"Futbol topsuz" günlerin keyfi!..
Oh be, dünya varmış; hem de ne dünya! Spor sayfalarına bakıyorum; basketbol!.. TV ekranlarına bakıyorum; basketbol!.. Yorumlara, yorumculara bakıyorum; basketbolun içinde olanlar, basketbol yazanlar, basketbol konuşanlar!.. Sevgili Kemal Belgin'in bile "basketbol yorumlarının tadı" bir başka!.. "Keşke" diyorum kendi kendime; "Yılın iki ayında futbol olsa da, 10 ayında olmasa!.." Basketbolun heyecanı başka, coşkusu başka, kalitesi başka, tekniği başka, "oyuncusundan, yöneticisine, yorumcusundan, seyircisine kadar" her şeyi "futbola göre" başka, bambaşka!.. Ve daha da "gerçekçi" bir tespit: Fenerbahçe-Galatasaray arasındaki final serisinin 5'inci maçını İzmir'in Pasaport'undaki bir çay ve nargile bahçesinde seyrettim; maçı ekrana yansıtan TV'lerin önündeki kalabalıklar, futbol sezonunun sonundaki maçların bulduğu kalabalıklardan "daha kalabalık" gibiydi; coşkusu da, heyecanı da, "seyir" keyfi ve kalitesi de öyle, tıpkı en büyük salonlarımızı "tıklım tıklım dolduran" basketbol seyircisi gibi!.. "Spor okumak" ve de "spor dinlemek" isteyen bir spor insanı olarak doya doya yazmak istiyorum: Gazetelerde "futbol yok", sayfalar, manşetler basketbolla süslenmiş. Yorumların sayısı sayfalarda, ekranlarda "nazar boncuğu gibi" durmuyor; kimseler kırılmasın, darılmasın, futbolun "hep aynı şeyleri yazan ve söyleyen" ve de doğal olarak "bıktıran" yazıları, imzaları, yüzleri yerine, "her bakımdan futboldakilerden çok farklı yorumlar" ile sahne alan basketbol yazarları, söylerleri; ne güzel!.. Değişik sporlar, üslûplar, imzalar, yazarlar, söylerler insana nasıl da "keyif verici ve cazip" geliyor!.. "Futbol da futbol" diye koşturan, etiketleri "spor" olan sayfaları ve ekranları sadece "futbola tahsis eden", dahası "spor haberleri" deyip de boş yer ve zaman kalınca "Ataryemez futbol takımının transferini bile veren" ama mesela "Fatih Avan'ın ciritte inanılmaz Türkiye rekorları çıkardığı yarışlardan üç satırlık bir haberi ve görüntüyü ekrana getirmeyen, bir resmi sayfasına koymayan" gazetelere ve TV'lere ne demek gerek bilemiyorum. Sevgili ve değerli meslektaşım Gürkan Ertaç'tan "katılmak zorunda olduğum" bir toplantı sırasında gelen telefonda anlattığı "şu manzarayı" tüylerim diken diken dinledim: "Milletin parası ile 'gazetecilik-habercilik yapan' TRT'nin 3'üncü kanalında Uluslararası Cezmi Or Atletizm Yarışmaları naklen veriliyormuş. TRT Ekibi, 3 Haziran'da Letonya Riga yarışmalarında ciritte Türkiye Rekoru'nu 'ilk defa 80 metrenin üzerine çıkan Türk atleti' olarak 84.69 metreye taşıyan Fatih Avan'ın 'Oyunlar rekoru kırdığı' yarışmayı, genç rekortmenimiz 'ancak' 80 metreyi aştığı ve 82.48 metre ile rekoru kırdığı ilk iki atışından sonra fark edebilmişler. Türkiye sınırları içinde bir Türk atletinin 'ilk defa' 80 metreyi aştığı bu atışları banda bile alamadıkları için, 'İşte size üçüncü atlayışını izlettiriyoruz' diye kamerayı 'nihayet' cirit parkuruna çevirmişler ama genç rekortmenimizin '80 metreyi geçemeyeceğini anladığı için bilerek yasak çizgiye basıp faul yaptığı' atışı yüzünden komik duruma düşmüşler. Böylece, 'Atlama' yarışmalarına bile 'Atma' diyen anlatıcılarıyla, 'futbol dışındaki' sporları 'ne kadar ciddiye aldıklarını' da göstermişler." Yarın ve öbür gün İzmir'de Atatürk Stadı'nda tam bir "Atletizm Şöleni" var; "ünlü atletleri" ve rekortmenleri ile Türkiye dahil 12 ülkenin milli takımları, ülkelerini Avrupa 1'inci Ligi'nden Avrupa Süper Ligi'ne çıkarmak için yarışacaklar; ilk üçe giren Süper Lig'e çıkacak!.. Bu yarışmalar ile ilgili bilgi almak için Türkiye Atletizm Federasyonu'nun Resmi İnternet Sitesi'ne girdim; keşke girmez olsaydım!.. Herhalde Uganda ya da Papua Yeni Gine federasyonlarının siteleri, bizimkinden "hem teknoloji, hem düzenleme ve hem de içindeki bilgiler ve bölümler bakımından" çok daha ileridir; o kadar ilkel ve utanç verici ki, "Bu çağda böyle site düşman başına" demeniz gerek ama diyemezsiniz; zira sporda "düşmanlık" olmaz. Öyleyse diyeceğim "sadece" şu ki; "Yazıklar olsun!.."