkçe ağızlarında" birçok anlamı var; bunların içinde "çene kemikleri" de var "arka taraf" da, bence, danışmanların "çene kemikleri fazla çalışmamalı" ve danışman çokça "arka tarafta durmalı"; bilmem yanlış mı düşünüyorum?.. Sporların anasını, üvey evlat yaptık!.. Tarih boyu "sporların anasıdır", atletizm!.. Ama Türkiye'de spor basınının "üvey evlâdıdır" atletizm!.. Enka Spor Kulübü'nün "mail attığı" basın bülteni olmasa, neredeyse "son günlerde olan bitenden" haberim bile olmayacaktı!.. Enka'nın "Kadınlar Takımı", Avrupa Kulüpler Şampiyonası'nda "ikinci olurken", Erkekler Takımı da, "Avrupa Kulüpler Şampiyonası B Grubu'nda" 4 Türkiye rekoru kırarak birinciliği almış ve "A" Grubu'na yükselmiş!.. Kısa bir süre önce "gencecik" Fatih Avan'ın ciritte "80 metrenin üzerine çıkması" ile heyecanlanan "atletizm" gönlümüzü, bu defa İzzet Safer, "200 metrede ilk defa 21 saniyenin altına (20.96) inen" Türk atleti olarak dolduruvermiş; dahası 100 metrede de 10.37 ile Türkiye rekoru kırarak!.. Aynı yarışmalarda Serdar Tamaç'ın 46.55 ile 400 metre ve de Ali Ekber Kayaş - Halit Kılıç - Tuncay Örs - Serdar Tamaç'tan kurulu ekibinin 3.08.06 ile 4x400 Türkiye rekorlarını kırmaları, Enka'nın Türk atletizmine "neler hediye ettiğini" çok iyi ortaya koyuyor; keşke yaşayabilseydi de, Cüneyt Koryürek ağabey bugünleri ve bu rekorları görebilseydi!.. Erkeklerin bu başarılarına, Sema Apak - Birsen Engin - Merve Aydın - Meliz Redif ekibinin de 4x400 kadınlar Türkiye rekorunu 3.33.11 ile yenilediğini de eklersek, Türk Atletizmi'ndeki kalp atışlarının hızlandığını görmememiz mümkün mü?.. Peki ama, nerede "spor basınımız"; nerede "teşvik", nerede "atletizme verilmesi gereken" değerin örnekleri, nerede "rekorlar ile ilgili" yorumlar, analizler?.. Türk "Spor(!)" Basını, "sporların anası" konusunda bile "bu kadar ilgisiz ve bilgisiz" davranırsa, ona nasıl "Spor Basını" diyebiliriz?.. Bir bilen varsa, bana anlatsa da, anlayabilsem!.. Terim'in yardımcıları!.. Fatih Terim'in "Galatasaray futbol takımının başına geçmesi" konusundaki görüşlerimi okuyucularım çok iyi bilirler; "Ondan başkası olmaz, olmamalı" dediğimi de!.. Geçen yıl, sevgili kardeşim Hıncal Uluç'un da olduğu Bodrum'daki üçlü sohbetimizde "İçerde ya da dışarda bir büyük kulübün takımını çalıştırmak için plânlarım, projelerim ve de ekibim hazır" demişti, Fatih Hoca!.. "Hazır" olan plân ve projelerinin neler olduğunu ve nasıl uygulamaya koyacağını yaşayıp göreceğiz; ama "ekibi" konusundaki "hazır" sözünün, bugüne yansıması, beni ve daha da önemlisi "aldığım maillere bakılırsa" Galatasaray taraftarlarının hiç olmazsa bir bölümünü hayal kırıklığına uğrattı!.. Biri "saha içindeki agresifliği ve disiplinsizliği", diğeri "teknik adamlığında ve özel hayatındaki dalgalanmalar" ile öne çıkmış "yardımcılar" ile Terim'in Florya'da "nasıl bir yeniden yapılanma gerçekleştireceği" çok merak ediliyor; işin doğrusu, ben de ediyorum; işe, "şapkadan tavşan çıkarmaca" ile mi başlıyoruz, yoksa "herkesi tatmin edecek" bir "ikinci adamı" yanına alacak mı, Fatih