Hakemler ve hakemlik istisnadır!

A -
A +

Polislerin olduğu bir ortamda polisleri kötüleyemezsin.

Askerlerin olduğu bir ortamda "orduya lâf" edemezsin.
Genelde insanlarda şu içgüdü vardır. Ekmek yediği, yetiştiği, kariyer yaptığı kurumu müdafaa ederler.
Bir doktorun yanında, bir önceki gittiğin doktorunu kötülersen ikaz edilirsin. Çoğu zaman meslektaşı hakkında yorum yapmazlar sana da yaptırmazlar.
Bir hemşireye, hemşireleri kötüleyemezsin.
O şehrin insanlarının yanında "Bu vilayetten adam çıkmaz" diyemezsin.
Mankenler hakkında bir ileri-geri söz edersiniz. Soluğu mahkemede alırsınız. Kulakları çınlasın Ümit Abi (Aktan) ciddi bir tazminat ödemişti.
Daha yüzlerce örnek sayarım. Ancak içlerinde bir istisna grup var!
O grup kim? Hakemler! Atış serbesttir!
***
Nedense medyada onları en şiddetli kötüleyen, en fazla itibar görür.
Hakemin emeğine saygı duymak, kimsenin işine gelmez.
Bazen ekranda hakem için üstü kapalı olarak "maçı sattı" demeye getirirler. İşin yargıya gitmesinden de çekinirler. Bu defa "hakemin lisansını" gazete kâğıdı gibi yırtarlar. Kokartlar masada dolaşır durur. Sökmek-yırtmak bu beyefendilerin hobisi olmuş!
***
MHK önceki hafta hakemleri açıkladı.
Eski bir hakem, şu tweet'i atmaktan çekinmedi:
"Bu maça bu tayin MHK'nın intiharıdır!"
Ey kardeşim bu hakemlik sana "itibar, şöhret, çevre, dostluklar..." neler kazandırdı neler?
O, 'MHK'nın intiharıdır' dediğin hakemle beraber yıllarca idman yaptın. Beraber maça çıktın. Onlarca defa uçağa bindin, karayolu kat ettin. Günlerce aynı otelde seminer gördün.
Ve o hakem o hafta başarılı oldu!
MHK intihar etmedi!
Şimdi ne olacak?
Sen ne yapacaksın? Ne yaptın!
Özür diledin mi?
***
Bir hakem, arkadaşının başarısından mutsuz oluyorsa...
Bir hakem, arkadaşının başarısızlığından mutlu oluyorsa...
Bir eski hakem, hakemlerin kötü olduğu bir hafta mutluluktan uçuyorsa...
İşte Türk hakemliği, bu virüse bir ilaç geliştirmeli. 


Alo ben Ömer Faruk!..
Ömer Faruk!.. 
Yakın yıllara kadar hakemlikte "sıkıyönetim" vardı.
Hakemlere MHK tarafından şiddetli bir baskı uygulanırdı. Gazeteci ile selamlaşmak-konuşmak mı? Ne mümkün! İzin veriyor gibi yaparlardı. Şansını deneyen hakemin burnundan getirirlerdi.
Hakemlerin kendilerini ifade edebilme alanları "MHK Başkanları" içinde ilk defa Ufuk Özerten'le genişlemeye başlamıştır.
Arkasından Mustafa Çulcu da gücü yettiği ölçüde buna fırsat vermiştir.
Oğuz Sarvan bu alanı daha da genişletmiştir. Zekeriya Alp'le de özgürlükler artarak devam etmektedir.
Hilmi Ok, Bülent Yavuz, Sabri Çelik dönemleri hakemler üzerinde yoğun baskı yıllarıdır.
Kısa süren Yusuf Namoğlu dönemi ise "kurulundaki aşırı yetkili bir arkadaştan kaynaklanan" yine şiddetli bir baskı dönemidir.
Bu Sayın Başkanların dönemlerine ait çok sayıda hatıram var. Yeri gelir yazarız.
İşte tam o yıllarda şu anda "Süper Lig'in tecrübeli bir yardımcı hakeminin" cep telefonu çalar!
- Alo ben Ömer Faruk! Ömer Faruk!
Yardımcı hakem:
- Alo duyamıyorum, sesiniz gelmiyor. Galiba telefon çekmiyor!
Bu birkaç defa tekrarlanır.
Her defasında bu yardımcı hakem, duymadığını söyleyerek telefonu kapatır.
Arayan son defa "Hocam ben Ömer Faruk Ocak" der. Anında sağlıklı bir iletişim sağlanır ve maç tebligatını yardımcısına kolayca yapar.
Yardımcı hakem:
"Hocam siz (ben Ömer Faruk) deyince, Ömer Faruk Ünal sandım. Bu yüzden her defasında telefonu sesin gelmiyor diye kapatıyordum" der.
Bu yardımcı hakem, bayramda aradığında bu hatırasını benimle paylaştı:
"Hocam, o zamanlar malum sıkıyönetim dönemleriydi" dedi.
Gülüştük!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.