Fatih Hoca’ma mesajımdır!..

A -
A +

TV ekranlarına, spor sayfalarının köşelerine kurulup da “6 numarada şu oynamalıydı, 8 numara o olur mu, takımın 10 numarası yok, öyleyse taktik 10 nu-marasız kurulmalı, falancadan 10 numara olmasını beklemek hatadır” gibi akıl veren “futbol uleması” ahkâmcılarından değilim!..
Ben “hocanın taktiğine de, on biri nasıl kurduğuna da, maçta kimleri çıkarıp kimleri soktuğuna da” bakmam.
Dahası, “Yer çamurdu, hava soğuktu, falan sakattı, filan cezalı idi, hakem şunu yaptı, bunu yaptı” bahanelerini de “bir dereceye kadar kabul etmekle beraber”, alınan kötü sonuçlarının üzerlerinin bütünüyle “bu sebeplerle örtülmesini” de kabul etmem, edemem!..
Ben “takımın bütünüyle futboluna, futbolcuların da fert fert nasıl oynadığına” bakarım. Yani “sorumlunun taktik, tertip, tercih ve seçimlerinin” bütününe!..
Eğer, “olumlu” bir kanaate varırsam, “sonuç kötü olsa” bile “hocayı sorumlu tutmaz”, o kötü konucu getiren “başka nedenlere” bakarım; rakip takımın kalecisinin harika kurtarışlar yapması gibi, şanssızlık gibi, hakem kararları gibi!..
Sonuç iyiyse de, “sorumlu hocayı alkışlamak” görevim olur!..
Amma, “bütünüyle oyun kötü, bütünüyle takım kötü” ise ve “olumsuz sonuç” gelmişse, benim kalemim “başsorumlu” hocayı yazar!.. Yani Hoca’m, istersen “takımın geri vitesi ve el freni görevlerini ‘başarı (!) ile yapan” Donk’u “Onyekuru’nun yerine” sol açıkta sahaya sürebilirsin!..
Hatta ve mesela, “vazgeçmediğin ve de vazgeçmeyeceğini de gösterdiğin” Belhanda’yı kaleci Muslera’nın yerine kaleye bile koyabilirsin. Yeter ki, “sahada, aldığı 3,5 milyon avronun karşılığını” versin!..
Sezon başından beri “o adam” ne yaptı, sadece “bir maçta”, evet bir maçta “3,5 milyon avroluk bir oyuncu gibi” oynadı, sonrasında bak istatistiklerine, oynadığı maçların beşte birinde vasattı, gerisinde yani beşte dördünde ise “vasatı bile bulmadı”; yani, takımını tam tabiri ile “10 kişi” bıraktı!..
Ve sen sevgili Hoca’m, “kötü futbollu son serinin nihayete erdirilmesi için”, Sivasspor maçına çıkardığın 11’e, “böyle” bir futbolcuyu “kurtarıcı” olarak koydun; yazıklar olsun!..
Hele “hazırlanmamış” Feghouli’yi de saha sürmen yok mu, o da “şaşkınları oynayarak” Belhanda’nın “takımı 10 kişi bırakma görevini” layıkıyla yaptı!..
Son müdahalelerinden sonra, “son 15 dakikayı oynayan ‘Keremli, Halilli’ takımın neler yaptığını, daha önce sahaya sürülseler neleri yapabileceklerini” hep beraber gördük… Rakibin nasıl kendi ceza alanına hapsedildiğini, nasıl bunaltıldığını, “şanssızlık ve rakip kalecinin enfes kurtarışları” ile “galibiyeti getirecek” golün atılamadığını… Ve de, “genç” Halil’in beş adımdan kaçırdığı fırsatı!..
Senin takımın “UEFA Kupası’na ‘namağlup’ koşarken”, Galatasaray’ın Hagi gibi, Popescu gibi, Taffarel gibi” tecrübelilerinin etrafında “Çin ordusu gibi” 90 dakika koşan, bir rakip oyuncuyu üç oyuncuyla bastıran bir gençler grubun vardı, takım içinde; Suatlı, Emreli, Okanlı, Hasan Şaşlı…
O günleri unutup, bu ağır ve çok kötü sahada “hâlâ Belhanda’yı sahaya sürme” ısrar ve inadı, kime zarar veriyor, Hoca’m; başta Galatasaray takımına, sonra da bizzat sana!..
Böyle bir sahada, defansa yardım edecek, ofansa, çalım atıp adam eksilterek pas desteği verecek, öyle mi?.. Bir şut atabildi, kaleyi bile bulamayan… Sen kenardan görmemişsindir, biz ekran da gördük; sonra da güldü, utanacağına… Evet, güldü… “Oynadığı” onca dakikada o kadar!..
O gülebiliyor, ama Galatasaraylılar, kaybedilen puanlar, giden liderlik ve azalan şampiyonluk ümitleri yüzünden gülemiyor, üzülüyorlar; hâlâ nasıl görmezsin?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.