Hoca?.. Güzel Gece'nin, acı gerçeği!.. Türkiye Spor Yazarları Derneği İstanbul Şubesi yönetimini, başta başkan sevgili Naci Arkan olmak üzere kutluyorum; düzenlediği "Ustalara saygı" gecesi için ve de "böyle bir gece ile" mesleğimizin ustaları Ali Gümüş, Atilla Gökçe, Cem Atabeyoğlu, Coşkun Özarı, Doğan Koloğlu, Düşvar İyiiş, Erdoğan Arıpınar, Ergun Hiçyılmaz, Eyüp Karadayı, Güven Taner, Halit Kıvanç, Hayati Telgeren, Hıncal Uluç, İsmet Tongo, Kahraman Bapçum, Necmi Tanyolaç, Necati Karakaya, Necati Bilgiç, Nurhan Aydın, Nezih Alkış, Orhan Ayhan, Talay Erker, Togay Bayatlı, Şansal Büyüka ve Yılmaz Canel'i "plâket vererek" ödüllendirdiği için!.. Sporumuzun ve spor basınımızın bu "anıt adamları" nerede ise sporumuzun son 60 yılının canlı şahitleri ve yazıcıları; dile kolay!.. "İnsanlar yaşarken de anılmalı"; işte Arkan ve arkadaşlarını "bunu yaptılar"; ne kadar teşekkür etsek azdır!.. Ne var ki, bu "çok anlamlı" toplantıda, çok "acı" bir gerçek de ortaya çıktı; TSYD'nin ne Genel Başkanı, ne Genel Başkan yardımcıları vardı orada, sadece "genel sekreter" Ahmet Çakır gelmişti, o kadar!.. TSYD Genel Merkez yönetiminin, aralarında "derneğimizin kurucularının da olduğu" ustalarımıza "ne kadar değer verdiği" böylece ortaya çıktı!..Eh, bizzat başkanımız ve genel merkez yöneticilerimiz, "Ustalarımıza böyle yaparsa", elin oğlu bizlere, hepimize neler yapmaz?.. Elbette, "böyle bir yönetimin", mesela açık açık "Spor basınını kendimize göre dizayn edeceğiz, istemediklerimiz tasfiye edilecek" anlamına gelen sözleri yüzünden Aziz Yıldırım'a "tık" diyememesine şaşmamak gerek!.. Biz "kendimize" ve "değerlerimize, ustalarımıza, kurucularımıza sahip çıkıp saygı göstermezsek", hem de "meslek kuruluşumuzun en üst yönetimi böyle yaparsa", neden kızıyoruz Aziz Yıldırım'lara ve benzerlerine; biz "bu sözleri ve tavırları" hak etmiş olmuyor muyuz; bu zihniyetteki yönetimlerle?..Koca spor medyamızda "kaç tane" adam çıktı, Yıldırım'ın bu "sözlerini" ona iade eden ve de "Sen kimsin ve ne haddine spor medyasını dizayn etmek" diyebilen?.. Ölmüşüz de, ağlayanımız yok; merak ediyorum; "derneğimizi yönetenler" hiç mi Tüzüğümüzü açıp, "Amaçlar ve görevler" bölümlerini okumuyorlar?.. Sahi, bu arkadaşların TSYD'nin başında ne işleri var, acaba?.. 21 yılın utancı!.. Hey gidi hey!... Basketbolda "yenilmez armada" olmuş Galatasaray "21 yıldır final oynayamamış"; sarı-kırmızılı kulüp, camia ve de "21 yıldır iş başına gelen" başkanlar ve yönetimler adına "yüz kızartıcı " bir acı gerçek!.. Son final ve şampiyonluk Alp Yalman döneminde, sonrasında Faruk Süren - Mehmet Cansun - Özhan Canaydın - Adnan Polat dönemlerinde "sıfıra sıfır, elde var sıfır!.." Üstelik "basketboldan gelen" Faruk Süren ve Özhan Canaydın gibi başkanlara rağmen!.. "Bu" başkanların, "sportif" olarak Galatasaray'ı "ne hâle düşürdüklerinin", bundan daha iyi kanıtı olabilir mi?.. Beni "asıl şaşırtan", bu başkanların bazılarının "efsane" diye anılmaları, bazılarının da hâlâ "savunulur" olması!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.