Sahadan sonra ekrandaki ayrımcılık!..

A -
A +
 
Bakınız, daha birkaç gece önce, hem de “Hipokrat Yemini ederek” asıl mesleği olan doktorluğa başlamış bir “spor yorumcusu arkadaşımızın yüzbinlerin izlediği bir TV ekranında yaptığı “ayrımcılık” pervasızlığına!..
 
------
 
Spor yazmaya başladığım 1955 / 56 yıllarında “İzmir takımları Ankara’ya deplasmana geldiklerinde”, tribünlerden “Gâvur İzmir” sloganları atılırdı ve bu sloganlara hem üzülür, hem öfkelenirdim.
Millî Mücadele’yi “Yunan’a İzmir’de ilk kurşunu atarak başlatan” Hasan Tahsin’i okuyup gelen bir TC genci olarak…
Çok daha sonraları, bu defa “İzmir’e deplasmana gelen bazı Güney Anadolu takımlarına tribünlerden atılan” çok ağır ve “kabul edilemez” bazı sloganlardan etkilenerek, tribünlerden elini ayağını çeken bir “spor yazıcısı” olarak da tepkimi, öfkemi, üzüntümü ortaya koyan yazılarım arşivlerde duruyor…
Sonra, Başakşehir’in, Paris’te yaşadığı “hem de saha içinde ‘söylenecek böyle sözleri en ağır şekilde cezalandırmaları gereken hakemlerden gelen ayrımcılık faciasını” TV ekranlarından izlerken, gazetelerimizde okurken, için “cızzz etti” gene…
İnsanlık adına, “spor suçlarının en ağırı hâline getirilmiş olan ‘ayrımcılık’ ne yazık ki, kökü bir türlü kazınamayan” bir virüs olarak hem de “bu virüsün doktorları olması gereken” hakemler tarafından spora enjekte edilebiliyorsa, bilmem ki “söylenecek söz” kaldı mı, sözlüklerimizde!..
“Etnik ayrımcılık, inanç ayrımcılığı, cinsel ayrımcılık” eğer “insanın ‘insan olduğu’ zamanlardan bu günlere kadar sürüyor ve sürdürülebiliyorsa”, öncelikle yer yüzünde yaşayan 8,5 milyar insanı yöneten siyasetçilerin, yöneticilerin, yetkili ve ilgililerin, insanları aydınlatacak, yönetenlere gidecekleri yolu gösterecek olan yazar ve çizerlerin, kısacası hepimizin aynaya bakıp, karşımıza çıkan ve ‘kızarması gereken’ yüze “Nerede, neyi, neden ve nasıl eksik yapıyoruz” diyerek, önce kendimizi, sonra toplumumuzu ve de kurum ve kuruluşlarımızı sorgulamamız gerekmiyor mu?..”
Bakınız, daha birkaç gece önce, hem de “Hipokrat Yemini ederek” asıl mesleği olan doktorluğa başlamış bir “spor yorumcusu arkadaşımızın yüzbinlerin izlediği bir TV ekranında yaptığı “ayrımcılık” pervasızlığına!..
O ekranlarda izlediğimiz, duyduğumuz “hem de ‘kendisi gibi’ spora hizmet eden bir iş kadınına ‘hitap şekli ile başlayan’ cinsel ayrımcılığına!..”
Üstelik oturuma katılan diğer arkadaşlarının uyarılarına rağmen giderek sertleştirdiği “kabul edilemez” sözlere!..
Soruyorum; "… Tosun kızım benim, güzel kızım benim. Etine dolgun bir kadınsın, 40'lı yaşlarındasın. Yıllar önce, çok enteresan bir Paris gecesinde benim bildiğim senin yaşadıkların …" sözlerimi mi “daha ağırdır” yoksa…
Sormaya devam ediyorum; "beIN Sports'ta saçının başının oynadığını görürsem beni üzersin, ben de seni üzerim" tehdidi mi?..
Ne yazık ki, çoğumuzun, “konunun ‘cinsel ayrımcılık’ tarafını çöpe atarak, olayı sadece ‘tehdit etti’ tarafı ile yazıp, çizmemiz, yorumlamamız” hâlâ ve hâlâ “ayrımcılık konusunda” nerelerde kaldığımızı göstermiyor mu?..
Bir defa daha soruyorum, söyleyin bana; işte “spor suçları” ile ilgili olarak çıkarılan 6222 sayılı kanun ve eki orada duruyor; “tehdit etmek” mi daha ağır suçtur, yoksa “cinsel ayrımcılık yapmak” mı?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.